ABD, İngiltere, Kanada, İspanya ve Türkiye'den bir grup bilim insanı Bilkent Üniversitesi öncülüğünde obezitenin tedavisi için çalışacak. Ekip bu araştırma için "çığır açan" projelere destek veren Leducq Vakfı'ndan 7 milyon dolar aldı.
Bilkent Üniversitesi öncülüğünde ABD, İngiltere, Kanada ve İspanya’daki bilim merkezlerindeki araştırmacıların oluşturduğu konsorsiyum obeziteye neden olan genetik şifreleri çözmek ve tedaviye olanak sağlamak için Leducq Vakfından 7 milyon dolarlık araştırma fonu kazandı.
Türk araştırmacıların önderliğinde konsorsiyumdaki onlarca bilim insanının yaptığı ön araştırmada, vücutta bulunan kahverengi yağ dokusunun enerjiyi yaktığı ve metabolizmayı hızlandırdığı için çok önemli bir tedavi aracı olabileceğine yönelik ilk bulgulara ulaşıldı.
Uluslararası araştırma grubunun lideri Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tayfun Özçelik AA muhabirine obezitenin insan sağlığını etkileyen en önemli risk faktörü haline geldiğini söyledi: “Dünyada 650 milyonun üzerinde insan, bazı ülkelerde ise toplumun yüzde 50’si obez. Eskiden davranış bozukluğu olarak görülen obezite günümüzde bir hastalık olarak ele alınıyor.”
Obezite çalışmalarıyla dünya çapında tanınan Prof. Dr. Tayfun Özçelik’in verdiği bilgiye göre 1950’li yıllarda Dr. Andreas Prader İsviçre’de aşırı şişman çocukları bir araya toplayarak Prader-Willi sendromunu tanımladı.
Prof. Özçelik 1992’de Stanford Üniversitesinde çalıştığı dönemde ekibiyle bu sendromun genini buldu. Buluş o yıllarda bir davranış bozukluğu olarak görülen obezite hastalığının aslında genetik bir sebebi olduğunu gösteren ilk çalışmaydı.
Daha sonra dünya bilim çevrelerinde obeziteye neden olan genlerin tümünün bulunması için yarış başladı. İlk genin bulunmasının üstünden geçen 32 yılda 86 obezite geni daha bulundu.
Prof. Özçelik “Gen çalışmalarında insanın beyninin ve yağ dokusunun obeziteyi idare eden iki temel nokta olduğunu keşfettik” diyor: “Yağ dokusu da beyaz yağ dokusu ve kahverengi yağ dokusu olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bugüne kadarki bütün gen buluşları beyin ve beyaz yağ dokusu üstünden oldu. Açlık ve doygunluk hisleri beyinde bulunan bir grup nöron tarafından idare ediliyor. Beyaz yağ dokusu ise beyni doğrudan hedefleyen hormonları üretiyor. Beyaz yağ dokusu enerji depolama merkezi ve obezite sonucu gelişen hastalıkların da ana kaynağı. Halbuki şimdiye kadar üstünde yeterince durulmayan kahverengi yağ dokusu enerjiyi yaktığı ve metabolizmayı hızlandırdığı için çok önemli bir tedavi aracı olabilir.”
İşte Prof. Dr. Tayfun Özçelik’in liderlik ettiği grup vücuttaki kahverengi yağ dokusunun obezite ile ilişkisini ve tedavi imkanlarını araştıracak. Araştırma için Leducq Vakfı’nın sağladığı 7 milyon dolar benzer konularda verilen fonların 3-6 kat üzerinde.
Bilkent’in öncülük ettiği konsorsiyum 2022 yılında kuruldu ve vakfın iki yıllık gözleminden sonra mayıs ayında Cambridge Üniversitesinde düzenlenen toplantıda 2028’e kadar sürecek proje desteğini aldı.
Araştırmaya katılan kurumlar şunlar: Türkiye’den Bilkent, İngiltere’den Cambridge, ABD’den Harvard ve Rockefeller üniversiteleri ile Icahn School of Medicine at Mount Sinai, UT Southwestern Medical School, Kanada’dan McGill Üniversitesi ile İspanya’dan Josep Carreras Leukemia Araştırma Enstitüsü.
Bilim insanları ekibi kahverengi yağ dokusu ile obezite arasındaki ilişkiyi ve olası tedavi hedeflerini moleküler düzeyde tanımlamaya en yakın kişilerden oluşuyor.
Özçelik ön çalışmalarda kahverengi yağ dokusu ile obezite arasında ilişki kurduklarını belirtiyor: “Konsorsiyum olarak kahverengi yağ dokusunun bir tedavi hedefi olacağını ileri sürüyoruz. Bu tedavi hedefini tanımlamak için ise genler aracılığıyla bu dokuya giriş yapıyoruz. Ailelerde mutasyon taşıyan bireylerin tespit edilmesinin ardından o genlerin hayvan modellerinin oluşturulmasını sağlayacağız. Hayvan modellerinden kastım farede, zebra balığında ve bunun dışında hücre kültürlerinde yürütmekte olduğumuz incelemeler. Buradan da tabii hem yaşam tarzındaki değişiklikler, hem de ilaç tedavisi için yeni hedefleri belirlemek üzere yola çıkmış bulunuyoruz.”
Prof. Dr. Özçelik nasıl bir tedavi öngördükleri sorusuna “Bilgi güçtür” diye cevap veriyor: “Buluşlarımız hayata geçtiğinde insanlar önce ayağını yorganına göre uzatmanın önemini görecek. Yani doğuştan ‘obezite geni taşınıyorsa’ bu bilinecek ve ona göre önlemler alabilecek. Ama buna rağmen iştah merkezi bozuk olan ‘elimde değil ki ne yapayım’ diyenler oluyor. Bunların da beyin merkezlerini idare etmeyi hedefliyoruz. Bunun için ilaçlar gelişmeye başlandı.”
Özçelik topluma verilecek mesajın da altını çiziyor: “Obezite var, obezite var. Yani balık etliler var, şişmanlar var, bir de kapıdan girmeyenler var. Bize buluşu yaptıranlar kapıdan girmeyenler. Gen bozukluğunda ise ya gen hiç çalışmıyor ya da tembel. Kişi doğduğu andan itibaren geni bildiğimiz takdirde insanlara diyeceğiz ki ‘Sizin geniniz tamamen bozulmuş, kırılmış, yok’. Veya bir başka kişiye ‘Sizin geniniz tembel, yüzde 30 verimle çalışıyor. Onun için dikkatli olun, sağlıklı ve doğal beslenin, abur cubur, hızlı tüketim ürünlerinin yanına bile uğramayın, düzenli egzersizinizi yapın, uyku hijyeninize dikkat edin’ diyeceğiz.”