Karl Marx’tan Charles Darwin’e sevgilerle
Georges-Louis Leclerc yaşamını canlıları incelemeye adamış, dönemine göre tabu sayılabilecek düşüncelere sahip bir Fransız doğabilimciydi. Evrime evrim, DNA'ya DNA dememişti ama her iki kavramı da tanımlayabilmişti. Tek suçu çağının ötesinde olmaktı.
Charles Darwin 1859’da hayatının eseri olacak “Türlerin Kökeni”ni yayımladıktan kısa süre sonra zengin bir Fransız aristokratın 100 yıl öncesine ait çok bilinmeyen bir eserini okumaya başladı. İlginç olan kitabın içeriğiydi ve Darwin bir arkadaşına yazdığı mektupta şaşkınlığını şöyle anlatmıştı:
“Kitabın her sayfası ilginç bir şekilde benimkine benziyor. İnsanın kendi görüşlerini bir başkasının kaleminden okumasının düşüncelerine daha dürüstçe yaklaşabilmesini sağlaması şaşırtıcı.”
Darwin Türlerin Kökeni’nin sonraki baskılarında Georges-Louis Leclerc’i türlerin değişerek evrimleştiğini kendisinden önce kavrayan “birkaç” kişiden biri olarak kabul edecekti. Peki ya Leclerc hakkında ne biliyoruz? İşte Jason Roberts’ın yazdığı ve 11 Nisan’da yayımlanacak “Every Living Thing” kitabı Fransız doğabilimcinin 1740’lara kadar giden başarılarına ve çığır açan fikirlerine ışık tutmaya çalışacak.
Uzak bir akrabasından kendisine bugünün parasıyla yaklaşık 35 milyon dolar servet kaldıktan sonra Leclerc parasının bir kısmını Burgundy’de sahibi olduğu 100 dönümlük parkı “çevre laboratuvarına” dönüştürmek için kullanmış, parka herhangi bir müdahalede bulunmayarak doğayı inceleme fırsatı bulmuştu.
Zaten bu yüzden de dünyanın ilk ekoloğu olarak kabul ediliyormuş. Çünkü türleri sadece ölüyken değil bizzat kendi ortamlarında yaşarken de incelemiş.
Roberts’a göre 50 yıl boyunca üzerinde çalıştığı 36 ciltlik Histoire Naturelle kitabında hayvanların neslinin tükenmekte olduğu fikrini Bufoon da öne sürmüştü. Onun dönemi için bu çok ileri düzey bir görüştü çünkü, zamanın doğa tarihçileri “Tanrı’nın hiçbir türün yok olmasına ya da farklı türlerin ortaya çıkmasına asla izin vermeyeceğine” inanıyordu.
Leclerc bir türde normal üreme süreci dışında değişime neden olan doğal süreci ifade etmek için “evrim” yerine “dejenerasyon” terimini tercih etmişti. O zamanlar bu terimin olumsuz çağrışımları yoktu. Ne var ki Fransız doğabilimci bu değişimin gerçekte nasıl gerçekleştiğini çözemeden ölüverdi. Bu sürece Darwin ve Alfred Russel Wallace’ın birlikte geliştirdiği doğal seçilim teorisi ışık tutacaktı.
Leclerc ayrıca üreme konusundaki gözlemlerinde doğrudan DNA demese de DNA’yı tarif etmişti. Roberts The Guardian’a verdiği demeçte, “İçimizde bir çeşit şekillendirici mekanizmanın olması gerektiğini anlatıyordu. Yaşamın organik hücresel düzeyde var olduğunu ve üreme sürecinin organizmanın oluşması için belli hücrelerin birleşmesini sağlayacak reçetesinin, “iç kalıbının” olması gerektiğini öne sürmüştü” diye anlatıyor.
Çağdaşları doğanın durağan ve her türün de tıpkı Tanrı’nın yarattığı gibi kaldığı düşüncesine inanırken Leclerc doğanın kolay kolay sınıflandırılamayacak kadar karmaşık ve değişken olduğuna inanıyordu.
Hatta Leclerc diğer doğabilimcilerden ayrılan görüşleri nedeniyle Sorbonne tarafından kınanmış, yazdığı her şeyi inkar etmek zorunda kaldığı bir bildiri yazmak zorunda kalmıştı. Bu arada Leclerc’in dönemin cemiyetinde tepkiyle karşılandığı tek konu türlerin tükenmesi konusu değildi. Kınanıp da bildiri yazmak zorunda kaldıktan sonraki süreçlerde Dünya’nın İncil’de yer alan kayıtlardan daha eski olduğunu ima etmiş ve bu yüzden sapkınlıkla suçlanmış. Dünya’nın yaşının milyarlarla ifade edilebileceğini düşünmüyordu belki ama milyonlarca yıllık bir süreç olduğundan şüpheleniyordu.
Leclerc zamanının ilerisinde kalmış bir aristokrattı, çevresi onun çok gerisindeydi ve bu da düşmanlar kazanmasına neden oluyordu. Bunu fark ettikten sonra Roberts’ın anlatımına göre düşüncelerini sıralar sıralar, sonra da “Tabii bu saçma bir spekülasyon. İncil bize aksini söylüyor” diye ekleyiverirdi. Döneminin getirdiği baskılar nedeniyle sözlerinin arkasından hep bir “ama” getirmek zorunda kalan Leclerc bu sebeple Viktorya dönemi doğabilimcileri tarafından da gözardı edilmişti. Darwin bile hakkını vermesine rağmen Leclerc’in görüşlerinin “dalgalı” olduğunu belirtiyordu.
Roberts kitabının ona tarihte hak ettiği yeri vermesini umuyor ve ekliyor: “Darwin bile 1859’da büyük bir öfkeyle karşılanmıştı. Bir de bu fikirlerin 1759’da ortaya atıldığını düşünün.” Gerçi Darwin’in evrim teorisi 2024 yılında bile bazı ülkelerde ders kitaplarına konmuyorken o kadar geçmişe gitmeye gerek yok.
Bu arada kitabın İngilizce baskısı yeni yayımlanacağı için henüz Türkçe çevirisi de yok. Ama orijinal kitabı okumak isterseniz siparişinizi buradan verebilirsiniz.