Galatasaray Samsun’da son nefeste kazandı
Beşiktaş deplasmanı Galatasaray için belki de en zorlu virajdı. Bu viraj kayıpsız geçildi. 85’inci saniyede gelen gol, Sarı-Kırmızılılara fazladan bir özgüven, sahaya daha iyi yayılma fırsatı ve top dolaştırma şansı tanıdı.
Ligimizin İstanbul menşeili üç büyüğünün de gözünün kulağının, bunlardan ikisinin de fiziksel olarak sahada olduğu bir derbi oynandı dün Dolmabahçe’de. Beşiktaş ev sahibi, Galatasaray konuk takım, Fenerbahçe ise ‘zirve ortağı’ kimliğiyle bu mücadelenin bir parçasıydı. Geceyi mutlu-mesut kapatan ise Sarı-Kırmızılılar oldu.
Bu sezon tarihinin en tuhaf maceralarından birini yaşayan ve kulübesini sırayla beş ayrı teknik direktöre emanet eden Kartal, en nihayetinde bilindiği üzere Fernando Santos’la yola devam ediyor. Portekizli çalıştırıcı bilgili, tecrübeli, kariyerinde birçok başarı var ama daha çok ‘Milli Takım hocası’ kartvizitine sahip. Dolayısıyla kulüp deneyimi açısından fazla başarısı ve süresi yok. Öte yandan sakin, ağırbaşlı bir kimlik sunuyor. Ve de ‘eski model’ bir profil. Bu özellikleriyle de takımın disiplinsiz olduğu kanaatine sahip yeni yönetimin ve camianın aradığı niteliklere haiz görünüyor.
Lakin futbol her daim sonuç oyunuydu, hele hele sabırsızla at başı giden modern zamanlarda en önemli kriterlerden biri de bu. Santos geldiğinden beri doğrusu takıma sihirli bir dokunuşta bulunmadı, elbette kendinden öncekileri göre daha istikrarlı bir iskelet oluşturdu ama yine de ortada gözle görülür bir fark yok. Tabii bu durumun ortaya çıkmasında kendisinden çok bu takımı oluşturan eski yönetimin ve teknik kadronun payı büyük. Peki nasıl bir dönüşüm gerçekleşebilirdi? Bir iki pansuman dokunuşlarla… Bu açıdan devre arası kadroya dahil olan Muci ve Al-Musrati takım kimyasını ileriye taşıyan can simitleri olarak ön plana çıktı. Dün Beşiktaş, Galatasaray karşısına üç puan parolasıyla çıkarken hem üçüncülük yarışı için avantaj sağlamak istiyor hem sezonun ilk yarısındaki kötü derbi karnesine artı bir çentik atmayı hedefliyor hem de yeni transferlerini daha üst düzey bir maçta testten geçirmeyi düşünüyordu. Ne yazık ki bu beklenti silsilesinde umduğunu çok da bulamadı.
Konuk Galatasaray ise ‘iyi oyun’ isteğinin rafa kalktığı son düzlükte tek hedefle gelmişti İnönü’ye; ‘Her ne olursa olsun üç puan bizim olsun’.
Sekiz günde Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası cephelerine veda eden Sarı-Kırmızılılar bayrak yarışındaki en önemli kulvar olan Süper Lig’de yoluna zirvede devam etmek ve bir gece önce Hatay (Mersin) deplasmanından üç puanla dönüp liderlik koltuğuna oturan ezeli rakibinden unvanı bir an önce geri almak da istiyordu. Beşiktaş deplasmanı Okan Buruk ve öğrencileri için maratonun geri kalan mesafelerindeki belki de en zorlu virajdı. Ve dün bu viraj kayıpsız geçildi.
Konuk ekip mücadeleye golle başladı ve henüz 85’inci saniyede öne geçti. Kazanılan köşe atışında Torreira’nın topuk pasıyla içeriye yolladığı topa ters bir kafa vuruşu yapan Al-Musrati kendi ağlarını görürken Galatasaray da çok çok erken bir zamanda skor üstünlüğünü ele geçiriyordu. Bu durum elbette Sarı-Kırmızılılara fazladan bir özgüven, sahaya daha iyi yayılma fırsatı ve top dolaştırma şansı tanıdı.
Kendi saha ve seyircisi önünde bir an önce beraberliği sağlamaya çabalayan Beşiktaş ise daha çok Rashica’nın organize ettiği ataklarla sağdan bindirmeye çalıştı. Eski takımına karşı ekstra bir motivasyonla oynayan Kosovalı açık takımının en iyisiydi ve Kerem Aktürkoğlu’nun desteğinden yoksun Köhn karşısında sivrilen bir görüntü sundu. Lakin ilk yarı çok da pozisyon yaşanmadan konuk takımın üstünlüğüyle kapandı.
Mücadelenin ikinci perdesinde Santos ilk hamlesini 60’da yapıp Ghezzal’ı oyuna dahil etti. Hoş takımının en uygun pozisyonunu bulan isim Faslı yıldız (onu da Muslera kurtardı) olsa da sağ kanata yapılan bu montajla Rashida ortaya kaydı ve bu rotasyonla etkinliği de kayboldu. Beşiktaş açısından ikinci en tehlikeli hamlesi ise Masuaku’nun vurduğu ve dönen topu Colley’nin kafayla auta yolladığı pozisyondu.
Oyunu gerektiğinde soğutan, gerektiğinde hızlandıran ve kontrolü sağlayan taraf Sarı-Kırmızılılardı. Konuk ekibin defans göbeği Nellson ve Sanchez çok sağlam bir görüntü verdi, hoş ikisinin de topu oyuna sokma becerisi kötü: Danimarkalı stoper zaten bu konuda olağan şüpheli, Kolombiyalı partneri de kupa maçında verdiği yanlış pasla Karagümrük’ün ikinci golü atmasına neden olmuştu, dün de kimi hatalı paslara imza attı ama işin savunma kısmında ikisi de çok iyiydi. Orta sahada Kerem Demirbay-Torreira ekürisi de dün özellikle ilk yarıda rakip orta sahaya fazlasıyla baskın göründü. Barış Alper ise o muhteşem fiziğiyle yine takımın ayakta kalan öncelikli isimlerindendi. Mertens de ilerlemiş yaşına rağmen mücadeleci, oyundan düşmeyen, rakibi bozan, atakları yönlendiren profilini dün de sürdürdü. Köhn ikinci yarı daha fazla hücumda yer aldı ve iyiydi. Kerem Aktürkoğlu yine çalışkan ama verimli değildi. Kaan da orta karar bir portre çizdi. Icardi derbi deplasmanında daha çok bağlantı oyuncusu gibiydi ama varlığı her zaman rakip için tehlike tabii ki.
Beşiktaş kanadında ise Rachica’ya eşlik eden isim Muci’ydi. Genç Arnavut yıldız takımın zaman zaman parlayan ışığıydı ama ona eşlik eden pek yoktu. Semih sert savunma içinde kayboldu ve ilk önemli test maçından ‘Eh işte’ notu aldı. Ben geldiği günden beri izlediğim Al-Musrati’nin aranılan kan’ olacağı konusunda şüphelere sahiptim, dün bu izlenimim daha da güçlendi. Beşiktaş fizik gücü yüksek oyuncu profillerine sahip ama bu isimlerin çoğunun tekniği ve oyun görüşü zayıf. Önümüzdeki sezon için bu kimyayı değiştirmek; eldekileri yollayıp yeni isimleri monte etmek için de yüklü bir bütçe gerekecek sanırım.
Sonuç olarak Galatasaray son 10 haftaya karnesine bir derbi zaferi daha ekleyerek girdi ve aynı zamanda 2016’da hizmete açılan, şimdiki adıyla Tüpraş Stadyumu’nda ilk kez galip gelmeyi bildi.