Fatih Erbakan’dan Adnan Oktar savunması: Tacize dair görüntü var mı, kitapları gayet güzel
Adnan Oktar örgütü davasında örgüt ile ilişkileri nedeniyle bazı hakim ve savcıların sanık olarak yargılanacağı açıklandı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu “Hâkimlerin yargılayacağı hâkimler” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Terkoğlu bugün Adnan Oktar örgütü davasıında örgütle ilişkileri nedeniyle bazı hakim ve savcıların sanık olarak yargılanacağını yazdı.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin duyurusuna göre eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Bölge Adliyesi 1. Ceza Dairesi eski üyeleri Ahmet Mahnaoğlu, Derya Bayburtluoğlu, Reyhan Yaman ve dairenin eski savcısı Ali Parlar hakim karşısına çıkacak.
Örgütün mağdur ettiği yedi kişinin davada müşteki olarak yer alacağı belirtildi.
Yazının ilgili kısımları şöyle:
Yargıtay 5. Ceza Dairesi resmen açıkladı. Adnan Oktar örgütü ile ilişkileri nedeniyle savcı ve hâkimler ilk kez yargı önüne çıkarılacak. Dairenin duyurusuna göre eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Bölge Adliyesi 1. Ceza Dairesi eski üyeleri Ahmet Mahnaoğlu, Derya Bayburtluoğlu, Reyhan Yaman ve dairenin eski savcısı Ali Parlar resmen sanık oldu. Önümüzdeki günlerde görülmeye başlanacak duruşmalarda, örgütün mağdur ettiği yedi kişi de müşteki olarak yer aldı. Sanıklara savcı ve hâkimlik görevini, örgütün çıkarları için kullanma suçlamasında bulunuluyor. Böylece Oktar örgütünün cezasının Yargıtay’da kesinleşmesinin ardından, örgütün yargıdaki ayaklarına da ilk dava açıldı.
Aslında onu da ilk kez bu köşede okumuştunuz. 18 Ocak 2024’te yazmıştım. Üç HSK müfettişi, Oktarcıların yargıdaki ilişkileri hakkında 680 sayfalık bir rapor yazmıştı. Mahkeme kâtibinden itirafçılara kadar tam 140 kişiyle görüşmüştü. Soruşturma yapılan yargı mensuplarının ve yakınlarının mal varlıkları incelenmiş, telefon kayıtlarına bakılmıştı. Eski başsavcı Hadi Salihoğlu ve ilgili dairenin savcısı Ali Parlar’ın Oktarcılarla organik ilişkisi, Salihoğlu’nun geçmişte Oktarcılar aleyhindeki dosyaları kapattığı resmi rapora yansımıştı. İncelenen HTS kayıtlarından Ali Parlar, Önder Yaman ve Hadi Salihoğlu’nun, örgüt lehine verilen karar sürecinde, örgüt sanıkları ve avukatları ile telefon trafikleri görülmüştü. Mübaşir tanık G.Ü., verdiği ifadede, kararın mahkeme dışında yazılıp getirildiğini ikrar eder şekilde konuşmuştu.
Mahkemenin daha önce verdiği 4100 kararı inceleyen müfettişler ilk kez, delil incelemeden, duruşma açmadan, kimseyi dinlemeden böyle bir karar verildiğini tespit etmişti. Mahkemenin operasyon sabahı polise açılan ateş için “uyku sersemi” kararı vermesi, silahı da iade etme kararı almasının hukukta görülmemiş bir uygulama olduğu sonucuna varılmıştı. Örgüt üyelerini serbest bırakarak yurtdışı yasaklarının kaldırılması sonucu sekiz sanığın kaçtığı ve üç sanığın yurtdışına firar ettiği not edilmişti. Mahkemenin karar dışında bırakılan kıdemli üyesi, kararı veren üç hâkime, şaşkınlıkla, “Hep sanık lehine düşünmüşsünüz, mağdur dosyada hiç yok gibi davranmışsınız, ahlaklı bir sanık avukatı bile sizin yazdığınızı yazmamıştır” demişti. Küçücük kızların ifadeleri tek tek incelenmiş, toplu tecavüz eylemlerine “rızası var” kararı vermek için, hâkimlerin cımbızlama yaptığı, dosyada olmayan delilleri kullandığı görülmüştü. Öyle ki itirafçıların kabul ettiği suçları bile yok sayılmıştı. En önemlisi, tam da karar sürecinde, sözü edilen yargı mensuplarının, kendileri ve yakınları üzerinden, olağandışı zenginleştikleri tespit edilmişti. Sanıkların örgüte destek faaliyetleri nedeniyle yargılanması istenmişti. İşte o isimler yargı mensubu olduğu için, herhangi bir adliyede değil, Yargıtay’da yargılanacak.
Şikayetçi oldum
Bütün bunların beni ilgilendiren bir yanı var. Hayır, bu kez bir gazeteci olarak sadece yargılanmayı beklemiyorum. Son dönemdeki moda deyimle “yargısal aktivizm” de yapıyorum.
Şöyle ki…
HSK raporundan da önce… Yargıtay duyurusundan da önce… Yıllar önce…
Ben bu köşede defalarca Oktar örgütünün yargı ayağı olduğunu yazmıştım. Buna dayanak olarak da örgütün ele geçirilen arşivini ve davada tanık olan itirafçı, tanık, müşteki ifadelerini göstermiştim. Sadece bunları ortaya koyarak 30 yıldır şehrin göbeğinde faaliyet yürüten yapının yargıdan kurtulmasının sebebinin yargı içinde de aranması gerektiğini söylemiştim.
İşte o yazılardan sonra eski Başsavcı Hadi Salihoğlu konuyu her seferinde yargıya taşıdı. Bir zamanlar yönettiği İstanbul Adliyesi’ne avukatı aracılığıyla beni şikayet etti. Eski çalışma arkadaşı olan hâkimler yazılarıma erişim engeli aldırdı. Mahkemeden çıkarılan tekzip kararları bu köşede yayımlandı. Yetmedi, savcı “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla iddianame yazdı. Sona gelen duruşmalarda, duruşma savcısı, hapis cezası almamı talep etti.
Bütün bunlar yaşanırken, ben yargı önünde “sürünürken” hem HSK raporu hem de Yargıtay’daki yargılama beni teyit etti. Ancak yazdıklarımın başına gelenler trajikomik bir fotoğraf olmakla kalmadı. Yargının içindeki güçlere dokunduğunuz zaman yargının elindeki gücü nasıl kötüye kullandığını da gösterdi.
“Olan oldu” demedim. Cumhuriyet gazetesinin avukatı Enes Ermaner, hem HSK’ye hem İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet dilekçesi verdi. Hâkimler Ö.D. ve R.Ç. ile Savcılar H.K. ve T.K.U’dan şikayetçi oldu. Dilekçenin konu bölümünde şu yazıyor: “Müvekkilimiz tarafından, bir gazeteci olarak Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü hakkında kamu yararı doğrultusunda yapmış olduğu haberler nedeniyle hakkında hukuki ve cezai işlem tesis ederek Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü lehine hareket eden yargı mensupları hakkındaki şikayet dilekçemizdir.”