Olağan şüpheliler (1995) filmindeki tüm suçların ardındaki beyin Kayzer Söze (Kevin Spacey) karakteri suçlular ve kötü insanlar dünyasına ait popüler kültürde efsanevi statü sahibi oldu. Yıllardır yapılan ‘en iyi kötü insanlar listesinde’ Kayzer Söze hep başlarda yer alabildi.
bu karakterden çok etkilenmiştim. sonra bir Dr. Dolittle filminde hayvanlarla ingilizce konuşup anlaşabilen doktorun (Eddie Murphy) araştırmasını yaparken başına gelenler bende vahim bir endişe doğmasına da neden olmuştu.
aslında filmdeki o sahne benim en çok güldüğüm sahneler arasında yer alır. ama buna rağmen seyrettikten sonra elimde olmayan nedenlerle bende bir takıntı, bir endişe başladı.
ilk önce Dr. Dolittle filmindeki o sahneyi anlatacağım, sonra da başıma gelenleri anlatmaya girişeceğim.
Dr. Dolittle kaybolmuş bir köpeğin başına ne geldiğini araştırmaktadır.
sokağa kaçmış ve ekipler tarafından yakalanıp sığınma barınağına götürülmüş olması şüphesi de vardır. bu yüzden dr. Dolittle bulunduğu şehirdeki tüm barınaklara gidip köpeği aramakta ve hayvanlarla ingilizce konuşabildiği için aradığı köpeği tarif edip onu görüp görmediklerini de sormaktadır.
son ziyaret edeceği barınağın kapısına geldiğinde yanındakiler onu oraya girmemesi konusunda ikaz etmiştir aslında. Çünkü barınakta bilimsel açıdan ‘criminally insane’ (suç işleyebilecek kadar delirmiş) köpekler tutulmaktadır.
dr. Dolittle yine de o barınağa da girer ve girer girmez kapıda uyarı yapanların haklı olduğunu görür. çünkü her kafeste çıldırmış gibi etrafa saldıran, dişlerini göstererek havlayan ve uluyan çılgın gibi köpekler vardır.
Dr. Dolittle onlarla sakin konuşmanın imkansız olduğunu görüp tam dışarıya çıkmak üzeredir ki onca çılgınlığın, onca kaosun arasında kendi kafesinde son derece sakin ve sanki tefekküre dalmış gibi durmakta olan bir köpeği görünce merakından onunla konuşmak için kafesine yaklaşır.
köpeğe ‘sen niye bunların ortasında bu derece sakin ve tatmin olmuş ifadeyle duruyorsun’ diye sorunca da köpek sanki dünyanın en anlamsız sorusunu sormuş gibi acıyan ifadeyle baktıktan sonra gururla ‘Çünkü ben Kayzer Söze’yim’ der.
Bence bu cümle mizahi senaryo yazınının bir zirvesiydi.
ancak gülmem geçtikten sona beni bir korku almıştı. iki kişinin zor bela yaşadığı bir evin içinde bizim üç köpeğimiz ve iki kedimiz var.
Bunu söylediğimde genelde otomatik sorulan soruyu baştan cevaplayım da herkes rahatlasın..
Bizde kediler kendini köpek, köpekler de kedi zannettiğinden aralarında hiçbir şey olmuyor, kardeş kardeş yaşıyorlar.
ancak Basri adlı köpek son zamanlarda hayli tuhaflaştı. Ona Kayzer Söze’nin ruhunun girmiş olduğuna eminim. Bunu ilk kez evin içinde masamdan kalkıp mutfağa gitmeye çalışırken (evet tabii ki içkimi yenileyecektim) fark ettim. Basri havlayarak komut verdi ve diğer ikisi havlayarak üstüme doğru koştu. Ben hayli tuhaf olan bu gelişme sonrasında biraz şikayet etmeye çalışırken hayatta benimle ilgili tüm olumsuzluklara onay vermeye büyük keyifle yaklaşan sevgili eşim Rana ‘sen de köpekleri fazla rahatsız etme’ dedi. ben de ona ‘olur tabii, kendi evimde yürümeden önce Basri’den izin alırım bundan böyle’ dedim.
ama baktım ki Basri’nin gıcığı bir tek bana değil. kapı her çaldığında saldırı komutu verir vermez ikisi de gereğini yapıyor. ne yapıyorlar diye sorarsanız, isteseler de bir şey yapamaz, çünkü Fatoş’un yaşlılıktan ağzında diş kalmadı. istese bile kimseyi ısıracak hali yok. ve hayır ona takma diş taktırmaya şimdilik niyetim de yok. şimdilik diyorum çünkü bunu yakında Rana’nın yapacağından adım gibi eminim ben.
Durum böyle. evimize sonunda Kayzer Söze de gelip yerleşmiş durumda. Basri’den dolayı artık gece tuvalete bile gitmeye korkar hale geldim, çünkü diğer ikisi daima Kayzer Basri’nin arkasında saldırı talimatı gelmesini bekler gibi duruyor (ve evet prostatım da büyüyor ve bu gidişle yakında ağzımdan çıkması ihtimali de var, tuvalete kalkma işini merak eden olursa diye söyledim).