Fed Başkanı Powell: Faiz indirimi için yüzde 2’yi beklemeyeceğiz
Avusturyalı filozof Illich’in 1970'lerde yazdığı 'Şenlikli Toplum'daki '40 kilometreyle giden kamyonlar neyimize yetmiyor' sözü belleğime mıh gibi çakılmış. O zaman Illich’e hak veriyordum, ama bugün otuz yıl önceki Barış’la bambaşka düşüncedeyim.
Aslında bugün Fed’in bu hafta başlayacağı faiz indirimlerini yazmayı planlıyordum. Fed (Amerikan Merkez Bankası) 2022’de enflasyonu bastırabilmek için faiz artırımlarına başladığında dünya piyasalarındaki bütün dengeler yerinden oynamıştı. Para başka varlıklardan çıkarak dolara hücum etmiş, borsalar ayı piyasasına, kripto paralar kışa girmiş, ons altın 1,600 dolara kadar düşmüştü. Faiz artırımları dünyayı bu kadar etkilemişken indirimlerinin etkilememesi düşünülemez. Piyasalar zaten indirim beklentisini çoktan satın almaya başladı, ons altının bu yıl ralli yaparak 2,586 dolara kadar yükselmesinin, dünya borsaları ve kripto paraların geçtiğimiz haftayı çok iyi geçirmelerinin arkasında bu var.
Fed’in faiz kararı Çarşamba günü Türkiye saatiyle 21:00’de açıklanacak. Bir gün sonra da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz kararı var. Bizimkinin (Büyük olasılıkla daha öncekilere benzer bir karar açıklayacağı için) piyasalar üzerinde bir etkisi olmayacak ama Fed’in kararı çalkantı yaratmaya aday. Hele ki indirimlere 50 değil 25 baz puanla başlarsa…
Neyse, iki merkez bankasının kararlarının etkisini daha çok konuşuruz ama Fed’i yazmaya başladığımda fikir değiştirip bugün 40 kilometreyle giden kamyonları yazmaya karar verdim. Ve doğum günümü.
Fed’in faiz kararını açıklayacağı gün benim doğum günüm. O gün küçük bir kutlama belki yaparım, belki yapmam sonraya saklarım, ne de olsa çalışkanlığıyla meşhur başak burcu insanıyım, akşam gözüm Fed’in kararında ve Başkan Powell’ın düzenleyeceği basın toplantısıyla, onun söyleyeceklerinin dünyanın dört bir yanında piyasaları nasıl etkilediğinde olur.
Oysa gençliğimde hiç de çalışkan biri değildim. Okul hayatım çok kötü geçti, en son İstanbul Erkek Lisesi’nden kovulduğumda babam “Oğlum diploma alamazsan sana bir dükkan açarız” diyerek teskin etmeye çalışmıştı. Neyse ki, son çare olarak gittiğim Etiler Lisesi’ni sevdim ve asılarak İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdim. Orada çok ilginç insanlarla, fikirlerle karşılaştım. Ivan Illich bunlardan biriydi.
Avusturyalı filozof Ivan Illich’in 1970’lerde dünyada çok okunan ve yeşil hareketin ilham kaynakları arasında yer alan iki kitabı “Şenlikli Toplum” ve “Okulsuz Toplum” Türkçeye yeni çevrilmişti ve belirli bir çevrede elden düşmüyordu. Illich’in görüşlerini burada özetlememe imkan yok, açıkçası önemli kısmını da zaten unuttum. Ama “40 kilometreyle giden kamyonlar neyimize yetmiyor?” sözü belleğime mıh gibi çakılmış.
Illich “Şenlikli Toplum”da insanlığın teknolojik gelişme, daha çok, daha çok teknolojik gelişme koşusunu sorguluyor ve karşı çıkıyordu. Kitapta bir yerde, daha hızlı araçlar varken yaşadıkları köyden şehre 40 kilometre hızlı kamyonlarla gitmekte ısrar eden Meksikalı köylülere değiniyor ve “40 değil 100 kilometre hızla gitsek bizim için ne değişecek” dediklerini aktarıyordu. Şehirden satın alacakları şeyleri ha sabah 10’da ha 12’de almışlar ve akşam köye ha 18’de ha gece karanlığında dönmüşler, ne fark eder?
“Evet ya, ne fark eder!” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. O zamanki arkadaş grubumuzun diğer üyeleri Ahmet, Ayhan ve Aylin’le konuştuğumda onların da aynı görüşte olduğunu gördüğümü…
Ahmet’in Çapa Tıp Fakültesi’nin hemen arkasındaki evi benim için ikinci üniversite oldu, isimlerini bilmediğim yazarları, şairleri, ressamları, düşünürleri o evde tanıdım. Ivan Illich de onlardan biriydi.
Bu hafta sonu o dönemden birkaç arkadaşımla birlikteydik. Illich’in 40 kilometreyle giden kamyonları bir anda otuz yıl öncesinden fırlayıp masaya geliverdi. Aylin, Illich’in uygarlık eleştirisinin hâlâ doğru olduğunu düşündüğünü söyledi. Başka bir arkadaşımız “Kullandığım araba kendi kendine hızlanıyor, nasıl 40 kilometreyle gideyim?” diyerek şakaya vurdu, mühendis bakışını yansıtarak. Ama Illich’in tezinden pek hoşlanmadığı belliydi. Ayhan ve Ahmet erken yaşta öldükleri için aramızda yoklardı ama olsalar onların da Illich’e hak vermeye devam edeceklerine eminim. Ya ben?
Dürüst olayım, otuz yıl önceki Barış’la bambaşka görüşteyim. Gidecekleri yere birbirlerine dertlerini dökerek, şarkılar söyleyerek giden Meksikalı köylüleri anlıyorum ama menzile 40 kilometreyle gitme fikrini iş çıkışı eve bir an önce ulaşmaya çalışan modern insana sorun bir de.
Sadece bu değil. Son otuz yılda yaşadıklarım, okuduklarım beni neredeyse teknofil yapmış. Bitcoin’i ciddiye almam, kripto paraların bir dolandırıcılık değil insanlığı ileriye götürecek teknolojik bir devrim olduğunu düşünmem bunun bir işareti.
Ama farklı görüşte olmamız otuz yıl önceki Barış’a çok şey borçlu olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Ve Ayhan’a, Ahmet’e, Aylin’e ve Ivan Illich’e.