İngiltere beklenirken Hollanda çoktan resesyona girdi
Enflasyonla mücadele programı bu yıl üç çeyrek üst üste gerileme öngörüyor. 2024'te büyüme rakamı yüzde 3.1, 2025'te yüzde 1.3 olarak hesaplanıyor. Buradaki önemli sorulardan biri büyümedeki bu projeksiyonlardan Erdoğan’ın haberdar olup olmadığı.
Ekonomideki daralma hız kazanmaya başlayınca çeşitli kesimlerden gelen şikayetlerin arttığını görüyoruz. Daralmanın devam etmesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından nasıl karşılanacağı merak edilirken Merkez Bankası’nın bu projeksiyonlarının önümüzdeki dönem ekonomik programın geleceği açısından tehlike oluşturup oluşturmadığı da sorgulanmaya başladı.
Geçen hafta açıklanan 3. Enflasyon Raporu’nda Merkez Bankası enflasyon hedef rakamlarını değiştirmedi, 2024 ve 2025 büyüme hedeflerini aynen korudu. Bu hedeflere ulaşmak için yapılan hesaplar ise büyümeden büyük oranda taviz gerektiğini ortaya çıkardı. Enflasyon Raporu’nda bu yıl 2. çeyrek büyümesinin eksi 0.5 olması, 3. çeyrekte bir önceki çeyreğe göre daralmanın yüzde 1’e çıkması, yılın son çeyreğinde ise yüzde 0.8 küçülme hesaplanıyor. Gelecek yıl ilk çeyrekte 0.5, daha sonra yüzde 1 ve 1.5’lik büyümeler öngörülüyor.
Literatüre göre üç çeyrek üst üste ekonominin daralması “resesyon” olarak adlandırılıyor. Kural böyle ama ülkeden ülkeye değişecek biçimde küçük oranlı daralmalara resesyon denip denemeyeceği de tartışılıyor. İşte bu nedenle aslında “resesyon” anlamına gelen üç çeyrek üst üste daralmayı bu kelime yerine yumuşatarak “resesyon ihtimali” demeyi tercih ettik. Ancak ne dersek diyelim, gerçek değişmiyor. Türkiye ekonomisinin uzun süre bazen daralma, genelde düşük büyüme ile gitmesi kaçınılmaz görülüyor.
Mayıs ayı sonunda açıklanan ilk çeyrek büyüme rakamı hükümet tarafından büyük başarı olarak lanse edilmişti. GSYH 2024 yılının ilk çeyreğinde yüzde 5,7 oranında büyümüştü. 1. çeyrekte hizmetler sektörü (inşaat dahil) yüzde 5.3, sanayi yüzde 4.9 ve tarım yüzde 4.6 oranında büyüme kaydetmişti. Yerel seçimler nedeniyle artan harcamaların bu büyümede önemli rol oynadığını, ilk çeyrekte ekonomik program etkilerinin çok az yaşandığını söyleyebiliriz. Asıl olarak programın büyüme üstündeki etkilerini 2. çeyrekten itibaren görmeye başladık ve üst üste üç çeyrek ekonomik daralma yaşamak zorunda kalınacak.
Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerine göre bu yılki büyüme rakamının yüzde 4, 2025 yılı büyümesinin yüzde 4.5, 2026 büyümesinin ise yüzde 5 olması öngörülüyor. Merkez Bankası hesaplarına göre ise bu yılki büyüme rakamı yüzde 3.1’de kalacak. Gelecek yılki büyüme rakamı ise 4.5’lik hedefe karşılık yüzde 1.3 olarak gerçekleşecek.
OVP’nin her yıl olduğu gibi bu yıl da eylül ayında yenilenmesi bekleniyor. Buradaki kritik nokta Merkez Bankası’nın büyüme hedeflerinin yeni OVP’de yer alıp almayacağı. İktisatçılar Merkez Bankası rakamlarının OVP’de yer almasını pek mümkün görmüyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar düşük büyüme rakamlarını kabul etmeyeceğini söylüyorlar. Ancak Merkez Bankası’nın son hesabına karşılık yine aynı büyüme rakamları korunursa o zaman da OVP’nin kredibilitesi daha baştan tehlikeye girmiş olacak.
Ekonomide daralma kendini giderek daha fazla hissettirirken hem iktisatçılar arasında hem özel sektörde daralmanın sonuçları da tartışılmaya başladı. Bu arada özellikle KOBİ tarafında ciddi talep ve finansman sıkıntılarının başladığı, önümüzdeki dönem işten çıkarmaların da gündeme gelebileceği daha sık konuşulmaya başladı. Yani dar ve sabit gelirli kesimin mağduriyetine önce çiftçilerin, ardından da esnaf ve KOBİ’lerin eklendiği söylenebilir.
Önümüzdeki dönemde artması kaçınılmaz görülen şikayetlerin hükümet ortakları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından nasıl karşılanacağı ise merak konusu. Daha önce Bakan Mehmet Şimşek’in istediği tasarruf tedbirleri ve kapsamlı vergi düzenlemelerinin AKP’ye yakın iş kesimlerinden gelen baskılar üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kabul görmediğini biliyoruz. Halbuki programın tüm faturasının dar ve sabit gelirliye yüklenmesi artık büyük rahatsızlık yaratmaya başlamışken çiftçiler ve esnafın durumu da ağırlaşıyor.
Önümüzdeki dönem için bütçe gelirlerinin artık varlıklı kesimlerden alınacak kaynaklarla artırılması ve enflasyonla mücadeleye mali katkının bu kesimlerden gelmesi gerektiği çok açık. Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir tercihten kaçınıyor ama önümüzdeki dönem buna mecbur kalabilir. Aksi takdirde ekonomik programın yarıda kalma tehlikesi daha büyük olur.