Sinan Ateş suikastının görüntüleri ortaya çıktı
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesine ilişkin dava başladı. Azmettirici Doğukan Çep ve tetikçi Eray Özyağcı cezalarını hafifletmek istercesine saldırıyı kabul edip cinayeti reddettiler. Asıl dikkati çekense duruşmadaki tavırlarıydı.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin gençlik örgütü Ülkü Ocakları’nın eski genel başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş’in Aralık 2022’de Ankara’da sokak ortasında öldürülmesine ilişkin yargılama başladı. Savcının deyimiyle Sinan Ateş’i ‘birlikte hareket ederek öldürmekle’ itham edilen 22 kişi ilk kez Ankara’da hakim karşısına çıktı.
Duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile selefi Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Milli Yol Genel Başkanı Remzi Çayır ve Sinan Oğan bizzat gelerek salonda izledi.
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanları’nın salonda bir zamanlar MHP içinde aynı görevi yapmış olan İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun çevresinde toplanmayı tercih etmesi de başka bir tartışmayı araladı.
Eski MHP kökenli isimlerin duruşmaya gelmesine tepki gösteren bugünün Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Fatih Aydın, kişisel X (eski adıyla Twitter) hesabında yaptığı paylaşımda “Konu Ülkücü harekete kumpas kurmak olunca tüm bozguncular, başı bozuklar, mankurtlar birleşmiş” ifadesine yer verdi.
Konu Ülkücü harekete kumpas kurmak olunca tüm bozguncular, başı bozuklar, mankurtlar birleşmiş…! https://t.co/zKm6y0zlB4
— Fatih Aydın (@fatihaydin_TC) July 1, 2024
Duruşma, mahkeme başkanının “Sakin olacaksınız. Sabırlı olacaksınız” uyarısıyla başladı. Genel olarak sanıkların tavırları oldukça cüretkardı. Örneğin tetikçi Doğukan Çep yargılanmalarını izleyen siyasilere tepki gösterirken Kılıçdaroğlu’nu kasıtla “Bay Kemal nerede?” diye bağırdı.
Kılıçdaroğlu buna X hesabındaki mesajıyla yanıt verdi: “Buradayım. Mahkeme salonunda katillerin ve arkanızdaki ağababalarınızın gözünün içine bakıyorum.”
Tenhditlerden gazeteci İsmail Saymaz da ‘nasibini’ aldı. Ara verildiğinde Çep elindeki evrakı gösterip “Bana torbacı demişsin, ben torbacı mıyım” diye sordu. Sanık Suat Kurt da “Bana tacizci yazmışsın, görüşeceğiz” diye gözdağı verdi.
İlk celsede tetikçi Eray Özyağcı ve azmettirici Doğukan Çep’in ifadeleri dikkati çekti. İki isim de saldırıyı kabul etti. Ancak niyetlerinin ve eylemlerinin ‘Sinan Ateş’in ayağına sıkmak’ olduğunu söyleyip cinayeti reddettiler. Genel olarak bir ‘şaibe’ olduğunu ileri sürüp mahkemenin bunu araştırması gerektiğini söylediler. Bunları ileri sürerken de oldukça iddialıydılar.
Mahkeme ifadesinde tetikçi Özyağcı “Doğukan Ağabeyim Sinan Ateş’le sorun yaşadığı için ben sadece ayaklarına sıktım, ben Sinan Ateş’i öldürmedim. Devletimizin bunu araştırmasını istiyorum” dedi.
Azmettirici Doğukan Çep ise “Suikast yapmaya gelen insan karşısına geçer, göğsüne sıkar öldürür. Ben ‘Ayaklarına iki üç tane sık’ dedim. Nasıl öldü bilmiyorum. Benim dünyam başıma yıkıldı. Ben geziyordum. On numara hayatım vardı. Ölmesini istemezdim” diye ifade verdi.
Bu kısa özetin ardından duruşmanın ilk günündeki detaylara geçelim.
Celsenin başında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adına avukatlar İbrahim Ethem Yiğit ve Çağrı Can Pak davaya katılmayı talep etti. Sanıklar da MHP avukatlarının talebine katıldı.
Savcılık makamı ise partinin ‘suçtan zarar görmediği’ gerekçesiyle katılma talebinin reddedilmesini istedi. Mahkeme başkanının kararı da bu yönde oldu, yani MHP davaya katılamadı.
Ardından sanıkların savunmalarına geçildi. İlk sözü tetikçi Eray Özyağcı aldı.
Olayın gelişimini kendi penceresinden anlatan Özyağcı, Ateş’i sadece iki ayağından vurduğunu söyledi. Kaçarken “Reisi vurduk reisi vurduk” diye bağırma sesleri duyduğunu, hemen peşinden azmettirici Doğukan Çep’i aradığını söyledi. Çep’e “Ben sadece ayaklarından vurdum ama kaçarken ‘Reisi vurduk’ diye sesler duydum. Başka bir iş olmasın bu işin içinde?” diye sorduğunu anlattı.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra Doğukan Çep’in kendisini aradığını belirten Özyağcı “Doğukan Ağabeyim, ‘Sinan Ateş ölmüş, ben sana demedim mi ayaklarından vur diye’ dedi ve kızdı bana. Ben de ‘Vallahi ayaklarından vurdum, ben öldürmedim’ dedim” diye konuştu.
Doğukan Çep’in kendisine “Başımıza iş aldık, şu telefondan kurtulayım” dediğini ifade eden Özyağcı “Ondan sonra da Doğukan Ağabeyimle bir daha konuşmadım” dedi.
Cinayetin ardından dört gün Gölbaşı’nda villada saklandığını, ardından bir araba bagajında İzmir’e gittiğini anlattı. İzmir’de bir süre bekledikten sonra da Yunanistan’a kaçmak üzere Edirne’ye gittiğini, Meriç Nehri’ni yüzerek Yunanistan’a geçtiğini, Yunanistan polisinden şiddet gördüğünü ve Türkiye sınırına geri bırakıldığını vurguladı.
“Beni Yunan askerleri yakaladı. Bana ‘Türk müsün diye sordular ve dövdüler sonra attılar. Ardından da Türk askerlerini gördüm kaçmadım. Emniyete geldiğim ilk andan itibaren de baskı başladı. İşkence yapmadılar ama baskı yaptılar” diyen Özyağcı polise kendisinin teslim olduğunu söyledi.
Soruşturma dosyası açıldıktan sonra verdiği ifadede Doğukan Çep’i korumak için bazı yalanlar söylediğini ifade eden Özyağcı “Beni dinliyorlar da kafalarına göre yapıyorlar, ben ne yazdıklarını bilmiyorum” diye konuştu.
Sonrasında savcı Durdu Özer’e ifade verdiğini belirten Özyağcı’nın bu aşamayla ilgili iddiaları ilginçti:
“Odaya girdim emniyet müdürü masada oturuyordu. ‘Eray madem tasarladın yaptın, gel anlat’ dedi. Ben de, abimi satmayacağım ya, hikayeler yazdım. Emniyet müdürü ifadeyi yazdıktan sonra ‘İmzala’ dedi, okumadan imzaladım, sonra beni savcılığa götürdüler. Üç tane savcı vardı ifademi aldılar, konuyla alakası olmadan genç olan savcı bana ‘Hikaye anlatma’ dedi. ‘Biz bu işin siyasi olduğunu düşünüyoruz’ dedi. ‘Eğer Devlet Bey’den talimat aldıysan söyle, bizi uğraştırma’ dedi. ‘MHP’den iki vekilin ismini ver seni kurtaralım. İçeride de dışarıda da seni koruyacağız’ dedi.”
Savcının kendisine “Devlet imkanlarını seferber ederiz” dediğini öne süren Özyağcı “Savcıya ‘Kimseye iftira atmayacağım’ dedim. Savcı da ‘Sana iyilik yaramıyor. Yat da aklın başına gelsin’ dedi. Bana fotoğraflar gösterdiler, ‘Bunları bilmiyorum’ dedim. Savcı ‘Ölümden, öldürülmekten korkmuyor musun?’ dedi. ‘Ben ölümden korksam bu işleri yapmazdım’ dedim. Bunun üzerine savcı ‘Ben bu dosyanın kalemşörüyüm’ dedi. ‘Seninle görüşeceğiz’ dedi” diye devam etti.
Özyağcı devamında şunları söyledi:
“Bana gösterilen resimler ve araçları sonradan medyada haberlerde gördüm. O insanlar ülkü ve amaçlarına bağlı insanlarmış. Görünce Allah’a hamdettim, beni kötü bir şeye alet etmedi. Ben Doğukan Çep’in has kardeşiydim. Doğukan Ağabeyim Sinan Ateş’le sorun yaşadığı için ben sadece ayaklarına sıktım, ben Sinan Ateş’i öldürmedim. Devletimizin bunu araştırmasını istiyorum” diye konuştu.
Özyağcı savcılığın ardından cezaevine götürüldüğünü, kendisini Ankara’dan kaçıran araçların Ülkü Ocakları’na ait olduğunu basından öğrendiğini belirtti. Beraat talebinde bulunmadı.
Duruşmada savunma yapan ikinci sanık cinayette kullanılan motosikleti süren Vedat Balkaya oldu.
Balkaya eski beyanlarının çoğunun çarpıtıldığını, söylemediği ifadelerin yazıldığını belirtti. “Bana alacak verecek meselesinden bahsettiler. Yoksa cezaevinden yeni çıkmış biri olarak onlara yardım etmezdim” dedi.
Doğukan Çep’in talebi üzerine kurye aracı olarak kullandığı motosikletiyle tetikçi Eray Özyağcı’yı Gölbaşı’na götürdüğünü anlatan Balkaya bunun dışında olayla bir bağlantısı olmadığını belirtti.
Balkaya Kocaeli’nde yakalandıktan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı: “Bazı emniyet mensupları beni ormanlık bir alana götürüp orada dövdü ve Atilla isimli kişiyi sordular. Beni Kocaeli Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüler, işkence Ankara’da devam etti. Ben Sinan Ateş’in öldürüldüğünü orada öğrendim. Ben arkadaşça onlara yardım etmek istedim, ben tamamen suçsuzum. İşkencede bir damacana su geliyor, bir damacana su gidiyor. Bana ne deseler kabul edecek duruma geldim” dedi.
Duruşma verilen aranın ardından sanıklardan Suat Kurt’un ifadesiyle devam etti.
Kurt, Doğukan Çep’in kendisine “Bir alacak verecek meselesi için Ankara’ya gider misin?” dediğini söyledi. Bunun üzerine Ankara’ya geldiğini, Sinan Ateş’in giriş-çıkış saatlerini, adres bilgilerini tespit ettiğini, bunu da Çep’in talebiyle yaptığını anlatan Kurt “Doğukan bana en fazla ayaklarına sıkılacağını söyledi. Bunun ne zaman yapılacağını, kimin yapacağını da bilmiyorum. Ben sadece Sinan Ateş’i takip ettim, girişini çıkışını söyledim” dedi.
Böyle bir olayın yaşanacağını bilmediğini belirten Kurt “Ben cinayet işleneceğini bilsem kendi kimlik bilgilerimle, otobüsle mi gelirim” diye konuştu.
Cinayetin azmettiricisi olmakla suçlanan Doğukan Çep ise 2013’te Hasan Ferit Gedik ve Ayşe Deniz Karacagil’in de (kırmızı fularlı kız) aralarında olduğu beş kişiyi vurduklarını, bu kişilerin Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın başkanı olduğu HDP’nin ve ESP’nin silahlı kolu olduğunu iddia ettiği MLKP ve PKK’nın üyesi olduğunu savundu.
Hasan Ferit Gedik’i kendisinin değil yanındaki bir kişinin vurduğunu söyleyen Çep haksız bir ceza alarak iki sene cezaevinde kaldığını anlattı. İlerleyen süreçte ESP’nin derneğine giderek 10 kişiyi vurduklarını, Ayşe Deniz Karacagil’in de burada yaralandığını söyledi. Vurdukları, saldırdıkları insanların terörist olduğunu iddia eden, ikisinin Suruç Katliamı’nda öldüğünü, gidenlerin Suruç’a çocuklara oyuncak götürmek için değil askeri eğitim almak için gittiğini savunan Çep’in sözü mahkeme başkanı tarafından kesildi.
Mahkeme başkanı “Deminden beri ne anlatıyorsun sen? Bizi ilgilendirmiyor bu anlattıkların, olayı anlatacaksan anlat” dedi.
Bunun üzerine Sinan Ateş’le ilgili süreci anlatmaya başlayan Çep “Evet ben azmettirdim. Gedik davasından iki sene ceza aldım. Dışardaydım, aranıyordum. Bir gün sabah namazımı kıldım, Sinan Ateş ile namaz kıldım, sonra zikir çektik. ‘Yargılanıyorum’ dedim, MLKP’li teröristleri vurduğumu anlattım. ‘Bana yardım et’ dedim. ‘Kardeşim helal olsun, bizim yapamadığımız şeyleri sen yaptın’ dedi. Sonra aradı ‘Dosyanı halledecekler bir milyon TL istiyorlar’ dedi. Sonra ‘200 bin önden ver’ dedi” diye konuştu.
Daha sonra Ateş’in kendisini Taksim’de bir otele çağırdığını ve parayı o otelde teslim ettiğini belirten Çep “Sonrasında arada bir arayıp dosyamı sordum ‘gelişme var mı’ diye. 2021 yılında tekrar aradı ‘200 bin TL daha vermemiz lazım’ dedi. ‘Tamam’ dedim. 3-4 gün sonra ‘Üsküdar’a sahile gelebilir misin’ dedi. Parayı verdim. ‘Sabret’ dedi. Ayet-el Kürsi’yi okuyorum. 2022 yılı kasım ayı, aradı beni ‘Paranın tamamını vermen lazım’ dedi. Toparladım 250 bin lira daha verdim. Ankara’ya çağırdı beni. ‘Ankara’da Liva Pastanesi’ne gel’ dedi. O da geldi, parayı verdim. ‘Paranın tamamını ayarlaman lazım’ dedi. Sonra bana ofisini gösterdi, verdiğim parayı başka bir arabaya verdi” dedi.
Bir süre sonra Ateş’in telefonlarına cevap vermemeye başladığını, dosyasıyla ilgili talebinin halledilmeyeceğini, parasını da alamayacağını düşündüğünü söyleyen “‘Ben bunu ayaklarından vuracağım’ dedim” diye konuştu.
Kendisinin araması olduğu için Eray Özyağcı ve Suat Kurt’tan yardım istediğini anlatan Çep “Öldürmeye göndersem ‘Öldürmeye gönderdim’ derdim. Gerçekten ayağından 2-3 tane vurdurmaya gönderdim” diye konuştu.
Eray Özyağcı’nın olaydan önce kimyasal uyuşturucu kullandığını savunan Çep süreci telefonla yönettiğini, Eray Özyağcı’yı sürekli telefonla aradığını söyledi. Suat Kurt’tan Ateş’in nerelere gittiği konusunda bilgi almaya çalıştığını, Ankara’daki üçüncü günde Kurt’tan ‘Sinan Ateş’i gördüğü’ bilgisini aldığını söyledi. Bunun üzerine Eray Özyağcı ile iletişime geçerek harekete geçtiğini ifade eden Çep “’Sinan Ateş’in ayaklarına iki üç tane at, hemen uzaklaş’ dedim. Ayaklarından vurdu, ama nasıl öldü bilmiyorum. ‘Suikast’ diyorlar. Eyvallah diyebilirler, acıları var. Ama yemin ederim ben öldürmeye gelmedim. Suikast yapmaya gelen insan gelir, tarar gider. Sırtından vurur, yüzünü kapatır, maskeyi takar, kendini göstermez. Suikast yapmaya gelen insan karşısına geçer, göğsüne sıkar öldürür. Ben ‘Ayaklarına iki üç tane sık’ dedim. Nasıl öldü bilmiyorum. Benim dünyam başıma yıkıldı. Ben geziyordum. On numara hayatım vardı. Ölmesini istemezdim” dedi.
Halk TV, Sözcü gazetesini eleştiren Çep “Hiçbirinin şehit haberini tam sayfa verdiğini görmedim” dedi.
“Bence büyük şaibe var. Şaibeli, araştırılmasını istiyorum. Ayağından vurduruyorum, yere düşüyor, ama karnında kurşun var. Eray’ın yere düştüğünde karnından vurması mümkün değil. Karakolda mermileri farklı yazdılar. O açı Selman’ın (Sinan Ateş öldüğünde yanında olan ve omuzundan vurulan akrabası Selman Bozkurt) açısı. Bence Selman’ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray’a yazıldı.
Eray motordan indi, ‘Vurdum’ dedi. Biri bağırmış ‘Abiyi vurduk, abiyi vurduk’ diye. Ben bunlara ‘ölmüş’ dedim, ‘ayağından vuracaktınız hani’ diye bağırdım çağırdım. Ölmesini istemedim. Bastığımız mermi Sterling. Bastığımız mermiyi biliyoruz, aptal değiliz.”
Tetikçi sanık Eray Özyağcı da “Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. ‘Bu işin içinde iş olmasın’ dedim” savunması yapmıştı.
Olaydan sonra Eray Özyağcı’nın saklandığı Gölbaşı’ndaki ev için ‘Mustafa Kemal’ diye bir arkadaşını aradığını, bu evi ‘Mustafa Kemal’in ayarladığını söyledi. Mahkeme başkanının ‘Mustafa Kemal’in iletişim bilgilerini sorması üzerine Çep “Zaten bir sürü insan takıldı dosyaya. Evli barklı adam, bir de onu yakmayalım” diye cevap verdi.
Çep avukatların soruları üzerine savunmasına şöyle devam etti:
“Sinan Ateş’le facetime numaramdan iletişim kurdum. Hat takmıyorum telefona, Facetime üzerinden iletişim kurdum. Sinan Ateş ilk tanıştığımızda Ülkü Ocakları başkanıydı, ben onunla camide karşılaştım. Benim Ülkü Ocakları’yla bir bağlantım yok, bilmem etmem. Yardım istedik.
Karakolda ‘suikast yaptın, hükümeti falan filan’ diye dayak yedik. 18 ayda bir dosya açılmaz mı? Yedinci ayda savcı Durdu Özer telefonları göndermiş. 18 ay yattık ya, ayağından vurdurduk. Eray şimdi erkek ya, benim başımdan geçen olayları ismimi vermemek için kendi başından geçmiş gibi anlatıyor, erkeklik yapıyor. Her şeyi ben ayarladım.”
Duruşmaya bir saat ara verildi. Ardından söz sanıklardan eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’taydı.
Demirbaş tüm suçlamaları reddetti. Demirbaş’ın Sinan Ateş’in adres bilgilerini araştırdığı, Emniyetten, MİT yöneticilerinden ve kamu görevlilerinden bunun için Sinan Ateş’le ilgili bilgi istediği iddia edilmişti.
Gizli kalması gereken bilgilerin cımbızla çekildiğini ve ‘FETÖ iltisaklı basın mensupları’na ve sahte hesaplara servis edildiğini kaydeden Demirbaş algı operasyonu yürütüldüğünü iddia etti.
Cinayetin tetikçisini cinayetin ardından kaçırdığı ve MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un evine götürdüğü iddia edilen Demirbaş, Ateş’le ilgili bilgilerin araştırıldığı dönemin olaydan sekiz ay önce olduğunu söyleyerek “O dönem kendisine karşı camia içinde tepki vardı. Arkadaşlar maktulün evinin önüne pankart asarak protesto etmek istemiş. Herkes pankartın asılacağı yerle ilgili bir çaba sarf etmişti. Ben de çaba sarf ettim. Cep telefonumdan adresi çıktığı söyleniyor. O bilgiyi ben kimseye göndermedim. Maktulün uçuş bilgilerinin cep telefonumdan çıktığı söyleniyor. Ben kimseden böyle bir şey istemedim. Ben hiçbir kamu görevlisinden o kişiye ait bir bilgi istemedim. Burası bir kabile devleti değil. Ben bunu bir polis çocuğu olarak biliyorum. Ben maktulle alakalı hiçbir bilgi istemedim, hiçbir yere gitmedim” diye konuştu.
Bir avukatın “Cinayet büro amiri Mustafa Emre Aykan ile toplam beş kez görüşmeniz tespit edilmiştir. Bu görüşmenin sebebi nedir?” sorusuna Demirbaş’ın yanıtı şöyle oldu:
“Olaydan bir gün önce Emre Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde olduğunu, silah aldığını ve ruhsat işlemleri için içeri alıp aldıramayacağını sordu. Kendisine ulaşıp ulaşmadığımı hatırlamıyorum. Arkadaşlarımı içeri alıp almama konusunda konuşmuşumdur. Maktule ait hiçbir yere gitmedim. Bana o bilgileri Mustafa Emre Aykan vermedi.”
Demirbaş olay günü Gölbaşı’ndaki bir çiftliğine gittiğini, bu çiftlikte arkadaşlarıyla sık sık zaman geçirdiğini, çiftliğe gelecek arkadaşı Emre Yüksel’e konum attığını anlattı ve konum attığı yerin cinayetin tetikçisinin geldiği bölgeyle aynı olmasının tesadüf olabileceğini düşündüğünü ifade etti.
Sinan Ateş’le hayatı boyunca hiçbir iletişimi olmadığını belirten Demirbaş cinayet günü kullanılan Audi marka araçla ilgili “Audi marka araç kamuya ait. Arabayı Emre’ye sorun. Benim bildiğim kadarıyla o araç işi olan herkesin kullanabileceği bir araç” dedi.
Olay günü internette sürekli Sinan Ateş’le ilgili arama yaptığı tespit edilen Demirbaş bunu neden yaptığının sorulması üzerine “O gece biz İstanbul’a gittik. Gezdik dolaştık otele geldik. Otele gittiğimde uyumadım, gelişmeleri merak ettim. İnternette araştırma yapmam bile iltisaklı olmadığımı gösterir” diye konuştu.
Cinayet gününden sonra arkadaşı Emre Yüksel’le gezmek üzere İstanbul’a gittiğini ifade eden Demirbaş çocuğunun yılbaşını kendisiyle geçirmek istemesi üzerine ertesi gün Ankara’ya döndüğünü anlattı.
Cinayet günü emniyet görevlileriyle yaptığı görüşmeleri cinayete ilişkin detayları merak ettiği için yaptığı için anlatan Demirbaş MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’la yaptığı iddia edilen görüşmelere ilişkin de “Olcay Kılavuz’la görüştüğümü hiç hatırlamıyorum. Kayıtlar yalandır. Tespit vardır bilemem. Bilirkişi raporu bence hatalıdır” dedi.
Bunun üzerine mahkeme başkanı “Başka bir soru soracaksanız sorun, biz o şahısları yargılamıyoruz. Hüküm ancak hakkında dava açılan fail ve fiil hakkında verilir. Burası savcılık değil, biz burada soruşturma yapmıyoruz, kovuşturma yapıyoruz” dedi.
Bir başka avukatın “Biz Olcay Kılavuz ile neden bu kadar çok, seri görüşme yapıldığını merak ediyoruz” deyince mahkeme başkanı “Sizin merakınızı gidermek gibi bir görevimiz yok” dedi.
Cinayet günü tetikçi Eray Özyağcı ve Sinan Ateş’i takip ettiği iddia edilen Suat Kurt’un kaldığı evin sahibi Zekeriya Asarkaya da hakkındaki iddiaları reddederek cezaevi arkadaşı Hakan Saraç’ın ricası üzerine bu isimleri evlerinde ağırladığını söyledi.
Asarkaya “İki gün kaldılar. İkinci gün Suat’a ‘işiniz bitmiyorsa ben şehir dışına çıkacağım’ dedim. O da ‘bir gün daha idare et bizi’ dedi. Kötü bir şey aklıma gelmedi. ‘Alacak verecek davası’ dedi. Sonra olayın yaşandığı gün alelacele toplanıp gittiler. Suat sabah saatlerinde diğerlerinden önce evden çıktı” dedi.
Olayın yaşandığı gün emniyete götürüldüğünü söyleyen Asarkaya “Sinan Ateş diye biri olduğunu ben çok sonradan duydum. Daha sonra polislere gerekli yardımda bulundum. Bu insanların hiçbirini tanımam etmem. Daha önce irtibatım olmadı. İnanın suçsuz yere yatıyorum, kullanıldım” diye konuştu.
Tetikçi Eray Özyağcı’yla İstanbul’dan Ankara’ya gelen iki polisten biri ve Özyağcı’nın da çocukluk arkadaşı olan Aşkın Mert Gelenbey “Olaydan iki gün önce Eray Özyağcı ile görüştük. Dedesinin durumu çok ağır olduğu için Ankara’ya gideceğini söyledi, gelmeyi düşünüp düşünmediğimi sordu. Ben de düşündüğümü, ağabeyimle ailevi sıkıntıları olduğunu ama maddi durumumun iyi olmadığını söyledim. O da araba ayarlayacağını, yakıtı kendisinin karşılayacağını, birlikte vakit geçirebileceğimizi söyleyince ben de gitmeye karar verdim” diye konuştu.
Kendi özel işleri için arabasını ödünç aldığı diğer tutuklu sanık polis memuru Muratcan Çolak’a aracını teslim ettiğini, bu esnada da kendisine Ankara’ya gelmek isteyip istemediğini sorduğunu anlattı.
Muratcan Çolak’ın da gelmek istemesi üzerine Eray Özyağcı ile birlikte Ankara’ya doğru yola çıktıklarını anlattı. Ankara yolculuğunda polis çevirmesinde durdurulduklarını ama evrak sorulmadığını söyleyen Gelenbey polislerin ‘Gençler devam edin’ dediğini paylaştı.
Ankara’ya vardıktan sonra Çolak ve Özyağcı arabada uyurken ağabeyiyle görüştüğünü, görüşmeden sonra Çolak ve Özyağcı uyanmadığı için eğlenmeye gitmediklerini, daha sonra Özyağcı’yı gideceği yere bırakıp İstanbul’a doğru yola çıktıklarını anlattı.
Duruşmaya bugün sabah saat 09.00’da devam edilecek. Dünkü duruşmayla ilgili muhabirimiz Mahsun Gök’ün izlenimlerini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.