Efsane, tarih, bir oyunun kaderini değiştiren kahraman: Rafael Nadal

Toprak kortun dili olsa, en büyük efsanesini anlatsa keşke. Zira artık onu o efsaneleştiği kortun üstünde göremeyeceğiz. Rafael Nadal, tenisi bıraktı. Efsane üçlüden geriye biri kaldı.

Spor 12 Ekim 2024
Bu haber 1 ay önce yayınlandı
Nadal tenis kariyerine nokta koydu.

Bazı hikayeler vardır, bazı filmler ve bazı maceralar… Hiç bitmesin istersin. Bazı insanlar hiç hayatını kaybetmesin denir, hep yaşasın hep bir yerlerde varlığını hissettirsin. Kaybı büyük acıya yol açan değerler vardır, değerli insanlar. Bazı anlar vardır, unutulmaz anlar, o anları ortaya çıkaran efsaneler. Bazı hayatlar vardır, film gibi ve bazı kariyerler sanki bir başyapıtın uzun yıllara yayıldığı süreçler gibi.

Rafael Nadal’ın kariyeri de bunun gibiydi işte. Bir film karesi, uzayıp gitmesini dileyip içinde huzur bulduğunuz. Bir başyapıt, ilmek ilmek zorluklarla işlenmiş… O senaryo, yazarı tarafından sonlandırıldı dün, Rafael Nadal kortlara veda etti.

1990’ların sonuna kadar tenis sporu efsaneleriyle, yıldızlarıyla, birbirinden değerli hikayeleriyle ön plana çıkıyordu. Belli aralıklarla belli yıldızlar sporu istim üstünde tutmuştu. Kort üzerindeki rekabet, belli başlı yıllardaki dominasyonla beraber sporcuların yarışına sahne oluyordu. Ancak kimse 2000’li yılların ortasına kadar sporun altın çağını görmediğinin, henüz en büyük üç efsanenin kortlarda altın yıllarına girmediğinin farkında bile değildi. 2003 Wimbledon finali, tenis sporunda tarihin baştan yazıldığı final olacaktı. Roger Federer, Mark Philippoussis’i mağlup edip kariyerinin ilk grand slam zaferine uzandı. Bu şampiyonluk, büyük üçlünün ilk grand slam zaferiydi. Federer efsane olacağı yolda yalnız yürümeyecekti. Emekli olup son maçına çıktığı gün kenarda gözyaşlarını dökerken yanında bir adam daha olacaktı. O adam da hüngür hüngür ağlayacak, tenis severlerin duyguları bu gözyaşları içinde boğulacaktı.

3 Haziran 1986 doğumlu Rafael Nadal Parera henüz 15 yaşında profesyonel oldu. Tenis kariyeri ülkesi İspanya’da başlayan Rafa, alt yaşlarda ülkesinde ses getirmeye başladı. 12 yaş altı turnuvalarında uluslararası üne kavuşmaya başlayan yıldız adayı o yaşlarda amcasının da etkisiyle kafa karışıklığı yaşıyordu. Öyle ki amca Miguel Angel, ülkesi İspanya’nın 1998 Dünya Kupası kadrosunda yer almaya hazırlanan ünlü bir futbolcuydu. Nadal da tenis ve futbol arasında seçim yapmak zorunda hissediyordu. Ancak aynı yılın şubat ayında Auray’da düzenlenen Open Super 12’de şampiyon olan genç sporcu, direksiyonu tamamen tenise kırmaya karar verdi.

14 yaş altı kategorisine geçtiğinde de ülkesine fark yaratan Nadal, başarıları sayesinde Barcelona’da bir burs kazandı ve memleketi Mallorca’dan ülkenin tenis federasyonunun verdiği bursla Barcelona’ya geçmek istedi. Uzun yıllar antrenörlüğünü yapacak amcası Toni Nadal buna gerek olmadığı konusunda yeğenine salık verdi. Dönemin ünlü tenisçilerinden Carlos Moya ile çalışma fırsatı da bulunan Nadal buna ikna oldu ve memleketinde kalıp gelişimini burada sürdürdü. Tenis ve futbol arasında doğru bir seçim yaptığı zamanla anlaşılacak genç sporcu, evini terk etmemekle yine doğru kararı vermişti.

Henüz 14 yaşında profesyonel arenaya adım atan Nadal, ne kadar cesur bir sporcu olacağını böylelikle kanıtlıyordu. Junior kategorisinde kendisinden büyük isimlere karşı zaferler elde ediyordu. Her ne kadar şampiyonlukların uzağında kalsa da kendisinden büyük ve sıralama olarak çok daha yukarılarda olan profesyonel tenisçilerle mücadele etmesi, kaybetmekten korkmayan ve hata yapmaktan çekinmeyen yapısı gelişimine katkı sağlıyordu. 2003 yılında dört Challenger turnuvasında finale ulaşıp bir tane de zafer elde etti. Artık yavaş yavaş bir kahramanın doğduğunu hissettiriyordu. Daha 16 yaşındayken dünya sıralamasında ilk 10’da olan rakiplerine karşı diş geçirmeye başlamıştı. İlk çiftler zaferini yaşadığı yılın ardından adını ilk 50 sporcu arasına yazdırmayı başardı. 2004 yılı ilk Davis Cup zaferini yaşadığı yıl oldu ve Roger Federer’le de ilk kez o sene karşılaştı. Federer ilk grand slam zaferine bir sene önce ulaşmış istim üstünde bir raketti. Ancak Miami Açık üçüncü turunda 18 yaşındaki Nadal’a boyun eğmekten kurtulamadı. Nadal her ne kadar o turnuvanın dördüncü turunda üzülse de bir rekabetin ilk adımını atan taraf oldu.

Toprak kort üzerindeki hakimiyeti her geçen sezon daha da keskinleşti. Atletik yapısı ve agresif oyunu bu zemine fazlasıyla uygundu ve sol backhand vuruşunu ölümcül hale getirmeye başlamıştı. Bu gelişimin meyvesini henüz 19 yaşındayken 2005 Fransa Açık’ta topladı. Mariano Puerta’yı finalde yendikten sonra katıldığı ilk Fransa Açık’ı kazanan ilk sporcu oldu. Bunu daha önce başaran isim Matts Wilander’di. Öte yandan Pete Sampras’ın ardından daha 20 yaşını doldurmadan majör turnuva zaferi elde eden ilk tenisçi de olmuştu. Ne kadar büyük bir yıldızın doğduğunu tüm dünyaya kanıtlamıştı. Nasıl 2003 yılında Roger Federer Wimbledon’da dünya tenisini salladıysa şimdi de Nadal aynı şeyi başarmıştı. Ancak onun özellikle toprak kortta kuracağı dominasyon diğer rakiplerinin yanında olağanüstü bir seviyeye çıkacaktı. Öyle ki 2006, 2007 ve 2008 yıllarında da Fransa Açık’ta zirvede onun ismi yazdı.

2008 yılında rüştünü ispatlayacağı bir adres daha vardı. Wimbledon finali için stadyumda veya ekranları başında olan izleyiciler, Federer ve Nadal gibi istim üstünde iki büyük yıldızı izleyecekleri için heyecanlıydılar. Hatta maçın çok çekişmeli geçeceği, her ne kadar Federer bu kortta daha şanslı görünse de Nadal’ın kolay lokma olmadığı ve çok formda olduğu da biliniyordu. Ancak kimse tenis tarihinin en güzel maçlarından birini izleyeceğini tahmin etmiyordu. Beş saatten uzun süren karşılaşma sonunda zafere uzanan, o sezonki Fransa Açık finalinde olduğu gibi Nadal oldu.

Bu zafer Federer’in o dönem için Wimbledon’da üst üste beş şampiyonluk ve çim kortta üst üste 65 maçlık serilerini bitiriyordu. Nadal da 32 maçlık seri yakalayarak olağanüstü bir form seviyesine ulaşıyordu. O form 2008 Olimpiyatları’nı kazanmasını sağladı. Sert korttaki ilk grand slam zaferi bir sene sonra Avustralya’da yine finalde Roger Federer’e karşı geldi. Böyle kariyer altın slam için önünde sadece Amerika Açık zaferi kaldı. Onun için de fazla beklemedi ve 2010’da Amerika Açık zaferini elde ederek henüz 24 yaşında altın slami tamamlamayı başardı. 2011 yılında altıncı Fransa Açık ve ikinci Davis Cup zaferini kazandı. 2012’de yedinci Fransa Açık zaferine ulaşırken toprak kortta rakip tanımama geleneğini sürdürdü. Dünya 1 numarası Novak Djokovic’e üst üste yedi final kaybettikten sonra Monte Carlo’da bu seriyi kırdı. 2013’te hem Amerika Açık ve Fransa Açık zaferleri gelirken üç büyük arasında dünya 1 numarasını yeniden ele geçiren isim oldu.

Sakatlıklar arşa çıktı

Nadal kariyeri boyunca sakatlıklarla uğraştı. Farklı bölgelerden ciddi sakatlıklar geçiren oyuncunun agresif ve bir o kadar güç gerektiren oyun stili bunu neredeyse mecbur kılıyordu. En büyük hayal kırıklıklarından birini 2014 Amerika Açık’ta yaşadı. Burada finale kadar yükseldi. Daha önce 12 karşılaşmasının tamamını kazandığı Stan Wawrinka ile eşleşti. Isınma esnasında sırtında hissettiği ağrıyla başa çıkamayacak noktaya geldi ve maçtan çekilip şampiyonluğu kortta bıraktı. O sene Djokovic’i bir başka Fransa Açık finalinde yenip buradaki 9 toplamda 14. grand slam zaferini yaşadı ve daha 28 yaşındayken Pete Sampras’ı toplam grand slam zaferi sayısında yakaladı.

2015 yılı kariyerinin düşüş yılı oldu. Birçok turnuvada ezeli rakiplerine kaybederek elenen sporcunun sakatlıkların etkisiyle ivme kaybettiği açıktı. 2016’da Rio’da altın madalyaya uzanırken Fransa Açık’ta yaşadığı bilek sakatlığı, onun Wimbledon’da mücadele etmesine engel oldu. Ancak pes etmeyecekti. 2017’de geri döndü. Rekabetçi yapısını kanıtlar nitelikte olağanüstü mücadeleler verdi ve Amerika Açık zaferi yaşadığı sezonu dünya 1 numarası olarak kapamayı bildi. 2018’de topraktaki efendiliğini sürdürdü. 11. Fransa Açık zaferi üstüne bir de Monte Carlo Masters şampiyonluğu ekledi. Toprakta 50 maçlık galibiyet serisi yakaladı ve bu alanda kendine ait rekoru da geliştirdi. 2019 yılına gelindiğinde artık hem Federer hem Djokovic 20 grand slam baremine adım adım yaklaşıyorlardı. Nadal da aynı sayıya doğru gidiyordu. Hem Amerika Açık hem Fransa Açık zaferleri yanına bir Davis Cup daha ekledi. Bu gösterişli sezonun ardından yine dünya 1 numarasıydı.

2020’de 13. Fransa Açık zaferini elde ederken 2021’de 12. Barcelona Açık ve 10. İtalya Açık şampiyonluklarına uzanıp yalnızca majör veya Masters turnuvalarında toprağa hükmetmediğini gözle görülür şekilde ortaya koydu. 2021 yılında yaşadığı Avustralya Açık zaferi 21. grand slam zaferiydi, tek erkekler açık dönemde bu sayıya ulaşan ilk raket olarak tarihe adını yazdırdı. O sezon 22. grand slam zaferine de imza atarak kariyerinde ikinci kez kariyer slamine imza attı. Artık dört turnuvada da en az ikişer şampiyonluğu bulunuyordu. Ancak her rüyanın bir sonu vardı. Elbette Nadal hayranları 2022’deki Fransa Açık zaferinin onun son grand slam zaferi olduğunu düşünmüyordu. Her ne kadar o seviyeye bir daha çıkamasa da çıtayı 14 Fransa Açık şampiyonluğu gibi ulaşması neredeyse imkansız bir yere koydu. Sakatlıkların kendisini ne kadar etkilediği sorusuna verdiği “Ben sakatlık yaşamıyorum, ben sakatlıkla beraber yaşayan bir sporcuyum” yanıtla anlatıyordu.

Nadal, tenisi büyük başarılar yakalayıp bıraktı.

2024 Paris Olimpiyat Oyunları’na katıldı. İkinci turda Novak Djokovic’e elenerek turnuvaya veda etti. 2023’te kalçasından yaşadığı sıkıntı artık onun rahat spor yapmasına fazlasıyla engel oluyordu. Bundan ötürü emekliliğinin yaklaştığı biliniyordu. 10 Ekim’de hayranlarını şok eden bir açıklamayla beraber 19-24 Kasım 2024 tarihlerinde düzenlenecek Davis Cup finalleriyle beraber tenis yaşantısını noktalayacağını açıkladı. Arkasında 22 grand slam zaferi dışında 36 Masters ve 92 ATP şampiyonluğu kazandı. Kariyeri boyunca Djokovic’le tam 60 kez maç yaparken bunların 29’unu kazanıp 31’ini kaybetti. Ne kadar görkemli bir rekabete sahne olduğu galibiyet-mağlubiyet arasındaki farktan dahi anlaşılıyor. Emeklilik maçında ağladığı Federer’le ilse 40 maç yaparken bunların 24’ünden galip ayrıldı. Rakibine toprak kortta 14-2 gibi bir üstünlük kurdu. Nadal’ın mirası anlatmakla bitmez.

Bir değil birden çok nesle bir sporu sevdiren büyük sporculardan oldu kendisi. Güçlü ve farklı oyun tarzıyla hep dikkat çekti ve takdir topladı. Kendisini sevmeyen veya desteklemeyenlerin bile saygısını kazanıp tenisi ana akım sporların başında getirdi. Şimdi Carlos Alcaraz için onun varisi deniyor. Alcaraz’ın kariyeri boyunca en büyük sınavı, örnek aldığı Nadal’ı geçip geçememesi konusu olacak. Onun yakaladığı başarılar kadar karakterini korta döktüğü onca teri ve sakatlıklarla mental anlamda nasıl başa çıktığını da hatırlayacak herkes. Ve onun yolundan gitmeye çalışanlar, sadece oyununu değil, pes etmeyen karakterini de örnek alacaklar. Ezeli rakibi Novak Djokovic’in ona veda sözleri aslında birçok şeyi anlatıyor: “Rafa, bir paylaşım sana ve sporumuz için yaptıklarına duyduğum saygıyı açıklamak adına yeterli değil. Milyonlarca çocuğa tenise başlamaları için ilham oldun ve bu muhtemelen bir insanın dileyebileceği en büyük başarı. Azmin, özverin, mücadeleci ruhun onlarca yıl boyunca öğretilecek. Mirasın sonsuza dek yaşayacak. Tenis ve genel olarak sporun ikonu olmak için nelere katlanmak zorunda olduğunu yalnızca sen biliyorsun.”

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.