Daha çok huzur ve daha ekonomik bir bütçe için sonbahar kesinlikle en uygun mevsim. “Avrupa’da sonbaharı yaşamanın tadı bir başka” diyenlerdenseniz en güzel kasım rotaları sizi bekliyor.
Altın rengi parklarda çıkılan yürüyüşler, şehirlerin ikonik simgelerini kalabalık turist gruplarından uzakta gezmenin keyfi ve en önemlisi bütçe dostu konaklama… Avrupa yılın bu zamanı sonbaharın tadını çıkarmak için en doğru adres.
İtalya’nın en kuzey noktasında yer alan Güney Tirol’e sonbahar gezisi planlamak için pek çok neden var. Öncelikle bölgenin yerel şarap kültürünü keşfedebilir, ormanların ya da kristal berraklığında göllerin muhteşem manzarasını içinize çekebilirsiniz.
Tamamen Alpler’de bulunan Güney Tirol eyaleti muhteşem dağlarla kaplı. Bölgenin doğu bölümünde bulunan Dolomitlerin nefes kesen güzelliği ise bir ressamın tablosundan fırlamış gibi duruyor ve gören herkesi kendisine hayran bırakıyor.
Kasım ayında tatil yapabileceğiniz en güzel destinasyonlardan biri, Akdeniz’in en büyük adası olan Sicilya. İtalya’nın beş özerk bölgesinden biri olan ve ‘The Godfather’ (Baba) filmiyle hafızalarımıza kazınan Sicilya, güzelliğini keşfetmeniz için kollarını ardına kadar açmış sizi bekliyor.
Doğu Sicilya’nın iç kısmında bulunan, Avrupa’nın en büyük aktif yanardağı olan Etna’yı yakından görebilir, Stromboli ve Vulcano’da yürüyüş yapabilir, en büyük üç şehir olan Palermo, Katanya ve Messina’yı keşfedebilirsiniz.
Sicilya, Veneto ve Emilia-Romagna bölgelerinden sonra İtalya’nın en büyük üçüncü şarap üreticisi ve Marsala şarabı ile ünlü. Ayrıca Syrah, Chardonnay ve Merlot gibi yerli olmayan üzüm çeşitlerinden de yüksek kaliteli şaraplar üretiliyor.
Hırvatistan’ın en büyük milli parkı olan Plitvice Gölleri Milli Parkı sonbaharda muhteşem bir güzelliğe bürünüyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan park, başkent Zagreb’e 2 saat uzaklıkta, Bosna Hersek sınırına yakın.
Plitvice Gölleri Milli Parkı göller, şelaleler ve ormanlık alandan oluşuyor. Parkta 16 muhteşem göl var ve hepsi şelalelerle birbirine bağlı. Yükseklik açısından aşağı ve yukarı göller olarak ikiye ayrılıyor.
Plitvice’nin en büyük gölü olan Kozjak’ta tekne turuna çıkabilir, Hırvatistan’ın en yüksek şelalesi olan ve 78 metreden aşağı dökülen Veliki Slap ve Sastavci şelalelerini görebilir, parkın ahşap köprülerini ve yürüyüş parkurlarını keşfedebilirsiniz.
Danimarka’nın başkenti Kopenhag bir Viking balıkçı köyü olarak kurulmuş ve 15’inci yüzyıldan bu yana başkent. Refah seviyesinin hayli yüksek olması Danimarka’yı dünyanın en mutlu ülkelerinden biri yapıyor.
Langelinje Pier bölgesinde duran, bronz ve granitten yapılmış ünlü deniz kızı heykeli şehrin en ünlü simgesi. Kanal kenarındaki Nyhavn ise renkli binaları ve tekneleriyle yılın bu zamanı kusursuz bir güzelliğe bürünüyor.
Kopenhag’ın bu en ikonik noktasının her iki yanında eskiden tüccarların yaşadığı, 17’inci ve 18’inci yüzyıllardan kalma rengarenk evler, barlar, restoranlar ve kafeler sıralanıyor ve hemen yanından Nyhavn Kanalı geçiyor.
Sonbahar bu güzel İspanyol şehrini ziyaret etmek için en güzel zaman. Sevilla Endülüs özerk bölgesinin merkezi ve aynı zamanda sanat, kültür, ekonomi ve flamenkonun can damarı.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Alcazar Sarayı (Real Alcazar de Sevilla) şehrin en büyük hazinelerinden. 1364 yılında tamamlanan saray, hem Magrip üslubunun, hem de gotik üslubun özelliklerini taşıyor. Tuğladan 12 köşeli Altın Kule nehir kıyısında göz kamaştıran bir görüntü oluşturuyor.
Maria Luisa Parkı ile parkın içinde yer alan İspanya Meydanı (Plaza de Espana), Sevilla Katedrali, tarihi Santa Cruz bölgesi, Palacio Las Duenas, Flamenko Müzesi ile Sevilla Güzel Sanatlar Müzesi radarınızda olsun. Tapas’ları tatmadan ve tam de yerinde bir flamenko gösterisi izlemeden asla dönmeyin.
Arjantin’in başkenti Buenos Aires, Güney Yarımkürenin Paris’i olarak haklı bir üne sahip. Eklektik Avrupa mimarisi ve zengin kültürel mirasıyla kesinlikle görülmesi gereken bir şehir.
Şehrin merkezi, onun politik tarihini de yansıtan meydanı Plaza de Mayo. Recoleta Mezarlığı, tıpkı Paris’teki Pere Lachaise gibi şehrin önemli kültürel figürlerine ebedi mekan olmuş.
La Boca semtinin ünlü rengarenk binalarına ev sahipliği yapan Caminito sokağı hayli popüler. Antikacılar ve el sanatları için San Telmo Pazarı’na gidebilirsiniz. Japon Bahçesi huzur dolu.
Arjantin’in büyük yazarı Jorge Luis Borges ve Carlos Gardel gibi ünlü isimleri ağırlayan, 1858 yılında açılan Gran Cafe Tortoni ise Buenos Aires’in en eski kafesi.
Bu tipik Orta Çağ şehri, Almanya’nın Bavyera eyaletinde Frankonya bölgesinde bulunuyor. Muhteşem güzellikteki pitoresk kasabaları ve kaleleriyle manzaralı bir rota olan Romantik Yol’un bir parçası.
Şehir surları, yarı ahşap evleri ve Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla Rothenburg’da yürümek bir peri masalına adım atmak gibi.
Belediye binası Rathausturm, Orta Çağ evleriyle çevrili ünlü Plönlein Meydanı ve Marktplatz meydanı, Röderbogen Kemeri, Markusturm Kulesi ile 1812 yılından bu yana ayakta kalmayı başaran eczane Marienapotheke mutlaka görülecekler listenizde olmalı.
Fleisch-und Tanzhaus ve Baumeisterhaus binaları ile dünyaca ünlü Noel alışverişi dükkanı Kathe Wohlfahrt ve Noel Müzesi Deutsches Weihnachtsmuseum ise unutulmaz anlara sahne olacak.
12’nci yüzyıldan itibaren Polonya ile Almanya arasında bir türlü paylaşılamayan bir şehir var karşınızda. En sonunda 2. Dünya Savaşı’nın bitiminde Gdansk adını alarak Polonya’ya bağlanıyor.
Polonya’nın kuzeyinde, Baltık Denizi kıyısında bulunan bu güzel liman şehri, özellikle evlerinin çok hoş olan ön cephesiyle dikkat çekiyor.
Tarihi şehir merkezi, Ulica Dluga (Uzun Cadde), 17’nci yüzyıldan kalan ünlü meydanı Dlugi Targ (Long Market), Barok tarzıyla şehrin giriş kapısı olan ve Ulica Dluga’nın sonunda bulunan Altın Kapı ile beyaz rengiyle yıldız gibi parlayan Artus Court hemen dikkatinizi çekecek noktalar. Gelmişken kaplıca kasabası Sopot’a uğramayı da ihmal etmeyin!
Balkonlarından çiçeklerin sarktığı rengarenk evleri ve sarı tramvayları ile bir renk cümbüşü Lizbon.
Portekiz’in başkenti ve en büyük şehri olan Lizbon, tarihi sokakları, mutfak kültürü, mozaikli kaldırımları ve gece hayatıyla adından sıkça söz ettirmeyi başarıyor.
Alfoma’da kentin tarihi kültürünü, Bairro’da ise gece hayatını takip edebilirsiniz.
Üçte ikisi doğal park olan bir ada var karşınızda. Atlas Okyanusu′nda, Portekiz′e bağlı bir özerk bölge olan Madeira özellikle şaraplarıyla ünlü, dolayısıyla turizmi de yılın her ayı canlı.
Yumuşak iklimi sayesinde dört mevsim bahar havası yaşayabileceğiniz, kelimenin tam anlamıyla egzotik bir cennet Madeira. Eski şehir merkezi Old Town ise rengarenk evleriyle göz kamaştırıyor.
Puslu ve yağmurlu havalardan hoşlanmıyorsanız Portekiz’in en güneyinde bulunan Algarve ile bilmeniz gereken en önemli şey yaz-kış demeden güneşli olması.
Portimao ve Albufeira gece-gündüz hareketli şehirler. Tavira, geleneksel mimarinin bir vitrini. Bölgeye açılan kapı olarak nitelendirilen Faro güzel tarihi merkeziyle öne çıkıyor. Restoranlar ise Hint ve Asya mutfağından yerel lezzetlere kadar gastronomi tutkunlarını memnun edecek çeşitlilikte.
Soğuk, rüzgarlı hava, kar ve don kelimelerinin asla uğramadığı bir yer arıyorsanız işte burası Malta.
Orta Akdeniz’de yer alan, Sicilya’nın güneyindeki adalar devleti olan Malta takımadaları 3 büyük, 2 küçük adadan oluşuyor. Takımadalar arasında en büyüğü Malta.
St. John Katedrali, Valletta Limanı’nın muhteşem manzarasını sunan Yukarı ve Aşağı Barrakka Bahçeleri ve Malta Arkeoloji Müzesi başkent Valletta’nın önemli yerleri arasında.
Valletta’ya yaklaşık 13 km mesafede olan Mdina şehrinin güzelliği ise dillere destan. Lor peyniri ya da bezelye lapasıyla Pastizzi’yi yemeden dönmeyin!