Esenyurt’ta pusu ve silahlı saldırı: 18 yaşındaki genç öldü
CHP Esenyurt Belediyesi'ne kayyım atanmasını protesto etmek için ilçeye kamp kurdu. Mitinge yüzlerce kişi katıldı. Özel erken seçim çağrısı yaptı. İmamoğlu iktidar kanadının kutuplaşma istediğini belirterek "Sizinle uğraşacağım" dedi.
İstanbul’da Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in “PKK/KCK terör örgütünün mensup ve faaliyetlerinin tespit edilmesiyle ilgili soruşturmalar kapsamında” gözaltına alınıp tutuklanmasıyla siyaset sahnesi bir anda alev aldı.
DEM Parti’yle sağlanan ‘kent uzlaşısı’ kapsamında aday gösterilen Özer ana muhalefetin 31 Mart 2024’te İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde haritayı kırmızıya boyadığı yerel seçimlerde yüzde 49.05 oy alarak İstanbul’un en kalabalık ilçesi olan Esenyurt’ta Belediye Başkanlığı’na seçilmişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıklamasında belediye başkanının 10 yıldır izlendiği, terör örgütüyle ilintili suç kaydı olan 694 kişiyle irtibata geçtiği, bunların başında PKK’nın Avrupa’daki yöneticilerinden KONGRA-GEL Eş Başkanı Remzi Kartal’ın yer aldığı ileri sürüldü.
Kartal 28 Ekim 2015’ten bu yana İçişleri Bakanlığı’nın ‘en çok aranan teröristler’ listesinde kırmızı kategoride ve savcılığa göre Özer onunla farklı zamanlarda 14 kez görüşmüş.
Özer ise hakimlikte suçlamaları reddetti ve ilçeye kayyım atanabilmesi için gözaltına alındığını söyledi.
Kamuoyunda tepkiler yükselirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gelişmeyi eleştiren CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e şu yanıtı veriyordu:
“Bir hukuk devleti içinde PKK terör örgütünün attığı adımlardan rahatsız olan Özel şunu bilmen lazım; hukuksuzluğun olduğu yerde adalet olmaz, adil yönetim olmaz. Bunları öğrenmeye mecbursun. Coğrafyamız bir ateş çemberine dönüşmüşken terör örgütünün mensupları Esenyurt’u kasıp kavururken bundan neden rahatsız oluyorsun?”
Beyoğlu Kaymakamı Can Aksoy’un İstanbul Vali Yardımcılığı’na atanıp aynı gün ‘Esenyurt Belediye Başkan Vekili’ adı altında kayyım olarak görevlendirilmesi CHP’deki adımları hızlandırdı. Parti ilçeye adeta kamp kurdu.
CHP yöneticileri, vekilleri ve ilçe halkı 30 Ekim’de sabah saatlerinden itibaren belediye binası önünde toplanmaya başladı. Saat 16.00’da başlayan miting öncesi epey karmaşa yaşandı.
İlk olarak CHP otobüsü alana alınmadı. Polis geçişi engellemek için barikat kurup çelik halat gerdi. Bu sırada bazı milletvekilleri içeri yürüyerek girmek istedi, ancak onlara da yol açılmadı: “Talimat bu yönde.”
Tartışmaların ardından CHP’li vekiller Mahmut Tanal, Ali Mahir Başarır ve Özgür Karabat içeri girdi. Ancak kalanlara biber gazı sıkıldı. Sonrasında Karabat geri dönüp otobüsü de alana getirebilmek için direksiyon başına geçti. Tanal da polislerle tartışa tartışa aracın önünü açtı. Bu arada Esenyurt Meydanı’na gelmek isteyen belediye çalışanlarına izin verilmediği öğrenildi.
Esenyurt Meydanı’na Parti otobüsü alınmayınca CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat direksiyona geçti:
“Baskılar bizi yıldıramaz” pic.twitter.com/8mgbQGPZUI
— ANKA Haber Ajansı (@ankahabera) October 31, 2024
Gelişmeleri bir ‘darbe’ olarak niteleyen ve protestoları sürdüreceklerini dile getiren Özel, miting alanına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla birlikte geldi.
İmamoğlu, kayyım uygulamasına karşı toplanan kalabalığa şöyle seslendi:
“Önümüzdeki seçimi bugünden kazanmak ve tahakküm altına almak için şimdiden milleti baskı altına almak istiyorlar ama yapamayacaksınız. Ahmet Özer başkanımız ile terör arasında varmış gibi gösterilmek istenen ilişkinin kanıtı olarak ortaya konan iddialara baktım. Görseniz gülersiniz. Hukukçularımızdan özür diliyorum ama o iddianameyi yazanın derhal bir psikiyatriye gitmesi lazım. Anlaşılmaz, akıldan ve gerçeklikten uzak.
Savcılık diyor ki; terör örgütüyle bağını gösterir en önemli telefon görüşmesi diye tanımladığı bir madde var. Özer, Mehmet Kaya adlı birine annesinin taziyesi nedeniyle telefon ediyor. Rahmetli annesine dair bir sözü bağlamından koparmak ve buradan terör örgütü bağlantısı uydurmak nasıl bir akıl ürünü? Siz bir tanıdığınız annesini kaybedince onun kardeşi terör örgütü mensubu diyerek taziyede bulunmuyor musunuz?
Mesela şimdiki Adalet Bakanı’nın annesi gecinden versin ama hayatını kaybetse aramayacak mısınız? Çözüm sürecini başlatan kamu görevlilerini ne yapacağız o zaman? Her günü bir yalanla geçiren akılla karşı karşıyayız. Yolsuzluğa, hukuksuzluğa batmış iktidarlarını korumaktan başka bir şey değil. Başkanımız hakkındaki iddiaların tamamı uyduruk ve temelsiz. Asla kabul etmiyoruz.
Bunun için böyle bir hamleyi yapmak için insanlıktan, hukuktan, gelenek, göreneklerimizden, izandan hiç nasip almamış olmak gerekir. Bakın siz buradan iktidara sesleniyorum, burası önemli. Siz bakan yaptığınız, vekil yaptığınız, devletin önemli kademelerine getirdiğiniz arkadaşlarınız bir yakınını kaybedince onun kardeşi terör örgütü üyesiymiş diyerek taziyede bulunmuyor musunuz?
Aklını, vicdanını, başkasına kiraya vermemiş hiç kimse, bu işin bir siyasi operasyon olduğunu bilir. Biz asla dilsiz şeytan olmadık, olmayacağız. Hak kimin ise o hakkı savunmak Ekrem İmamoğlu’nun boynunun borcudur. İktidar hukukun akışını tersine çevirmiştir. İktidar ne yazık ki, herkese yaftalamaktadır. Bu kardeşiniz neredeyse 6 yıldır bunların yalanlarıyla, iftiralarıyla uğraşmıyor mu? Uydurma teftiş, müdahalelerle uğraşmıyor mu? Allah aşkına ahmak davası nedir? Böyle bir dava olur mu? Bunların işi yargı eliyle Ahmet Özer başkanımıza terörist yaftası yapıştırılıyor, tutuklanıyor, ondan sonra ‘hadi kendini akla’ deniyor. Bu ne vicdansızlık? Sergilemekte olduğunuz bu oyunun önce hukuk olduğunu kanıtlayın. Böyle hukuk olmaz.
Siz önce milletin sandıktan çıkan iradesine saygılı, demokratik meşruiyete sahip bir iktidar olduğunuzu kanıtlayın. Bakın daha da önemlisi; hep diyorum ki 86 milyon insan, 86 milyon yurttaş, 86 milyon eşit hissedar, 86 milyon benim canım insanım diyorum her yerde. Bunu niye söylüyorum? Bu iktidar önce bu millete olan sevgi ve saygısını kanıtlasın. Ama kanıtlayamaz. İlk günden bugüne bunlar oy verenler vermeyenler diye ayırdı mı? Oy verenlere iyi vermeyenlere terörist dedi mi? Bunlar kötü insanlar. Bu lafları diyenler kötü insanlar. Biz kardeşliğin sevgisinin tüm kötülüğü bertaraf etmek için buradayız. Bir insanı sevmesi için tek şeker yeter. Biz hepimizi çok seviyoruz yaradandan ötürü demiyor muyuz? Bunlar bütün bu ahlaklı, erdemli, o güçlü mirası yok sayıyorlar. Bu anlamda biz bu toplumun özellikle ifade edeyim ki, eninde sonunda biz bu sorunu aşacağız. Hep birlikte bu kötülükten kurtulacağız.
Asla vazgeçmeyelim. Bunlar çatışma isteyecek, kutuplaşma isteyecek, kavga, kaos isteyecekler. Bunlar ülkenin huzurunu, vatandaşın refahını düşünmeyecekler. Bunlar tek bir güne bile huzurla, güler yüzle günaydın bile kalkınmasını istemeyecekler. Ama biz buna teslim olmayacağız. Ben sizinle uğraşacağım buradan söylüyorum. Bu kadar net.”
DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları mitingdeki konuşmasında “Biz kayyım rejimini Van’dan, Hakkari’den biliyoruz demokrasiye ne kadar düşman olduğunu belledik. Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerine sesleniyorum. Kayyım rejimine izin vermeyelim. Direne direne kazanacağız. Hakkımız olanı alacağız, demokratik bir cumhuriyet için hep birlikte direneceğiz. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında demokratik cumhuriyeti inşa etmek için Türkiye’de bütün farklılıklarımızla demokrasi paydasında hep beraber kazanacağız. Mücadelemiz mübarek olsun” ifadesine yer verdi.
Ardından konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Devlet dairesinin, devletin belediyesinin kapısını balyozla kırdılar. İçeri girdiler. Kapıda avukatlar yetişip, belediye meclis üyesi avukatlarımız yetişip, aramaya hakları olduğu için tanıklık etmek istediler, içeri alınmadılar. Ne evde avukat vardı ne belediyede. Ahmet Başkan’ı tutuklarken bu hukuksuzca temin edilen bazı evrakları, kitapları, dergileri kimin oraya koyduğunu bilmediğimiz, Ahmet Başkan’ın ilk kez gördüğü bir kitap taslağını bile tutuklanırken gerekçe diye gösterdiler. Ve tutuklama sırasında, ‘Onunla görüşmüş, bununla görüşmüş. 10 yıldır dinliyorduk’ diyor. ’10 yıldır terörle irtibatlı’ diyor. 10 yıl geriye kimin teröristlerle telefonlaştığına gidersek, AK Parti’de FETÖ terör örgütüne mensup olmayan 10 kişi kalmaz” dedi.
CHP lideri Erdoğan’a şöyle seslendi: ”Erdoğan, cesaretin varsa zaten bıçak kemikte. Biz seçime hazırız. Biz milletin gündemini konuşacak, halk iradesinin yanında duracağız. Milletin hesabı, halkın hesabı, koltuk hesabını bozacak.”
Özel şunları söyledi: ”Diyor ki; ‘Sen Remzi Kartal ile belli sayıda telefon görüşmesi yapmışsın.’ Bir bakıyorsunuz, 2015 yılında Remzi Kartal ile o dönemin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, meclis başkanvekili, her ikisi de milletvekili, oturmuşlar yemek yemişler. Ya da geçtiğimiz seçim o zamanlar Munzur Üniversitesinden getirdikleri sosyolog gidip de adadan mesaj getirince onu okuyan öğretim görevlisi, Remzi Kartal ile sekiz buçuk saat görüşmüş. Remzi Kartal ile görüştü diye içeri atmaya kalkarsanız AK Parti’de de kimse kalmaz, yöneticiniz de kalmaz sizin. Bu meydanda, Esenyurt’ta konser verilmiş, şarkıcı gelmiş, konser vermiş. Bu şarkıcıyı getirmek ‘terör örgütüyle ilişkiymiş.’ Eğer o şarkıcının yaptığı iş terörse onu dinleyen Esenyurt Kaymakamı’nı ne yapacağız? Ne sanat ne siyaset ne yakınının ölümünde açılan taziye telefonu ne 10 yıl önceki telefon görüşmesi terörle ilişkilendirilemez. Ancak yapılan iş Ahmet Özer’in özelinde önce Esenyurt’un, sonra İstanbul’un, sonra Türkiye’nin iradesine ipotek koymaktır.
Çıkmışlar bilindik numaralarla, şafak operasyonlarıyla, FETÖ’den kalma kumpaslardan medet umarak Ahmet Özer’i görevinden uzaklaştırıyorlar. Bunlar dönüp diyorlar ki ‘Terör sorununu biz çözeceğiz ama Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ diyorlar. Buradan açıkça söylüyorum; bir ülkede bir sorun varsa sorunun sahibine sorulur. Eğer bir sorunun olup olmadığına o ülkede yaşayanlar değil de yönetenler karar veriyorsa o ülkede diktatörlük var demektir. Açıkça söylüyoruz, bir ülkede bir sorunu yaşayanlar sorunu söylüyor ve bu sorun tartışılıp çözülüyorsa orası demokrasi diye anılır. Ülkeyi yönetenler buna karar veriyorsa orası otokrasidir, orada otoriterler vardır ve o ülke demokrasi değildir. Bugün ‘Kürt sorunu yok’ diyenler, Esenyurt’ta yaptıklarıyla, kayyum politikalarıyla Kürt sorununun var olduğunu kendileri sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya ilan etmişlerdir.
Ahmet Hoca’nın tutuklanacağını dün öğle saatlerinde Erdoğan açık açık söyledi. Yani kararı vermişler, talimatı vermişler. Şekil, şartı tamamlıyorlar. Biliyorsunuz Canan Kaftancıoğlu, Selahattin Demirtaş, Sözcü Gazetesi, Hrant Dink davasında as dediklerini asan, kes dediklerini kesen, sarayın talimatlarını yerine getiren biri vardı. Onun adı; seyyar giyotindi. Mahkeme mahkeme gezdirip adaleti katletirmişlerdi. Onun adı; adaletin celladıydı. Son görevi bakan yardımcılığıydı, siyasiydi. Bir telefonla ‘Bana İstanbul’da lazımsın’ diye devletin en tepesidekinden aldığı emirle koştu geldi ve dünkü operasyonu yönetti. Buradan sesleniyorum; Sayın Erdoğan’ın talimatıyla gelip de bu operasyonlara girişen Akın Gürlek, Zekeriya Öz’ü hatırlıyor musun?’ Ona da talimatı FETÖ veriyordu. Kumpas yapıyordu. Bıçağının iki tarafı da kesiyordu. Kibrinden yanına yanaşılmıyordu. Sonra günü gelince sıçan gibi kaçtı. Sen Recep Tayyip Erdoğan’ın Zekeriya Öz’üsün Akın Gürlek. Akın Gürlek, savcı değildir. Akın Gürlek, hukukçu değildir. Akın Gürlek vicdanı olmayan, aklı olmayan, hastane hastane sürünen mahkumları bile cezaya boğan ama Akın Gürlek, adliye adliye adalet katledilsin diye gezdirilen bir cellattır. Bu vicdansız, bu millete hesap verecektir. Söz veriyorum.”
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu hamleye sessiz kalmadı. Ahlaksızlık ve yolsuzluğun olağanlaşıp kurumsallaştığını savunduktan sonra sine-i millet çağrısı yaptı.
Sine-i millete dönmek, Türkiye siyasi tarihinde siyasi temsil meşruiyetini yitirdiği düşünülen TBMM’den çekilerek faaliyetlere halk içinde devam etmek anlamında kullanılıyor. Türkiye tarihinde her dönemde birçok siyasetçi tarafından dile getirilmiş olsa da fiili olarak şimdiye kadar uygulanmış değil.
Kılıçdaroğlu’nun konuyla ilgili yorumu şöyle:
“Ahlaksızlık ve yolsuzluk olağanlaştı ve kurumsallaştı. Dillerinden düşürmedikleri ‘dış güçler’ metaforuyla kendilerine bağlı kalacak bir kitle ve tek adam rejimini tesis ettiler. Talimatlarına harfiyen uyacak ve her türlü hukuksuzluğu gerçekleştirecek sözde savcıları etkin yerlere atayıp, onlar eliyle millet iradesini yok sayacak işlemler yaptırdılar. Böylesi ahlaksız bir yapı ile karşı karşıyayız.
Karşımızda bir kişi yok; emperyal güçler tarafından teslim alınmış ve bütün gücü elinde bulunduran, onların emriyle hareket eden bir yapı var. O nedenle buradan tekrar ediyorum: Müzakere yok, mücadele var…
Saray ve kullanışlı aparatlarından kurtuluşumuzun tek yolu: Sine-i millettir. Halkın helal oylarıyla seçilmiş bir siyasetçiye yapılan hiçbir hukuksuzluğu ve kayyum garabetini kabul etmiyoruz.”
Bu sırada Ahmet Özer’in fotoğrafları hem makam odasından hem de sokaklardaki billboardlardan indirilmeye başlandı.
Yaşananlar nedeniyle CHP’li 411 belediye başkanının İstanbul’a çağırıldı.
CHP tarafından tüm il ve ilçe belediye başkanlarının programlarını iptal edip Esenyurt Belediyesi önündeki protestoya katılması istenirken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Ankara’da ikindi vakti bir cenaze törenine katıldığı için İstanbul’a gidemediği öğrenildi.