Bridget Jones yeni filminde çıtır sevgilisiyle gülücükler saçıyor
İki yıl önce adını bile duymadığımız Leo Woodall şimdi mavi gözleri, dağınık sarı saçlarıyla her yerde. Yeni Leonardo DiCaprio olma potansiyeliyle en çok da gönüllerde... Kariyerinde emin adımlarla ilerleyen Woodall'u yakından tanıyalım.
Leo Woodall muhtemelen iki yıl önce kariyerinin buralara geleceğini tahmin bile edemezdi. 2019’da “Holby City” isimli hastane dizisinin bir bölümünde oynamıştı. Bir de genç yetişkinlere seslenen bir vampir dizisinde yardımcı bir rol canlandırmıştı. Derken 2022’de Emmy ödüllü “White Lotus” dizisinde karşımıza çıktı. Dizinin ikinci sezonunda hikayenin kilit karakterlerinden Jack rolüyle izledik onu. Kendini beğenmiş, şeytan tüyü bahşedilmiş, heyecan dolu anlar vadeden Jack’e düşmemek mümkün değildi. İzlemeyenler için sonunu bozmayalım; Jack’i, Woodall canlandırmasaydı hikaye inandırıcılığından çok şey kaybedebilirdi demekle yetinelim.
Woodall yıldızlarla dolu HBO yapımı dizinin kadrosuna nasıl dahil edildiğini hala anlamış değil: “O noktada başıma böyle bir şey gelmemeliydi. Dizide büyük yıldızlar vardı ve ben yıldız değildim. Neyse ki Mike White (dizinin senaristi ve yönetmeni) böyle şeylere önem veren biri değildi.”
Ardından roman uyarlaması “One Day” geldi. Netflix yapımı dizide yıllar boyunca iki ana karakterin ve ilişkilerinin gelişimine tanıklık ettik. Woodall’un canlandırdığı Dexter karakteri her ne kadar kendinden başkasını düşünmeyen, şımarık, sığ, içi boş ünlülüğünü marifet zanneden, ne istediğini bilmeyen, karşısındaki kadını kırmaktan çekinmeyen kısaca pisliğin teki de olsa izleyicinin kalbini çalmayı başarıyor. Dizide akla kara kadar farklı olan iki karakterin birbirine çekilmesi, daha doğrusu Emma gibi bir kadının Dexter’a aşık olması da Woodall’un bu pislik ama karşı konması zor adamı başarıyla canlandırması sayesinde izleyiciye inandırıcı geliyor.
Woodall’un Dexter ve Jack karakterlerine bakışı kendiyle ilgili ipuçları barındırıyor: Dexter’ı “ağır kusurlu ama günün sonunda düzgün biri” olarak tanımlıyor. Jack için de benzer düşünceleri var. Her zaman insanların içindeki iyiyi görmeyi tercih ettiğini anlatıyor, böylesinin daha sağlıklı olduğu görüşünde: “Çoğu insanın, günlük hayatta karşınıza çıkan insanların iyi olduğunu düşünüyorum. Herkesin zor şeyler yaşadığına dair işaretler görebilirsiniz. Sadece siyah beyaz değil hayat. Biri pislik gibi davranıyorsa bu onu pislik mi yapar? Hayır. Yani bazen de insanlar dümdüz pisliğin teki olabilir.”
İnsanların içindeki iyiyi görmeyi tercih etmesi belki de kendi ergenlik deneyimi sayesinde kurabildiği empatiden kaynaklanıyor. Babasının tanımlamasıyla sakin bir çocukken ortaokula başlamasıyla asi bir ergene dönüşüyor. Saçlarını kazıtıyor, kafasında sürekli kapüşonuyla dolaşıyor, büyük çocuklarla başı derde giriyor, hatta bir partide neredeyse bıçaklanıyor! Uyum sağlama endişesiyle kötü çocuk oluyor, saldırgan tavırlarıyla annesini endişelendiriyor.
Londra’nın batısındaki Hammersmith’te doğan Woodall oyuncu bir aileden geliyor. Babası ve üvey babası oyuncu, annesi ise oyunculuk eğitimi almış, ama bunu mesleğe dönüştürmemiş. Bir ablası, bir de abisi var. Kendini ailenin bebeği olarak tanımlıyor ve bebeksi suratıyla bu tanımlamayı sonuna kadar hak ediyor. Küçükken abisiyle oyunculuk oynasa da 19 yaşına gelene kadar oyunculuğu bir kariyer olarak düşünmüyor. Bir gün “Peaky Blinders” dizisini izledikten sonra fikri değişiyor. Oyunculuk eğitimi almaya karar verip hayatını değiştirecek o adımı atıyor.
Son 18 ayda iki başarılı ve popüler dizide yer alan, son olarak Bridget Jones serisinin dördüncü filminde 50’lerindeki Bridget’in genç sevgilisi olarak izleyeceğimizi öğrendiğimiz Woodall sosyal medyanın da basının da radarına girmeyi başardı. Yeni Leonardo DiCaprio olarak tanımlanıyor. 25 yaşından büyük kadınlarla birlikte olmamasıyla bilinen 49 yaşındaki DiCaprio’nun tahtını sallayanın 27 yaşındaki Woodall olması tadından yenmeyecek bir ironi.
Geçen hafta hakkında internette yapılan aramalar ikiye katlandı, TikTok’ta hakkındaki içerikler milyonlarca kez izleniyor. Popüler kültür uzmanlarına göre Woodall’u özel yapan farklı nesillere çekici gelen özelliklere sahip olması. Canlandırdığı iki karakterin de ortak özellikleri genç nesillere çekici geliyor: Kibre yakın özgüveni, cazibesi, kusurlu karakterine eşlik eden otantik hissiyatı. Her şeyi yapmış, her yoldan geçmiş havası, hiçbir şey için endişelenmez gibi duran halleri ise milenyumlara hitap ediyor. 50’lerindeki Bridget’in sevgilisi olarak filme dahil edildiğine göre 50+’larda da bir karşılığı olduğu kesin.
Woodall üzerine yazılmış bu yazıyı mavi gözleri, rüzgarlara bıraktığı sarı saçları, ‘Allah yüzünü hep güldürsün’ dedirten gülümsemesi ve her iki dizide de görme şansı bulduğumuz vücudundan bahsetmeden bitirmek ise dürüst bir tavır olmayacaktır. Henüz bahsi geçen iki diziyi izlemediyseniz şiddetle tavsiye ederim. Önümüzdeki yıl şubat ayında gösterime girecek ve muhtemelen kalpleri eriten gülüşünü, ruhunuzun derinliklerine giden bakışlarını ve vücudunu bolca göreceğimiz Bridget Jones filminden önce sizi bir süre idare edecektir.