Galatasaray’dan UEFA’ya yeni liste: Vinicius, Aurier, Berkan…
Galatasaray Avrupa Ligi'nde konuk ettiği Premier Lig temsilcisi Tottenham'ı 3-2 mağlup etti. Birçok net pozisyondan yararlanamayan Sarı-Kırmızılıları Kuzey Londra temsilcisi karşısında galibiyete Victor Osimhem (2) ve Yunus Akgün’ün golleri taşıdı.
Dün Galatasaray, RAMS Park’ta Avrupa Ligi’nin lig usulü yeni statüsündeki en güçlü ekiplerinden biri olan Tottenham Hotspur’u ağırladı. İngiliz futbolunun klasiklerinden biri olan Londra temsilcisi Premier Lig’in, bizim Tanıl Bora’nın ifadesiyle ‘başaltı takımları’ndan biridir malum. Sert, güçlü, dinamik, dikkat çekici bir futbol ortaya koyarlar, kimi dönemler zirvenin etrafında dolaşırlar ama bir türlü en üste çıkamazlar. Kuruluş tarihi 1882 olan Lacivert-Beyazlıların şimdiki zamandaki kadro değerine bakıldığında takıma yaklaşık 788 milyon Euro değer biçildiğini görüyoruz; bu demektir ki Tottenham dünyanın en değerli 10’uncu takımı.
Geçen sezondan beri Yunanistan doğumlu Avustralyalı Ange Postecoglou’nun çalıştırdığı Kuzey Londra ekibi, bu sezon Premier Lig’de her zamanki gibi inişli çıkışlı bir grafik çiziyor. Geride kalan 10 hafta itibariyle beş galibiyet, dört mağlubiyet ve bir beraberlik alan Tottenham kendi liginde yedinci sıra bulunuyor. Dünkü mücadele öncesi tabloya bakıldığında Avrupa arenasında ise ‘Üçte üç’ yaptılar ve bu başarıyı Lazio ve Anderlecht’le birlikte gerçekleştiren üç takımdan biriydiler. Öte yandan Lacivert-Beyazlılar son haftalarda talihsiz sakatlıklar yaşıyordu ve Galatasaray deplasmanına savunmanın iki kilit ismi Micky van de Ven ve Cristian Romero’dan yoksun geldiler. Kadronun en ışıltılı ismi olan Brezilyalı Richarlison da Aston Villa’yla oynanan son karşılaşmada sakatlandı. Keza golcü Timo Werner de takımın sakatlar kervanındaki bir başka halkaydı. Teknik patron Postecoglou dün sahaya rotasyonlu bir kadro sürdü; Dominic Solanke, Pape Matar Sarr, Rodrigo Bentancur ve Dejan Kulusevski gibi tecrübeli isimleri kenarda otururken Gray, Lankshear ve Bergvall gibi gençler ‘İlk 11’deydi.
Okan Buruk ise Premier Lig temsilcisine karşı Osimhen-Icardi forvet hattına sahip bir takım formatını yeğlemiş, defansı da üçlüye çevirmişti. Mücadeleye Sarı-Kırmızılılar fırtına gibi başladı. Sezonun yükselen yıldızı Yunus Akgün’ün jeneriklik golüyle skor üstünlüğünü henüz 6’ıncı dakikada ele geçiren ev sahibi, oyunu domine etmeye devam ederken konuk ekip etkili bir kontrayla 18’de beraberliği yakaladı. Bu gol Galatasaray’ın uzun süredir bir türlü çare bulamadığı defansif zaaflarının yeni bir göstergesiydi. Lakin hücum hattı çok güçlü olan İstanbul temsilcisi yenen golün ardından yine rakibini sarıp sarmalamayı sürdürdü ve ‘Süper yıldızı’ Victor Osimhen’in iki golüyle skoru 3-1’e taşıdı.
Ev sahibi oyuna, topa, pozisyonlara olan hâkimiyetini sürdürüyordu. Tottenham tecrübeli isimlerini sahaya sürerken Lankshear gençlik hırsını yenik düşüyor ve ikinci sarıdan kırmızı görüyor, Galatasaray’ın da işini kolaylaştırıyordu. Sarı-Kırmızılılar sağlı sollu geliyor, üst üste goller kaçıyordu. Ama birden oyunun seyri değişti; Premier Lig temsilcisi eksilirken çoğaldı, oyun üstünlüğünü ele geçirdi. Ve bu durumda ev sahibi ekibin bu sezon yaşattığı ‘Öndeyken yakalanma’ histerisi hem takımı hem tribünleri hem de televizyon ekranı başındakileri sarmaya başladı.
Okan Buruk’un takımı bir kez daha maç sonunu çok kötü oynadı. Aldığı galibiyetle dün gece rekor kıran deneyimli teknik direktör, ne yazık ki oyuncu değişikliklerinde yanlış tercihlerde bulundu. Klası ve bu takıma olan katkılarıyla tarihteki yerini alan ama dün maç boyunca bir hayalet misali sahada gezinen Icardi’ye bir türlü kıyamadı, iki gol atmış, daha fazlasını da kaçırmış Osimhen’i çıkardı ama akabinde Arjantinlinin sakatlığıyla da hücum hattının düzenini bozmuş oldu.
Takımın bence bu sezonki bir başka sorunu da Barış Alper. Fiziğiyle oyuna tutunuyor ama son derece dağınık ve bir türlü toparlanamıyor. “Hocam nerede oynatırsa görev yaparım” diyor ama doğrusu mesela defansı pek beceremiyor, sürekli adam kaçırıyor, hücuma kalktığında da bazen halı saha topçusu gibi her yerden vuruyor ya da kaptırdıklarıyla takımın kontra yemesine neden oluyor. Oyunu tutması için sonradan sahaya sürülenlerden Kerim Demirbay bir türlü form yakalayamıyor, yanlış pas tercihleriyle değil takımı ateşlemek daha zor durumlara sokuyor. Geçen sezonun en önemli gollerinden birine imza atan Berkan Kutlu da benzer şekilde oyunu tutma konusunda istenen çizgiden uzak görünüyor (en azından dün öyleydi).
Ama sonuçta bu takım müthiş bir yıldıza, Osimhen’e sahip. Ortada Sara ve Torreira da çok önemli katkılar sunuyor. Hal böyleyken, yani ileride ve göbekte sorun yokken Okan Buruk da bir zahmet şu bir türlü tamir edilemeyen savunma hattının problemlerini çözsün diye bekliyor insan. Hoş orada da Davinson Sanchez gibi özel bir direnç noktası var, Kolombiyalı da gerideki sorunları halletmede mahir. Ama bu oyun bilindiği gibi çok uzun bir süredir bireysellikten ziyade organize çabalarla ayakta duran takımlara geçit veriyor.
Neyse, sonuç itibariyle Galatasaray Süper Lig’de olduğu gibi Avrupa Ligi’nde de yoluna devam ediyor. Dünkü oyun daha farklı bir skoru hak ediyordu lakin son bölümü soğuk terler eşliğinde tamamlandı. Ama yine de Tottenham gibi bir devi yenmek önemliydi; Sarı-Kırmızılılar dört hafta sonunda 36 kapılı bir handa en iyi odalardan birine sahip. Ne diyelim, Avrupa cephesinde umarız sonu mutlu biten bir öyküye imza atarlar…