Trump’a suikast girişimi: Gizli Servis çalışanlarına disiplin cezası
IMF'ye göre bu yıl Türkiye’de satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir aylık 38 bin lira olacak. Ancak Eğilmez'e göre bu parite yanlış ve gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin uyanmalarını önlemek için uydurduğu bir ölçü.
Küresel ekonomi, belirsizlikler ve jeopolitik gerginlikler nedeniyle sürekli çalkalanıyor. Bu durum da ekonomiyle ilgili isabetli tahmin yapmayı zorlaştırıyor. Ekonomideki aktörler yanılma payı yüksek tahminlerle karar almak zorunda kalıyor. Hazine eski Müsteşarı iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez de sürekli çıkan sorunlar nedeniyle tahmin yapmanın her geçen gün zorlaştığının altını çiziyor. Dr. Eğilmez “Kendime Yazılar” adlı bloğunda 24 Nisan 2024’te yayınladığı “IMF’nin Türkiye ekonomisi 2024 falı üzerine düşüncelerim” başlıklı yazıda bu konuya değindi:
“Fal sözcüğünü başlıkta özellikle kullandım. Çünkü içinde bulunduğumuz dönem doğru dürüst tahmin yapma olanağını vermiyor. Her an bir yerde sorun çıkıyor, savaş dalgaları alevleniyor, bunlara ek olarak bu yıl dünyanın dört büyük ekonomisinden biri olan Euro Bölgesi durgunlukla savaşıyor, diğeri olan Çin eski ivmesini kaybetmiş durumda devam ediyor, Japonya uzun süredir devam eden durgunluktan çıkma yolunda son derecede zayıf sinyaller veriyor. Dört büyük ekonomi arasında en iyi durumda görüneni ABD ekonomisi gibi olsa da orada da bu yıl seçim olması durumu belirsiz hale getiriyor. Bu gelişmeler petrol, doğal gaz, altın, emtia fiyatlarını dalgalandırıyor. Bütün bunlara Türkiye’nin kendine özgü belirsizlikleri, sıkıntıları da eklenince yapılan iş tahmin değil büyük ölçüde fal bakmaya dönüşüyor.
Aşağıda IMF’nin Türkiye ekonomisiyle ilgili yeni tahminleri yer alıyor. IMF’nin tahminleri 2028’e kadar uzansa da ben buraya 2024’ten ötesini almadım. 2024 yılı için yapılan tahminler bile tahmin yapma ile falcılık arasında dururken ondan ötesi artık tam olarak falcılığa girdiği için buraya almadım. Önce tabloyu paylaşayım, sonra da yorumlamaya çalışayım (tablodaki veriler için kaynak: IMF, World Economic Outlook Database, April 2024.)
IMF, Türkiye’nin 2024 yılında yüzde 3 büyümesini bekliyor. Benim beklentim biraz daha yukarıda. Daha yüksek büyüme beklememin nedeni Türkiye’nin henüz yeterli bir parasal sıkılaştırma içine girmemiş ve gevşek maliye politikası izlemeye devam etmekte olması. Bütçe açığının ikiye katlandığı bir yılda büyümenin çok düşmesini beklemek bence doğru olmaz. Tüketim bütün hızıyla devam ediyor ve büyüme esas olarak tüketim temelli olduğu, ayrıca deprem harcamalarının bu yıl hızlanması da zorunlu olduğu için ben büyümenin yüzde 3,5 – 4 arasında gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
Cari fiyatlarla GSYH’nin 40.113 milyar TL’ye çıkması bekleniyor. Cari fiyatlarla ifadesi bildiğiniz gibi enflasyonu içinde barındıran, yani arındırılmamış GSYH demek. Bir başka ifadeyle mal ve hizmetlerin satış fiyatları piyasadan toplanıyor, üst üste konuyor ve cari fiyatlarla GSYH elde ediliyor. Dolayısıyla bu fiyatların içinde o yılın fiyat artışları da (enflasyon) var. IMF’nin tahminine göre bunun dolar cinsinden karşılığı 1.341 milyar USD. Buradan giderek USD/TL yıllık ortalama kurunu 29,92 olarak hesaplıyoruz. IMF verilerinden giderek hesapladığımızda 2023 yılının yıllık ortalama kuru 21,77 görünüyor. Buna göre IMF, TL’nin dolara karşı 2024 yılında yüzde 37,4 oranında değer kaybedeceğini tahmin ediyor. Bu tahmini yıl sonu kurlarına da aynen uygularsak IMF’nin 2024 yıl sonu USD/TL kurunu 40,6 olarak tahmin ettiği sonucuna ulaşabiliriz. İlk iki ayda ithalatta ve dolayısıyla cari açıkta görülen düşüş kurun bu tahmin doğrultusunda gerçekleşme olasılığını güçlendiriyor olsa da ithalattaki düşüşün önemli ölçüde altın ithalatına getirilen kısıtlamadan kaynaklandığını gözden kaçırmamak gerekir.
Bu tahminler gerçekleşirse Türkiye’de kişi başına gelir 2024 yılında yıllık 460 bin liraya yaklaşacak demektir. Bunun dolar karşılığı 15.368 USD. Yani bu hesaba göre Türkiye’de ortalama aylık gelir 38 bin lira ya da 1.280 dolar. Hesaplara satın alma gücü paritesiyle bakarsak kişi başına gelir 2024 yılı için 43.624 USD olarak görünüyor. Bunun aylık olarak karşılığı 3.635 Dolar. Bir kez daha yazayım: Satın alma gücü paritesiyle baktığımızda Türkiye’de kişi başına gelir aylık 3.635 dolar olarak çıkıyor. Bunu ben söylemiyorum satın alma gücü paritesiyle yapılan hesap böyle çıkıyor. Satın alma gücü paritesinin tamamen yanlış bir ölçü olduğuna ve gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin uyanmalarını, bu sisteme başkaldırmalarını önlemek için uydurdukları bir ölçü olduğuna ilişkin görüşümün her geçen gün haklı çıktığını görüyorum. Öte yandan GSYH hesapları da cari fiyatlarla alındığı sürece sorunlu olmaya devam ediyor. Her şeyden önce cari fiyatlarla GSYH’nin içinde fiyat artışları var, yani bu hesaplar enflasyondan arındırılmış değil. İkinci olarak da TL ile hesaplanan ve içinde enflasyon barındıran GSYH, yıllık ortalama USD/TL kuruna bölünerek dolar cinsinden GSYH bulunuyor (USD Cinsinden cari fiyatlarla GSYH = TL cinsinden cari fiyatlarla GSYH / Yıllık ortalama dolar kuru.) Bu durumda dolar kuru ne kadar düşük olursa dolar cinsinden GSYH o kadar yüksek çıkıyor. Merkez Bankası’nın dolar kurunu baskılamaya çalışmasının önemli nedenlerinden biri GSYH’yi dolar cinsinden yüksek çıkarmak ve kişi başına geliri de olduğundan fazla göstermek: Milyarlarca dolarlık döviz rezervinin harcanmasının en önemli nedeni bu. Bunlara bir de sığınmacıların durumunu eklemek gerekir. Sığınmacıların üretime katkıları GSYH hesaplarında toplama dahil ediliyor ama kişi başına gelire geçilirken yani cari fiyatlarla GSYH nüfusa bölünürken bunlar nüfusta sayılmıyor. Böylece kişi başına gelirimiz de olduğundan çok daha yüksek çıkıyor. Bütün bu illüzyonları görmezden gelirseniz Türkiye’de satın alma gücü paritesine göre ortalama kişi başına gelir aylık 38 bin lira dendiğinde mutlu olabilirsiniz.
IMF’nin tahminlerine göre 2024 yılında Türkiye’de yatırımlar ve tasarruflar hızla düşüyor. Tasarruflardaki düşmenin reel faizin negatif olarak devam edeceği beklentisine dayalı olduğunu tahmin ediyorum. İnsanlar, negatif reel faiz elde ettikleri yerde tasarruflarını düşürür, harcamalarını artırırlar. Buna karşılık faizlerin enflasyona göre düşük kaldığı ortamda yatırımların artması gerekir. Bu gerçeğe karşın yatırımlardaki düşüşün tek açıklaması yatırım için gerekli güven ortamının sağlanamamış olmasıdır.
IMF işsizlik oranını 2023 yılı için 9,9 olarak hesaplamış bulunuyor. Bu yıllık ortalama işsizlik oranını gösteriyor. TÜİK’in yıl sonu işsizlik oranı yüzde 8,8, yıllık ortalama işsizlik oranı da yüzde 9,4 idi. Arada 0,5 puanlık bir fark bulunuyor (ihmal edilebilir). 2024 için IMF yıllık yüzde 10,1’lik bir işsizlik oranı tahmini yapıyor: Büyümenin yüzde 3’e gerileyeceği tahminiyle tutarlı bir artış.
IMF 2024 yılında yıllık ortalama enflasyonun yüzde 62,5, yılsonunda da yüzde 54,3 olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyor. Yıl sonu için yüzde 54,3 oranı Merkez Bankası’nın beklentisinin 18,3 puan üzerinde bir beklentiye işaret ediyor. Eğer IMF tahmini doğru çıkarsa enflasyon bir yılda enflasyon yüzde 64’den (2023 yılsonu değeri) yüzde 54,3’e düşmüş olacak. Bu düşüşün önemli bir bölümü uygulanan ve sıkı olduğu öne sürülen para politikasının etkisiyle değil tümüyle Temmuz ve Ağustos aylarındaki yüksek enflasyon oranlarının (iki ayın toplamı % 18’den fazla) devreden çıkması sonucu gerçekleşmiş olacak.
IMF’nin tahminlerine göre ithalattaki artış oranı ihracattaki artış oranıyla başa baş olacak gibi görünüyor. Bu tahminlerde altın ithalatına getirilen kısıtlama yer almış mıdır almamış mıdır bilmiyorum ama ben ithalattaki artışın ihracata göre biraz daha düşük kalacağını tahmin ediyorum.
Kamu kesimi brüt borç stoku yüzde 30’lar düzeyinde bir yere yerleşmiş görünüyor: Bu, iyi bir gösterge. Türkiye, birçok ülkenin kamu kesimi borç yükünün altında bir yüke sahip bulunuyor.
Son iki yılda 50 milyar dolarlık bir açığı zorlayan cari denge 2024 yılında 40 milyar dolar düzeyine gerileyecek görünüyor ki bunun GSYH’ye oranı yüzde 3’tür. Yüzde 3 oranındaki bir cari açık Türkiye gibi petrolü, doğal gazı ithal etmek durumunda olan bir ülke için normal düzey olarak kabul edilebilir.
Bu yazı bir ekonomik değerlendirme yazısı olduğu için burada finansal değerleri ele almadım. Ne var ki merkez bankasının rezervlerini, özel kesimin ve merkez bankasının dış borç yükünü, bankaların kredi ve mevduat ilişkisini, kur korumalı mevduatın durumunu ele almadan yapılacak bir değerlendirme eksik kalır. O nedenle bu yazım yalnızca bir tespit yazısı olarak kabul edilmeli.”