Kızlar… Sakın üzülmeyin…
Ben üzülmedim, sakın siz de üzülmeyin…
Niye üzülmemeniz gerektiğini size anlatacağım.
Çünkü maç heyecanı ile unutmuş olabilirsiniz.
Ama önce dün akşam siz Paris’te İtalya’ya karşı maça çıkarken kendi durumumu anlatayım.
Dün gece öldüm öldüm dirildim…
Çok eminim siz bu duyguyu çok iyi biliyorsunuzdur.
Ekran başında aynı heyecanı yaşadığınıza eminim.
Öyle anlar vardı ki, gözlerimi, hatta kulaklarımı kapattım heyecandan, bazılarınız da muhtemelen ekranın başından kaçtı. Kaçamadıysanız gözlerinizi kapattınız.
Ya bu maçı salonda seyretmek…
Yapabileceğimi sanmıyordum. Haklı çıktım.
İkinci setten itibaren kendimi dışarı attım. Heyecandan maç boyunca 10 bin adım yürümüşüm.
Olimpiyatların küresel sponsoru Procter&Gamble Türkiye beni Paris’te üç karşılaşmayı izlemeye davet etti.
Üçü de gururla izlediğimiz kadınlarımızın karşılaşmalarıydı.
İkisi kadın milli voleybol takımımızın..
Biri milli boksörümüz ve gurur kaynağımız Buse Naz’ın maçları…
Dün küçük bir grup gazeteci, Buse Naz’ın annesi Duygu Çakıroğlu ile uçakta birlikte geldik Paris’e…
Bana Buse Naz’ın 13 yaşındayken boksa nasıl başladığını anlattı.
Söz konusu gurur veren kadınlarımız olunca gitmemezlik edemezdim.
Ve böylece dün gece hayatımda ilk defa bir Olimpiyat karşılaşmasını yerinde seyrettim.
Şimdi kadın voleybolcularımızın maçına geleyim.
Evet İtalya’ya hem de 3-0 yenildik.
Üzülmedik mi? Çok üzüldük.
Ama ben dün akşamki maça bambaşka bir açıdan bakacağım.
Oradan bakınca da üzüntüm hafifledi, hatta hafiften güldüm.
Çünkü maç boyunca gözümün önüne hep Sırbistan Cumhurbaşkanı geldi.
Kadın voleybolcularımız sahada inanılmaz bir mücadele verirken benim kafamda başka bir slogan çınlıyordu…
“Neredesin İskender bekledik de gelemedin…”
Evet gözlerim Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandır (İskender) Vucic’i aradı bütün gece…
Neden derseniz biraz geriye, geçen yıla dönelim.
Geçen yıl Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonasında Türk Kadın Mili Voleybol takımımız Sırbistan’ı yenerek şampiyon olmuştu.
Türk kadınlarının zaferi nedense Sırbistan Cumhurbaşkanına Aleksandır (İskender) Vuciç’e çok koymuştu.
Özellikle Ebrar ve Vargas’a fena takmıştı…
Yaptıkları paylaşımlar ve erik dalı oynamaları sinirini çok bozmuştu.
Vucic o gün Avrupa Şampiyonası’nda ikinci olan Sırbistan Kadın Voleybol takımının oyuncularını kabul edip kutlamıştı.
Dikkat edin Sırbistan takımını ikinci olduğu için kutluyor.…
Düşünün, Sırbistan bizim kızları yenip şampiyon olsaydı başkan neler yapacak o sarayda.
Sohbet sırasında ikinci olan milli takımının oyuncusu Tijina Boskoviç’e “Sen kesinlikle Vargas’tan daha iyi oyuncusun” demişti…
Tabii karşısındaki cumhurbaşkanı…
Memleketinde bir nevi “tek adam…”
Öyle olunca kimse de çıkıp şunu diyememiş:…
“İyi de sayın Başkan, Melissa turnuvanın MVP’si seçildi. Yani turnuvanın en değerli oyuncusu… Kadın bize 41 sayı çaktı…”
Başkan Türk takımının Erik dalı oynamasına fena kafayı takmıştı.
Coach Santarelli’ye de sarmış: “Niye öyle ortaya çıkıp oynuyorsun?”
Sebebi de şuymuş.
Milli Takım çalıştırıcımız Santarelli daha önce Sırbistan takımını çalıştırıyormuş, onların başarısında böyle oynamamış.
Ne yapalım sayın başkan…
Demek ki adam burada daha mutlu.
Sonra sırf Ebrar ve Melissa’ya gelmiş:
“Ebrar ve Melissa’yı bir daha böyle eğlendirmeyeceksiniz…”
İskender Bey’in hedefi Paris Olimpiyatları idi.
Sırbistan Kadın Voleybol takımı intikamını orada alacaktı.
İskender Başkanın açık ve yakın hedefi belliydi:
“Şampiyon olacaksınız… Bu defa salonda biz Balkan danslarını oynayacağız…”
Bunun için bir de ödül koymuştu:
“Türkleri yenin, söz her birinize 200 bin Euro prim…”
Evet Sırbistan Cumhurbaşkanı bizim kızlara çok fena takmıştı.
Ben de ona takmış ve yazımın başlığını Ebrar’ın o şahane ince mizahı ile atmıştım:
“Boş yapma İskender…”
Eminim dün İtalya ile oynadığımız maçı o da izlemiştir.
Vu şuna da eminim.
Bizim kızlar İtalya’ya smaç üstüne smaç atarken “Sırp kadınları olmalıydı bu akşam burada” diye çok hayıflanmıştın.
İskender Başkanın mutsuz gecesiydi dün gece…
Eminim bir şişe erik rakısını vurup yatağa gitmiştir.
Bense o yazımda Sırbistan Cumhurbaşkanına şöyle seslenmiştim:
“Başkan Seneye Temmuz’da Paris’teyiz…
Önce Dünya şampiyonluğu…
Sonra Avrupa şampiyonluğu…
Gelecek yaz da inşallah Olimpiyat şampiyonluğu…
Oraya da geleceğiz… Hat trick yapacağız…
Hazır ol başkan…
Temmuz ayında Paris’te “Erik Dalı” oynayarak seni biraz daha üzeceğiz…”
İşte bu havada gittim dün akşamki maça…
Diyecektim ki; Sırbistanlı oyuncuların 200 bir dolar primi varsa…
Bizim cumhurbaşkanımızın kızlarımıza prim vermesine de gerek yok…
Hepsi öyle motive, öyle inançlı ki…
Hepsinin ruhunda öylesine büyük bir Atatürk, Cumhuriyet ve Türkiye sevdası var ki…
İskender Başkan hazır ol diyecektim…
İşin çok zor… Hiç şansın yok…
Ama diyemedim…
Çünkü Sırbistan bırakın bizimle oynamayı…
Yarı finale çıkamadı.
İskender Başkanın intikam hayalleri başka bir bahara kaldı.
Dün akşam işte bu nedenle…
O sahadan göğsümü gere gere çıktım.
Yaşayın kızlar…
Şu İskender’e rağmen yarı finali oynadınız ya…
Büyük İskender’in takımı oynayamadı ya…
Maça gelirken gönüllerimizin sultanıydınız.
Maçtan sonra da gönüllerimizin sultanısınız..
Hepinizle tek tek gurur duyuyoruz…
Dün bir kere daha gördüm ki voleybol seyircisi futbol seyircisinden çok farklı.
Tam bir ‘fair play’ sporu voleybol.
Sahadaki oturma düzeninin bir özelliği vardı.
Çoğu yerde Türk ve İtalyan seyirciler karışık ve yan yana oturdu.
Bu kadar başa baş giden bir maç, bu kadar gergin bir hava, ama tek olay çıkmadı.
İtalyan seyirci sahadan çıkıncaya kadar voleybolcularımızı alkışladı.
Heyecandan kendimi dışarı atıp volta atıyordum maç devam ederken.
Voleybol maçının atmosferinde ilginç bir şey var.
Hangi takım sayı yaparsa o ülkenin bir şarkısı çalıyor.
Dışarıda gezerken ne zaman ‘İzmir’in dağlarında çiçekler açar’ nakaratını duysam bizim takım sayı yaptı diye seviniyordum.
Ama ne zaman ‘ Lacharemi cantare’ diye l’Italiano şarkısını işitirsem İtalyan takımının sayı yaptığını anlıyordum.
Dışarıda heyecan voltaları atarken birçok Brezilyalı taraftar gördüm.
Daha çok İtalyan taraftarların yanında dolaşıyorlardı.
Maçta İtalyan takımını destekledikleri çok açıkça belli oluyordu.
Dün Amerika’ya yenilip final oynama hakkını kaybedince herhalde gözlerini üçüncülüğe çevirdiler.
Herhalde bronz madalya için üçüncülük maçını İtalya yerine Türkiye ile oynamayı tercih ediyorlardı.
Dışarıda stres voltaları atarken bir gözlemim oldu.
Brezilya’nın bayağı kalabalık bir LGBT taraftarı vardı.
Türkiye’nin sayısı giderek artan homofobiklerinin pek sevmeyeceği bir manzara yani.
Türkiye’de bazı ilkel kafalar Vargas’ kafayı takmış durumda.
Dün karşımıza çıkan İtalyan takımına bakınca acaba biraz utanmışlar mıdır?
İtalyan milli takımında üç Afrika, bir Slav kökenli oyuncu dikkatimi çekti.
Paris’te gözle görülür bir CHP havası esiyor.
Maç başlamadan önce tribünde otururken birden dalgalanma oldu…
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş geliyormuş.
Bir anda Türk kadın seyirciler etrafını sardı ve bir selfie dalgası esti.
Çıkışta kalabalık arasında yürürken yine damgalanma oldu.
Bu defa Üsküdar Belediye Dedetaş’ı gördük.
Üstünde kırmızı forma ile genç Türk taraftarların arasında yürüyordu.
Çok sayıda genç kız ve kadın onunla selfie çektirmek için neredeyse sırayı girmişti.
Ekrem İmamoğlu’n göremedim.
Ama Paris Olimpiyatlarını İstanbul’da 2026’da yapılacak Avrupa Olimpiyatları için çok başarılı bir platform olarak kullandığı kesindi.
Tabii Roma’da olduğu gibi burada da Türk Büyükelçiliği İstanbul Evi’nden uzak durmaya özel gayret gösterdi.
Kısaca dün akşam İtalya’ya yenilip Olimpiyat şampiyonluğunu kaçırsak da o kadar üzülmedim.
İşte o nedenle Paris’e iner inmez bir Olimpiyat afişinin önünde bacak bacak üstüne atarak bu pozu verdim.
Bu fotoğrafta İskender Başkana demek istiyorum ki:
“Başkan dün akşam gözlerimiz salonda seni aradı.. Bekledik ama gelmedin..”
Yine de üzülme…
Hiç olmazsa oyuncu başına vereceğiniz 200 bin dolar cebinde kaldı.
11 Aralık 2024 - 36 Toyota kamyonla bir Esad devrilir, bir Air France uçağıyla Şah devrilir ama…
10 Aralık 2024 - Bir katilin mermi kovanından gelen iki kelimelik sağlık mesajı
9 Aralık 2024 - Dün Suriye’yi terk eden Esad Şam’da son görüşmemizde bana neler demişti
7 Aralık 2024 - Milaslı köylü kadın dünyaca ünlü Michelin listesine nasıl girdi?