Dünya’nın gözü Avustralya’da… En büyük belli oluyor
İngiltere İçişleri Bakanı Cooper insan kaçakçılığıyla mücadele etmek amacıyla personel sayısını artırma ve göçmenleri yasa dışı çalıştıran işverenlere baskı kurma planlarını duyurdu. Cooper bu adımların sınır güvenliğini güçlendireceğini de savundu.
İngiltere İçişleri Bakanı Yvette Cooper insan kaçakçılığı ve yasa dışı göçmenlikle mücadele etmek amacıyla yeni ve sert tedbirler açıkladı. Bu adımlar sınır güvenliğini artırmayı ve göçmenlik kurallarının sıkı bir şekilde uygulanmasını sağlamayı amaçlıyor. Ancak bu tedbirler hükümetin insan hakları konusundaki duruşuna yönelik eleştirileri de beraberinde getirdi.
İngiltere İçişleri Bakanlığı ülkenin sınır güvenliğini artırmak için bir dizi yeni tedbir duyurdu. Bakan Yvette Cooper’ın liderliğinde geliştirilen bu plan insan kaçakçılığı çeteleriyle mücadeleyi güçlendirmeyi ve göçmenlerin yasa dışı çalıştırılmasının önüne geçmeyi hedefliyor.
Bakanlıktan yapılan açıklamada 100 yeni istihbarat ve soruşturma görevlisinin işe alınacağı, Hampshire ve Oxfordshire’daki göçmen geri gönderme merkezlerinin yeniden açılarak toplam 290 yeni yatak kapasitesi eklemenin planlandığı belirtildi.
Cooper bu adımlarla İngiltere’nin göçmenlik ve iltica kurallarının daha iyi uygulanacağını ve sınırların daha güvenli hale getirileceğini savundu. “Daha iyi kontrol edilen ve yönetilen bir sistem kuracağız” diyen Cooper kaosu sona erdirip daha güçlü bir sınır güvenliği sistemi inşa etmek için kararlı olduklarını vurguladı.
Ancak hükümetin bu yeni tedbirleri insan hakları savunucuları arasında ciddi endişeye yol açtı. Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) İngiltere Mülteci ve Göçmen Hakları Direktörü Steve Valdez-Symonds hükümetin planlarını sert eleştirilerdi.
Valdez-Symonds “Yeni hükümetin önceki hükümetin ‘sınır güvenliği’ ve ‘çeteleri çökertme’ söylemini tekrarladığını, mültecilere güvenli sığınma yolları ve net sığınma garantisi sağlama konusundaki acil ihtiyacı göz ardı ettiğini görmek dehşet verici” dedi.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde savaş ve zulümden kaçan insanların İngiltere’ye gelmeye devam edeceğini söyleyen Af Örgütü direktörü bu nedenle hükümetin güvenli geçiş yolları oluşturması gerektiğini vurguladı.
Sudan, Afganistan, Suriye ve İran gibi ülkelerden kaçan insanlar için güvenli sığınma yollarının açılmaması hükümetin mevcut yetkilerini insan haklarına uygun şekilde kullanmadığı eleştirisini de beraberinde getirdi.
Hükümetin yeni tedbirleri Valdez-Symonds tarafından “güvenlikçi yaklaşım” olarak nitelendirildi. Ona göre göçmenleri gözaltına almak gibi uygulamaların artması, İçişleri Bakanlığının yıllardır süren verimsiz ve adaletsiz uygulamalarını pekiştiriyor.
Valdez-Symonds İngiliz hükümetinin sınır güvenliğini artırma çabalarının, insan hakları ve mülteci hakları açısından ciddi sorunlar doğurabileceğini belirtti.
İngiltere’nin sınır güvenliğini artırma planları bir yandan ülkenin iç güvenliğini güçlendirmeyi amaçlarken, diğer yandan insan hakları savunucuları tarafından ağır eleştirilere maruz kalıyor.
İngiltere bir süredir hem aşırı sağcıların hem de göçmenlerin varlığını savunan protestocuların gösterileriyle çalkalanıyor. Olaylar 29 Temmuz’daki saldırının ardından patlak verdi. İngiltere’nin sakin kıyı kenti Southport o gün bir bıçak saldırısıyla sarsıldı. Saldırgan yalnızca 17 yaşındaydı ama geride bıraktığı yıkım tarifsizdi. O gün üç çocuk yaşamını yitirirken sekizi çocuk olmak üzere on kişi yaralanmıştı.
Saldırganın kimliği etrafında dönen spekülasyonlar 30 Temmuz’da daha büyük bir krizi tetikledi. Southport’taki aşırı sağcı gruplar sosyal medyada yayılan söylentilerin ardından sokaklara döküldü. Hedeflerinde ise Southport İslam Toplumu Camisi vardı. Ellerinde taşlar, dillerinde nefret dolu sloganlarla camiye saldırdılar. Polis müdahale etti ancak bu müdahale yalnızca şiddetin tırmanmasına neden oldu. Çatışmalar sırasında polis minibüsü ateşe verildi, 53 polis memuru ve üç polis köpeği yaralandı. Beş kişi gözaltına alınsa da olaylar Southport’la sınırlı kalmadı.
Şiddet dalgası kısa sürede ülkenin doğu kıyısına, Sunderland’e ulaştı. Masjid-e Anwaar-e Madinah Camisi’nin önünde toplanan aşırı sağcı kalabalık burada da polisle çatıştı. Bu kez hedeflerinde sadece cami değil, şehrin polis karakolu ve kamu kuruluşları da vardı. Yangınlar yükselirken üç polis daha yaralandı ve on aşırı sağcı gözaltına alındı. Ancak bu da yetmedi; Sunderland’in ardından Hartlepool, Liverpool, Glasgow ve Dover kentleri de aşırı sağcıların yeni cepheleri haline geldi.
3 Ağustos’ta ise şiddet bir kez daha tırmandı. İngiltere’nin dört bir yanındaki yaklaşık yirmi kentte, göçmenlere ait iş yerleri, camiler, polis araçları ve çevik kuvvet memurları hedef alındı. Bristol, Hull, Blackpool, Stoke-on-Trent, Blackburn ve hatta Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast bile bu dalgadan nasibini aldı. Toplamda 92 aşırı sağcı gözaltına alındı ama bu sadece başlangıçtı.
Ertesi gün 4 Ağustos’ta, Weymouth, Middlesbrough ve Rotherham kentlerinde de benzer sahneler yaşandı. Aşırı sağcılar bu kez düzensiz göçmen ve sığınmacıların tutulduğu otellere saldırdı. Rotherham’da bir otelin önünde toplanan kalabalık, binaya taş ve sandalye fırlatarak öfkesini dışa vurdu. Aynı gün Hull ve Stoke-on-Trent’te iki aşırı sağcının bıçaklandığına dair yayılan haberler, olayların daha da şiddetlenmesine neden oldu. Ancak polis bu haberlerin doğru olmadığını açıkladı ve Blackpool ile Manchester’da eylemlerin sona ermesi çağrısında bulunarak yeniden toplanmayı yasakladı.
İngiltere genelinde 30 Temmuz’da başlayan bu aşırı sağcı şiddet dalgası hala dinmiş değil. Polis şimdiye kadar 400’den fazla kişinin gözaltına alındığını duyurdu. Ülke böylesine büyük bir toplumsal kaosun pençesinde güvenliği sağlamak için olağanüstü bir çaba sarf ediyor. Ancak gerginlik her an yeniden alevlenebilecek gibi görünüyor.