Gençler bir bilenle İstanbul’u gezmeye başlıyor
Ankara Emniyeti savcılığın bir yazısı üzerine 15 Temmuz 2016’daki Fethullahçı darbe girişimi sonrası 2015 yılı ve öncesine ait arşiv kayıtlarının kullanılmaz hale geldiğini bildirdi. Savcılık polisten bir kötü muamele iddiası için bilgi istemişti.
Ankara’da bir vatandaş, 2013 yılındaki Gezi olayları sırasında polisin ölçüsüz müdahalesi ve gaz fişekleri nedeniyle yaralandığını belirterek savcılığa başvurdu, polis aleyhine suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusunu soruşturan savcılık, polisten ilgili bilgi ve belgeleri istediğinde Ankara Emniyeti, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sırasında kendi arşivinin kullanılamaz hale geldiğini öne sürerek savcılığa bilgi göndermedi.
Bu durum, T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu’nun dünkü yazısının konusuydu. Tahincioğlu yazısında Ankara’daki Gezi eylemleri sırasında yaralanan bir kişinin savcılığa başvurduğunu anlattı.
Yazıda savcılığın Ankara Emniyeti’ne açık olan dosyayı sorduğu ve darbe girişiminden sonra 2015 yılı ve öncesine ait arşiv kayıtlarının kullanılmaz hale geldiği yanıtı alındığı ifade edildi.
Tahincioğlu durumu “Bu savunma şu anlama geliyor. 15 Temmuz darbesinden önce işkence ya da kötü muamele görmüşseniz, emniyetin herhangi bir uygulamasından şikâyetçi olmuşsanız artık bunu kanıtlama imkânınız kalmadı” sözleriyle yorumladı.
Yazının ilgili kısımları şöyle:
“2013’te, Ankara’daki Gezi eylemleri sırasında yaralanan bir kişi savcılığa başvurdu. Başvurucu 1 Haziran 2013’teki polis müdahalesi sırasında ölçüsüz şiddet kullanıldığını, gaz fişeklerinin hedef gözeterek ateşlendiğini, bu nedenle dizinden yaralandığını belirtti ve sağlık raporlarını savcılığa sundu.
Savcılık Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazarak kamera kayıtlarını, biber gazı ve gaz tüfeği kullanan personelin listesini istedi.
Ankara Emniyeti eylemciler zarar verdiği için kamera kaydı olmadığını, MOBESE’lerin sadece 30 gün kayıt tuttuğunu, bölgedeki kameraların kaydının bulunmadığını bildirdi.
Alışıldık bir yanıt.
Savcılık bunun üzerine teşhis işlemi yapılmasını ve polislerin bir biçimde belirlenmesini istedi, ancak bu talep de karşılık bulmadı.
Ne hikmetse, savcılık 15 Temmuz darbe girişiminden bir ay sonra açık dosyayı hatırladı ve Ankara Emniyeti’ne yeniden yazdı.
Ankara Emniyeti’nden gelen yanıt daha dramatikti.
Emniyet şu yanıtı verdi:
’15 Temmuz 2016 tarihinde Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) tarafından gerçekleştirilmek istenen darbe teşebbüsü sırasında Emniyet Müdürlüğüne uçaktan atılan bombanın ana su şebekesini patlatması sonrası arşiv tamamen su altında kalarak balçığa bulanmıştır. 2015 yılı ve öncesine ait arşiv kayıtları kullanılamaz hâle gelmiştir.’
Bu savunma şu anlama geliyor. 15 Temmuz darbesinden önce işkence ya da kötü muamele görmüşseniz, emniyetin herhangi bir uygulamasından şikâyetçi olmuşsanız artık bunu kanıtlama imkânınız kalmadı. Bu dijital çağda sadece kâğıt arşiv tutulmuş ne hikmetse ve hiç iz bulunamamış…
Başsavcılık ve emniyet arasındaki ‘suçluları bulun’, ‘bulamadık’ şeklindeki yazışmalar 2018 sonuna kadar devam etti. 2018 sonunda başsavcılık dosyada ‘daimi arama’ kararı verdi.
Bu karar aslında ‘bulamıyoruz’ ve ‘dosyayı zamanaşımına bırakacağız’ demek. Başka anlamı yok.
2020’de başvurucu bu işlemlerin nafile yere yapıldığını belirterek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Soruşturmanın darbe öncesi savsaklandığı, darbe sonrası ise arşivin yok olduğu yanıtıyla yetinildiğini bildirdi.
Adalet Bakanlığı bu başvuruyla ilgili bildirdiği görüşünde başvurucunun etkisiz soruşturma başvurusunun süresinde yapılmadığını, bunu erken fark etmesi gerektiğini söyledi.
Aslında bakanlığın bu garip yanıtının örnekleri AİHM’de de var. Ancak AİHM 10-15 yıl boyunca kendi başvurusunun akıbetini sormayanlara bunu yapıyor. Israrla yıllarca soranlara değil.”