Paris 2024’ten kalan unutulmaz 10 an
2024 Paris Olimpiyat Oyunları başladı. Kimimiz judo uzmanı kesilecek bazılarımız ekran başından en doğru taktiği veren antrenör olacak. Kısacası sağımız solumuz spor olacak. O zaman raflarımızda da spor kitapları öne çıksın.
2024 Paris Olimpiyat Oyunları çok konuşulan bir törenle başladı.
Antik Yunan’daki başlangıcından günümüze tüm dünyanın birlikte -aynı coşkuyla- yaptığı nadir etkinliklerden biri bu büyük turnuvayı gözünü kırpmadan izlemek. Müsabakaları izleme heyecanına kendimizi kaptırdık, uzunca bir süre belki daha önce hiç izlemediğimiz ama olimpiyatların bize heyecanına dahil ettiği spor dallarını izleyip ilgileneceğiz. Kimimiz judo uzmanı kesilecek bazılarımız ekran başından en doğru taktiği veren antrenör olacak. Kısacası sağımız solumuz spor olacak. O zaman raflarımızda da spor kitapları öne çıksın.
Söz konusu spor kitapları olunca biyografilerin öne çıktığını fark edeceksiniz. Nihayetinde bugün alanında başarılara imza atmış, isimlerini tüm dünyanın bildiği sporcuların ilham verici hayatları her daim merak ediliyor. Kimi yakınları kimi de onları çok iyi takip eden spor gazetecileri tarafından yazılan çok sayıda biyografi kitabını bulabilirsiniz. Futbola da ayrı bir torpil geçildiğini göreceksiniz. Torpil demek doğru mu orası tartışılır tabii ancak tüm dünyanın en popüler oyunu hem efsane takımları hem “futbol sadece futbol değildir” dedirten hikayeleriyle kitaplara konu oldu.
Bir gözümüz Olimpiyat Oyunları’ndayken bir gözümüz kitaplarda olsun diyenler buyursun…
Kimilerine göre tüm zamanların en iyi sporcusu, kimilerine göre hırs küpü bir deliden başka bir şey değil. Öyle ya da böyle 24 Grand Slam şampiyonluğuyla gerçek bir efsane Sırp tenisçi Novak Djkovic. Henüz Altı yaşındayken Pete Sampras’ın Wimbledon’ı kazandığı gün onun izinden gitmeye karar veren Novak Djokovic, kısıtlı imkânlara rağmen kendi kendine bir söz verir: “Wimbledon’ı kazan ve dünyanın bir numarası ol.”
Novak Djokovic praying for the Olympic gold medal. 🙏🏼🥇 pic.twitter.com/OLXwPdXi2u
— Danny 🐊 (@DjokovicFan_) July 26, 2024
Ve oldu da. Birkaç hafta önce Londra’daki Wimbledon finalinde genç İspanyol rakibine yenilmiş olabilir (hem de kendinden beklenmedik kadar kötü bir oyunla) ancak o hâlâ tüm zamanların en iyisi. Üstelik 2024 Paris Olimpiyatları’nda da altın madalya için yarışacak. Ve elbette favorilerden biri. Tenis gurmelerini sevindirecek bir başka haber daha verelim, bu yıl olimpiyatlarda en sevdiğimiz düellolardan birini de izleyebiliriz. Bir sonraki aşamada Sırp oyuncu, kariyerinin en büyük rakiplerinden biri olan Rafael Nadal’a karşı oynayabilir.
Djokovic’i övmelere doymak namümkün. Peki, Grand Slam kazanan ilk Sırp tenisçi olma özelliğine sahip Novak Djokovic’in zirveye tırmanışının temelinde yatan sebepler ne? Buyursunlar, gerçekten sadece kazanmak için var olan Djko’nun hayat hikayesine…
“Eski Türk topluluklarında şamanların “oyun kurucu” rollerinden, din ve spor cezbesini birleştiren dans ritüellerine, pehlivan tekkelerine… Birinci Dünya Savaşı’na eşlik eden sporcu seferberliğine… Erken Cumhuriyet’te kadınların yeni bir iffet anlayışıyla spora katılmalarına… Türkiye’de sporun seyrinde Balkaniad (Balkan oyunları) tasarısından Naim Süleymanoğlu’nun ilticasına…”
Bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Uygarlık tarihinden günümüze geleceğiz. Ama bu kez odağımızda spor var. Sadece üstteki tanıtım paragrafını okuduğunuzda bile tahmin edeceğiniz üzere, evet İletişim Yayınları raflarında bu kitabı bulabilirsiniz.
Başlarken de söyledik önümüzdeki iki hafta olimpiyatlarla yatıp kalkacağız. Dün Paris’teki açılış törenini izlerken aklınıza birçok soru düşmüş, belki bir kısmına yanıt bulmuşsunuzdur. Fakat spor sevdası ve merakı geldi mi küstürmemek gerekir, aman ha!
Dünyanın en önemli spor olayı Olimpiyatlar. Antik Yunan’daki başlangıcından günümüze, Olimpiyatlar pek çok spora ev sahipliği yapmış, tarihin hangi döneminde olursa olsun, önemli ve heyecan verici bir spor olayı olarak görülmüş. Tabii artık büyük şovlara da ev sahipliği yapan bir prestij meselesine de dönüşmüş durumda, kabul edelim. (Dün dört buçuk saat Celine Dion şarkı söyleyecek mi diye bekleyenlere selam olsun!)
Now this is how you do an Olympics-level performance.
Bravo Celine Dion!“If I have to crawl on that stage, I will.” pic.twitter.com/9cnF6gPU3L
— 🚨 Katherine Brodsky (@mysteriouskat) July 27, 2024
Neyse biz kitaba dönelim… Görmüş olduğunuz bu kitap biraz Olimpiyat ansiklopedisi gibi. Üstelik sıkıcı da değil. Organizasyonun başlangıcından itibaren yaşanan inanılmaz ve kesinlikle acayip hikâyeleri anlatmanın yanı sıra göz kamaştırıcı performanslar, biyografiler, rekorlar, duyulmamış olaylar ve enteresan bilgileri de bulacaksınız.
Alman yazar Moritz Rinke çağımızın yaşayan en önemli çağdaş yazarlarından biri. Kitapları Türkçeye çevrildi, yazdığı metinler sahneye uyarlandı. Ve kendisi tam anlamıyla bir futbol aşığı, Borussia Dortmund tutkunu.(Sevgili eşi Eylem’le, oğluları Miran’ın da yetişmekte olan yıldız bir kaleci olduğunu biraz da içeriden bilgiyle vereyim)
Futbol sadece futbol değildir, tıpkı iyi oyunun da sadece kazanmak demek olmadığı gibi sözünü hatırlatan bir kitap var karşımızda, editörü de Rinke. Farklı renklere gönül vermiş Almanya Yazarlar Milli Takımı bir seneliğine Borussia Dortmund’un en duygusal sezonlarından birine tribünlerden eşlik edip ortaya futbol ve edebiyat ortaklığının en sıradışı eserlerinden birini ortaya çıkarıyor: ‘Oyunu Okumak.’
Efsane menajer Klopp’un ayrıldığı, emektar kaptan Sebastian Kehl’in futbolu bıraktığı, büyük başarılar beklenirken küme düşme korkusunun yaşandığı belki de Dortmund tarihinin en dramatik sezonu…
Spor ile edebiyat akıllara gelen ilk çift değil, o kadar uyumlu bile değiller farkındayız. Fakat bu aşka da bir şans verilmesin mi? Üstelik Rainer Maria Rilke, Jack London, Robert Musil, Ernest Hemingway, Carson McCullers, Slawomir Mroz˙ek, Eduardo Galeano, Orhan Kemal, Haldun Taner, Aziz Nesin, Memet Fuat, Orhan Duru, Şiir Erkök Yılmaz, Müge İplikçi, Yekta Kopan, Toprak Işık ve Umut Sarıkaya’nın öyküleriyle…
Son Yarış sporun farklı yönlerini edebiyatla harmanlayan hikâyeleri bir araya getiriyor. Son Yarış’ta, kâh son maçına çıkan bir boksörün çaresizliğine, kâh centilmenliği yüzünden spor kariyerine devam edemeyen bir futbolcunun hazin öyküsüne, kâh tesadüfen yolu bir futbol maçına düşen kahramanın şahit olduğu beklenmedik seyirci profillerine tanık olacaksınız.
Bir yanda The New York Times’ın ‘Kuşağının en büyük yeteneklerinden biri’ olarak gördüğü David Foster Wallace; diğer yanda Roger Federer ve Tracy Austin gibi efsaneleriyle muazzam bir spor dalı, başlı başına bir dünya: Tenis. Üstelik İnan Özdemir ve Cem Pekdoğru çevirisiyle. Dört bölümden oluşan kitap, Wallace’ın tenis yazılarını bir araya getiriyor ve bu spora erken yaşlarda gönül vermiş yazarın gözünden sadece bir spor analizinden çok daha fazlasını sunuyor. Olimpiyatlar bizi tenise doyuracak ama siz işi bir adım da ileri götürüp kitabını da okuyun.
Spor yalnızca spor değil, çok daha fazlası dedik, Olimpiyat ruhuyla birleştirici yönüne odaklandık fakat… Sporun toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk ve etnisite, yaş, yeterlik ve engellilik, şiddet ve sapma ile ilişkileri de ayrı başlıklarımız. Hangi spor branşı olursa olsun güç ve iktidarla ilişkileri malum. Elizabeth Pike ve Jay Coakley imzalı bu kitap ise bizi gerçekliğin soğuk kollarına davet ediyor. Spor ile ekonomi, siyaset, eğitim ve medya gibi toplumsal hayatın önemli alanları arasındaki bağlantıları ele alarak spora ve topluma bütünsel bir şekilde bir de buradan bakın diyor.
“Neden okuyayım ki, bana göre mi?” diye soranlara Ayrıntı Yayınları’ndan yanıt şöyle geliyor: “Spor Sosyolojisi: Sorunlar ve Çatışmalar; sosyoloji ya da spor bilimleri öğrenimi görenlerin yanı sıra, sporun içindeki tüm öznelerin ve spora ilgi duyan, onu daha iyi anlamak isteyen genel okurun da bilgilenmesini ve derinlemesine düşünmesini sağlayacak önemli bir temel kaynak olma özelliği taşıyor.”
“Bu kitabı okurken, futbolun sadece bir oyun olmadığını keşfedeceksiniz. İyi oyunun, sadece kazanmak olmadığını keşfedeceğiniz gibi…”
İddialı bir giriş farkındayız. Bu kitap, futbolun entelektüel ve estetik doğasına dair detaylı bir araştırma. İçinde tüm zamanların en harika “mağlup”larından biri olan Hollanda milli takımına dair bir güzellemenin olduğu meşakkatli bir çaba. Mağlup diyorsak, galip olanlarından; zira hem 1974 hem de 1978’de kaybetmesine rağmen, dünya futbol tarihine, halen daha etkileri devam eden “Total Futbol”u miras bırakmış bir okul bu. Zaferin değil acının estetiğini konu alan…
David Winner’ın Harika Portakal’ı da bu kıymetin hakkını veriyor ve “total bir futbol kitabı” yazıyor: Mimariden resime, tarihten sosyolojiye, felsefeden sanat tarihine, tüm beşeri bilimlerde gezinerek yüzyılın futbol mucizesinin kaynaklarına bakıyor. 1960’larda tüm dünyayı sarsan kültürel ve sosyal uyanışının izlerini Hollanda futbolunun derinliklerinde keşfediyor. Müthiş bir kazı çalışması bu; futbolun yaşama benzeyen yanlarını bir klişe basitliğinde değil, entelektüel bir titizlikle yapıyor. Tanıtım yazısı ise pek sevgili Uğur Vardan’dan…