Altın Koza günlüğü: Gecenin kıyısından görünen 15 Temmuz

Venedik'te gösterileceği zaman 'Gecenin Kıyısı' için 15 Temmuz filmi mi diye sormuştuk. Altın Koza'da film gösterildi. Evet 15 Temmuz filmi. Darbe girişimi sırasında iki rütbeli asker kardeşin yaşadıkları anlatılıyor. Ama filmde fazlası da var.

26 Eylül 2024

Adana nere Tokyo nere diyebilirsiniz. Ama dün Adana Altın Koza Film Festivali’nde Tokyo Film Festivali’ne seçilen iki Türk filmi, Emine Yıldırım’ın ‘Gündüz Apollon Gece Athena’ ve Ceylan Özgür Özçelik’in ‘On Saniye’ konuşuluyordu. Sabah erken saatlerde gelen haber herkesi heyecanlandırmıştı. Halen Adana’da bulunan yönetmen Özçelik’i görenler (‘On Saniye’ Ulusal Yarışma’da olduğu için kendisi burada) onu tebrik ediyor, Özçelik de gelen tebrikleri kabul edip insanları cuma günkü gösterime davet ediyordu. A sınıfı bir festivalde iki filmimizin olması sinema dünyası açısından önemli bir başarı ve bu başarının yarattığı heyecan herkese sirayet etmiş anlaşılan.

Edip Cansever’i çok seven siyasetçiler

İşte bu haberin getirdiği heyecanla dün salonlara gidip filmler izledik. Yolda giderken Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği’nin (SEYAP) açıklaması düştü önüme. “Son yıllarda film festivallerimizde gerek siyasi baskılar gerekse organizasyonel düzensizlikler sonucunda önemli krizler yaşanmıştır” diyen başlayan açıklama Türkiye’de düzenlenen festivallerin nasıl olması gerektiğini dair öneriler içeriyordu. Belediye ve belediye başkanlarına da çağrı vardı açıklamada: “Belediyeler festivallerin düzenleyicisi değil destekleyicisi olmalı, belediye başkanları festivallerin başkanları olmamalı.”

Bu açıklamadan sonra salonlarda filmler başlamadan önce gösterilen Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın şehre nasıl hizmet verdiğini anlatan tanıtım filmi daha da dikkatimi çekti. Karalar filmde Edip Cansever’in ‘Mendilimde Kan Sesleri’ şiirindeki meşhur dizelerle hizmet anlayışını dillendiriyordu: Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir. Bu şiiri siyasiler çok seviyor. Mesela birçok bakanlık da yapan AK Partili Prof. Dr. Nabi Avcı neden siyasete girdiğini bu şiirle açıklar. Anlaşılan bu Karalar’ın da gözdesi… Eee AK Parti ve CHP’li siyasetçilerin bir şiirde ortaklaşması önemli bir gelişme! Lakin halk gerçekten gülüyor mu, yoksa ağlanacak haline mi gülüyor işte orası muamma!

15 Temmuz’un içinden geçen bir film: Gecenin Kıyısı

Dün Ulusal Yarışma’da üç film gösterildi. Merakla beklenen film Türker Süer’in Venedik ve Toronto film festivallerinde gösterilen ‘Gecenin Kıyısı’ydı. Konusundan işkillenip daha önce ‘Gecenin Kıyısı’ bir 15 Temmuz filmi mi diye sormuştum. Şemdi cevap verelim ‘Evet 15 Temmuz filmi’. Hem de mesafeli bir bakışla çekilen bir 15 Temmuz filmi.

Ordu içinde efsane olan general Yeşilyaprak ve biri yüzbaşı, diğeri üsteğmenlikte kalan asker iki oğlunun hikayesi üzerine kurulu film. Baba Yeşilyaprak’ı hiç görmüyoruz, ama çocukları üstünden gölgesi düşüyor filme. Açıktan söylenmiyor ama FETÖ mağduru paşalardan o. Tutuklanmış, yargılanmış, rütbeleri sökülüp ordudan ihraç edilmiş. Yine adı verilmese de General Yeşilyaprak’ın Ergenekon- Balyoz davalarında yargılandığı anlaşılıyor. Yargılamalar sırasında yüzbaşı olan oğlu Sinan (Ahmet Rıfat Şungar) babası aleyhinde tanıklık yapmış.

İşte bu Yüzbaşı Sinan’a bir grup albay önemli bir görev veriyor: Emre itaatsizlik, saldırı, firar etmek ve ülkeyi terk etmeye teşebbüsten tutuklu abisi üsteğmen Kenan’ı (Berk Hakman) sorgulanmak için Malatya’ya götürmek. Bu yolculukla başlıyor film. Fakat yolda 15 Temmuz darbe girişimi oluyor. Sinan da emri altındaki albaya ulaşamayınca bir kışlaya sığınıyor durumu anlamak için. O karmakarışık gecede kim darbeci kim değil anlamak güç. Bu belirsizlik ortamında yolunu bulmaya çalışırken abisiyle ve de babasıyla yaşadıkları üstünden bir yüzleşme sürecine giriyor.

‘Gecenin Kıyısı’ filminin ekibi.

Cesur bir film

Gösterim sonrası dakikalarca alkışlanan filmin olay örgüsündün anlaşılacağı üzere yakın tarihimizin fay hatları üzerinde dolaşan bir hikayesi var. 15 Temmuz gününün belirsizliği üstünden toplumsal bir hesaplaşmaya niyetlenmiyor film, hatta bundan uzak duruyor. Ama o belirsizlik içinde, hatta zaman zaman bu belirsizlik zamanını genişleterek bu sürekli alt-üstler yaşanan anlarda/zamanlarda insanların gelgitlerini anlamaya çalışıyor.

Konjonktürün insanların fikrini ve eylemini nasıl şekillendirdiğini, bu şekillenmede kişisel çıkarların, korkunun, irade kaybının, ilke aşınmasının nasıl içselleştirildiğini gayet iyi anlatıyor ‘Gecenin Kıyısı’. Ki bu anlamda cesur bir film. Sinematografisiyle de böyle zor bir konunun altından kalkan filmde Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman da çarpıcı bir performans ortaya koyuyor.

Filmden sonra yapılan söyleşide yönetmen Türker Süer’in Almanya’da yaşadığını öğrendik. Süer Türkiye’de her şeyin çok çabuk değiştiğini ve bu değişimi anlamaya çalışmanın bile zorlayıcı olduğunu söyleyip “Sürekli alt üstler yaşanıyor. Her şey her an değişebiliyor. Bu koşullar altında insan olmayı anlamak istedim” diyerek yola çıktığını söyledi. Senaryonun ilk versiyonlarında 15 Temmuz yokmuş, sonradan dahil olmuş. Süer politik bir süreç üstüne kursa da hikayesini siyasi görüşler, çatışmalarla çok ilgilenmediğini anlattı.

‘Döngü’de Ayten’in oynayan Serpil Gül (sağda) ve Sevim Hanım’ı canlandıran Emel Göksu’nun performansları övgüyü hak edecek düzeyde.

Döngü: İşçi sınıfı mahkemeye gider

Günün öne çıkan ikinci film Erkan Tahhuşoğlu’nun yönettiği ‘Döngü’ filmiydi. Bu filmin de Türkiye’nin görünmeyen sorunlarından sömürüye açık ve güvencesiz çalışan gündelikçilerin üstüne kurulu bir hikayesi var. Orta üst sınıf bir ailenin yanında yıllarca sigortasız çalışan 75 yaşındaki Ayten’in yaşadıkları anlatılıyor filmde. Gittiği evin sahibi Sevim Hanım hasta, onun için Kosova’dan Türkiye’ye gelmiş Lena adında bir de hastabakıcısı var. Lakin hastabakıcı Lena avizeyi silerken düşüp ciddi şekilde yaralanıyor. Ayten de Sevim Hanım ve oğlu Ergin’le Lena arasında süren anlaşmazlıkta arabuluculuk görevini üstleniyor. Yıllarca ekmek yediği bir aile ve görevi olmayan bir işi yaparken yaralanıp yaralanan sigortasız Lena arasındaki davada sürekli bir gelgit yaşıyor.

Tahhuşoğlu sınıfsal bir bakış açısıyla ‘Döngü’nün hikayesini kurmuş. İşverenle emekçi arasındaki ilişkide sömürünün nasıl farklı kılıflara bürünerek görünmez hale geldiğini işliyor. Ayten’in yaşadıkları üstünden bu görünmez sömürüyü sinemada çarpıcı bir şekilde görünür kılıyor. Ki ‘Zerre’den bu yana sinemamızda sınıfsal temelli bir bakış açısıyla çekilen bir film izlediğimizi pek hatırlamıyorum. Tahhuşoğlu bir başka şey daha yapıyor; üst orta sınıftaki insanları karakter olarak bir yargılama içine sokmadan onların sınıfsal reflekslerini ortaya koyuyor. Sömürüye zemin hazırlayan unsurun bu refleksler olduğunu anlamamızı sağlıyor. Ayten’in oynayan Serpil Gül ve Sevim Hanım’ı canlandıran Emel Göksu’nun performansları övgüyü hak edecek düzeyde.

‘Ölü Mevsim’de iki kardeşi oynayan Funda Eryiğit, Ece Yaşar başarılı bir performans ortaya koyuyor.

‘Ölü Mevsim’: İlk film tuzağına düşen bir film

Günün üçüncü filmi ‘Ölü Mevsim’ bir ilk film. Doğuş Algün’ün yönettiği film aile içi bir cinsel saldırı üzerine kurulu. Çocukları olmayan Nimet ve Halil çifti var karşımızda. Nimet’in kardeşi Öznur da onlarla yaşıyor. Zar zor geçinen bir aile. Ki Halil’in esnaf abisi sanki kardeşi ve onun ailesine kol kanaat geriyor gibi gözükse de anlıyoruz ki babalarından kalan mirası paylaşmayıp Halil’e hak ettiğini de vermiyor. Hatta onları sömürüyor. Bu da yetmiyor, Öznur’a saldırıyor. Tabii Öznur bunu söyleyemiyor kimseye. Halil’in dükkanında çalışan, Fransa’ya gitmek isteyen Afgan bir göçmene sığınıyor o da..

Algün ilk film tuzağına düşüp her biri ayrı bir film meselesi olan aile içi cinsel saldırı, göçmen sorunu, kardeşler çekişmesi gibi farklı birçok meseleyi aynı filmin içine sıkıştırmaya çalışmış. Bu da filmin elini zayıflatıyor. Funda Eryiğit, Ece Yaşar, Erdem Şenocak, Serkan Ercan ve Haydar Şahin’in başarılı performansları filmin ritmini belirlerken filmi izlenebilir de kılıyor. Ama  senaryo bu kadar meseleyi taşıyamıyor açıkçası.

‘Bahçelievler Katliamı’ yıllar sonra beyazperdede

Gelelim bugüne. Bugün Burak Çevik’in ‘Hiçbir Şey Yerinde Değil’ günün ilk filmi. “1978 yılında sol devrimin şiddetle değil siyasetle gerçekleşeceğine inanan beş solcu genç bir evde toplanarak çıkardıkları dergiyi tartışmaya başlar. O gece yaşanacak olanlar 1980 askeri darbesinden önce Türkiye’deki siyasi kaosu gözler önüne serer.” Böyle özetlenen bir konusu var filmin. Ama siyasi tarihe hakim olanlar o gecenin Bahçelievler Katliamı olarak tarihe geçen bir olay olduğunu anlayabilir.

Venedik’ten ödülle dönen Murat Fıratoğlu’nun ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ bir diğer iddialı film. Son olarak da Zeynep Köprülü’nün ‘Su Yüzü’ gösterilecek. Sonra akşam Uğur Polat ve Demet Akbağ’a Onur Ödülü verilecek…

Festival sezonunda ikinci durak: İstikamet Adana Altın Koza Film FestivaliFestival sezonunda ikinci durak: İstikamet Adana Altın Koza Film Festivali

Altın Koza günlüğü: Ustalara saygıAltın Koza günlüğü: Ustalara saygı

Altın Koza günlüğü: Cannes'lılar buluştu!Altın Koza günlüğü: Cannes’lılar buluştu!

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.