Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eryurt Türkiye nüfusunun 2040'lara yaklaşıldığında 88 milyona ulaşmasının, 2070'lerde 70, 2100'de ise 50 milyonun altına düşmesinin beklendiğini söyledi. Hükümet, nüfus artışını sağlamak için uğraşıyor.
Aslında matematiği son derece basit: Bir ülkede yaşayan kadınlar, ömürleri boyunca ortalama 2,1 çocuk doğuruyorsa, o ülkede nüfus hiç değilse sabit kalıyor. Kadın başına 2,1 doğuma nüfus bilimciler ‘Sürdürülebilirlik sayısı’ diyorlar.
Buradan da anlaşılıyor: Kadın başına doğurganlık 2,1’in üzerindeyse nüfus artıyor, altındaysa yaşlanmaya ve düşmeye başlıyor.
Türkiye’de 2001’de kadın başına doğurganlık oranı bu 2,38 idi, ama 22 yıl sonra doğurganlıkta belirgin bir düşme yaşandı, TÜİK 2023’te kadın başına doğurganlık ortalamasını 1,51 çocuk olarak açıkladı.
Yani Türkiye nüfusu kesin biçimde azalmaya doğru gidiyordu. Aslında bu alarm çok uzun yıllar önce verilmiş, demografi, yani nüfus bilimiyle uğraşan bilim insanları daha 20 yıl önceden Türkiye’nin nüfusunun hiçbir zaman 100 milyonu bulmayacağını duyurmuşlardı. Bu konuda Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Cem Behar başkanlığında bir grup bilim insanı, TÜSİAD için rapor dahi yazmıştı.
Kadın doğurganlığındaki azalma eğilimi uzun yıllardır bilindiği için Ak Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminden beri her fırsatta kadınlardan daha fazla çocuk doğurmasını istiyor, bazen üç bazen dört çocuk yapılması hedefleri gösteriyor ama sadece hedef göstermekle nüfus eğilimleri değişmiyor. Gerçi bugünlerde hükümetin çocuk doğurmayı teşvik için bazı mali önlemler almakta olduğuna dair haberler var ama henüz açıklanmış resmi bir proje yok.
Şimdi bilim, yani demografi gelecek için daha da karanlık bir tablo çiziyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt’un hazırladığı nüfus projeksiyonunda Türkiye nüfusunun 2100 yılına geldiğimizde 50 milyona kadar gerilemesi bekleniyor.
İstanbul, Ankara ve İzmir’de doğum oranının 1,2 çocuğa kadar düştüğünü kaydeden Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt, Türkiye genelinin gecikmeli de olsa bu üç ili takip ettiğini ve düşme eğiliminin devam etmesinin beklendiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Eryurt Türkiye ile benzer özelliklere sahip İspanya ve İtalya gibi ülkelerde 10 yıl içinde doğum oranlarının 1,5 çocuktan 1,2 çocuğa düştüğünü anlattı.
Bu veriler ışığında Türkiye’de doğum oranının 1,2 çocuğa düşeceği ve sonrasında da sabit kalacağı öngörüsüyle nüfus projeksiyonu hazırladığını bildiren Eryurt şunları söyledi:
“Türkiye nüfusu için uzun süredir ‘100 milyona ulaşır mı’ diye bir beklenti söz konusuydu. Projeksiyon sonuçları bırakın 100 milyonu, 90 milyona ulaşamayacağımızı gösteriyor. Türkiye nüfusu 2040’lara doğru yaklaşık 88 milyona ulaştıktan sonra yatay azalan bir eğilime girecek ve 2050’lere kadar bu şekilde devam edecek. Türkiye nüfusu 2070’lerin ortasına doğru 70 milyonun, 2100’de 50 milyonun altına düşüyor.”
15 yaş altı nüfusun azalma eğilimini hızlı şekilde devam ettireceğini aktaran Eryurt projeksiyona göre 15 yaş altı nüfusun 2050’de 10 milyona, 2100’de 4 milyona kadar düşeceğini söyledi.
Eryurt 15-64 yaş aralığı çalışma çağı nüfusunun bir süre aynı oranda devam etmesinin öngörüldüğüne dikkati çekerek şöyle devam etti: “2050’lere kadar çalışma çağı nüfusunun oransal olarak yüzde 60’lar civarında kalacağını söyleyebiliriz, 2075 itibariyle yüzde 60’ların altına düşmeye başlıyor, 2100’e geldiğimizde yüzde 50’ler seviyesinde oluyor. Sayısal olarak baktığımızda çalışma çağı nüfusu 2075’te 41 milyona, 2100’de 24 milyona kadar düşecek. Bu projeksiyon dönemi boyunca en hızlı artacak nüfus aslında yaşlı nüfus. 2050’lerin ilk yarısında her dört kişiden, 2070’lerin ortasında her üç kişiden birinin, 2100’lere doğru da her 10 kişiden dördünün 65 yaşın üstünde olmasını bekliyoruz.”
Nüfus piramidinin yaş yapısı olarak tersine dönmesinin öngörüldüğüne işaret eden Eryurt “2100 yılında 1960-70’lerde sahip olduğumuz nüfus piramidinin tersine tanıklık etmiş olacağız. En kalabalık grup en yaşlı gruplar olacak. TÜİK her beş yılda bir nüfus piramitlerini revize ediyor. Bildiğim kadarıyla ay sonuna doğru paylaşacaklar. Oradaki öngörüler de aslında doğurganlığın düşme eğiliminin devam edeceği şeklinde, sonuçlarımızın benzer olacağını tahmin ediyorum” dedi.
Eryurt gelişmiş ülkelerin tamamında doğum oranlarının zamana yayılmış şekilde düşük seviyelere indiğini, değişimin Türkiye’de çok hızlı olduğunu söyledi.
Yaptığı çalışmada Türkiye’de kadınların yüzde 45’inin istediğinden az çocuğa sahip olduğunu, bu oranın üniversite mezunu ve çalışan kadınlarda yüzde 60’lara çıktığını aktaran Eryurt çiftlerin istedikleri sayıda çocuğa, istedikleri zaman sahip olmasını sağlayacak koşulların ve imkanların oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.
Prof. Dr. Eryurt doğurganlığın arttırılması için alınabilecek önlemler konusunda da şunları söyledi: “Çiftlerin istedikleri sayıda çocuğa sahip olmasının önünde birtakım engeller var, iş ve aile yaşamının uyumlulaştırılmasında sorunlarla karşılaşılıyor. Geliştirilecek tedbirlerin iş-aile yaşamı uyumunu, dengesini sağlayacak politikalar olması gerekiyor. Burada en önemli, en kalıcı politika, bakım yükünü kadınların üstünden biraz almak. Kreş uygulamasını, erken çocukluk dönemindeki çocuk bakımını yaygınlaştırmak, kreşlerin niteliğinin artırılması, ücretlerinin büyük oranda kamu tarafından karşılanması oldukça önemli olacaktır. Diğer bir politika doğum izni süresinin uzatılması olabilir.
Türkiye’de annelik izni süresi çok kısa, gelişmiş ülkelerdeki annelik izni sürelerinin oldukça altında bizdeki süreler; bunun bir yıla çıkarılması önemli adım olacaktır. İlk altı ayının tamamen ücretli annelik izni şeklinde formüle edilmesi, ikinci altı ayında anne veya babanın dönüşümlü olarak bu hakkı kullanmasının önünün açılması faydalı olacaktır. Bebeğin mama, beslenme, bez gibi ihtiyaçlarını karşılamaya imkan verecek ‘bebek ikramiyesi’ de çiftlerin istedikleri sayıda çocuğa sahip olması için önemli teşvik tir.”
Eryurt ilgili bakanlıkların esnek ve yarı zamanlı çalışma modelleri üstünde de çalışmaları olduğunu anlattı.