Wilfried Zaha Fransa’da da tepki çekiyor
Galatasaray, Sivasspor deplasmanında 10 kişi kalmasına ve 1-0 geriye düşmesine rağmen oyunundan taviz vermeden galip gelmeyi bildi. Maça, Manaj’ın Barış Alper’e yaptığı insanlık dışı müdahale ve kırmızıyı es geçen hakem Turgut Doman damga vurdu.
Galatasaray dün, bir gün önce derbide Beşiktaş’ın en yakın rakibi Fenerbahçe’yi 1-0 mağlup etmesiyle yüksek moral-motivasyonla çıktığı mücadeleye istediği gibi başlayamadı. Metehan Baltacı’nın amatörce yaptığı hatayla birlikte takımı 10 kişi bırakmasının ardından kadronun bir başka ‘vasatı’ Berkan Kutlu’nun basit bir top kaybıyla neden olduğu gol, Sarı-Kırmızılıları çok erken bölümde geriye düşürdü. Biraz daha açarsam konuk ekip 15’inci dakikada eksildi, 25’te de 1-0 yenik duruma düştü. Ama bütün bu olumsuz şartlara ve donelere rağmen İstanbul temsilcisi geri basmadı, oyundan düşmedi, kazanarak puan farkını açmayı hedefledi ve Sivasspor gibi ligin nispeten zorlu deplasmanlarından birinden üç puanla dönmeyi başardı.
Beraberlik sayısında ev sahibi takım kalecisinin Nikolic’in hatası vardı, nitekim Sırp eldivenin neden olduğu penaltıyla ‘Lider’ öne geçme fırsatını buldu, ikinci yarıda da Barış Alper’in önce ‘fake’i, sonra da önünü boşaltmasının ardından vurduğu top Kırmızı-Beyazlı rakip ağlarını bulunca Galatasaray, Sivas ellerinde sazını çok daha güçlü çaldı! 90+1’de gelen Bekir Turaç Böke’nin golü sadece skoru netleştirdi.
Maçı genel bir perspektifle değerlendirirsek Okan Buruk’un öğrencileri eksilmelerine ve geriye düşmelerine rağmen kendi oyun ezberlerinden taviz vermedi ve mücadeleye hükmederek galip gelmeyi başardı. Geçen hafta adeta tek kale oynanan ama yine de 2-2’lik beraberlikle sonuçlanan Eyüpspor karşılaşmasından sonra alınan bu sonuç hem takımın ritminin yeniden eski çizgisine gelmesi hem de puan farkının altıya çıkması açısından önemliydi.
Ama biz yine de ‘Her durumda eleştiri gereklidir, kazanıldığında bile’ mantığından hareket edelim ve kimi noktaların altını bir kez daha çizelim… Takımın en büyük sorunu olan defans hattı bir türlü çözülemiyor. Bazen eldeki isimlerin yetersizlikleri, tecrübesizlikleri, bazen oyun formatının oyunculara yüklediği ekstra ağırlıklar bazen de sakatlıklar derken bu bölge hâlâ büyük bir sorunsal. Çok güvenilen ve gelecek vaat ettiği iddia edilen Metehan dün az daha takımı yakıyordu, Nelsson bir türlü istenilen çizgide değil ve büyük ölçüde özgüven sorunu yaşıyor. Pansuman olması istenen Berkan Kutlu, çok iyi niyetli, mücadeleci de bir karakteri var ama ne yazık ki bu seviyelerin oyuncusu değil (ki bu tespiti geçen sezon attığı hayati golü de hesaba katarak söylüyorum).
Jelert ise bir türlü düzelemiyor. İşin kötüsü İskandinav topraklarından gelmiş bir oyuncu olmasına rağmen çok zayıf bir fiziği var; dün mesela Sivasspor’un son golünde Bekir Turaç’ın hafif dokunuşu sonrası kâğıt gibi dağıldı. Önceki gün oynanan derbi sonrası Jelert’le aynı coğrafyadan gelip ülkemizde top koşturan Beşiktaşlı Jonas Svensson, o sempatik Türkçesiyle kendi durumuna ilişkin enfes bir tespitte bulundu: “Yetenek yok, o yüzden mücadele etmem lazım.” Aynı durum bence Jelert için de geçerli, hoş mücadele etmediğini söyleyemem ama yine de bu mücadele için ayakta kalacak bir fiziki standartlara ulaşması lazım, Danimarkalı bekte ne yazık ki bu da yok.
Takımın arıza noktalarından bir diğeri de daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Dries Mertens’in her serbest vuruşta topun arkasına geçmesi ve atışı kendisinin kullanması. Bu alanda ligin belki de en iyisi olan isim hemen yanı başında duruyor ama yine de neredeyse bütün atışları o kullanıyor. Asıl kullanması gereken isim olan Gabriel Sara ise Belçikalı orta sahanın oyundan çıkmasının ardından karşılaşmaların sonlarına doğru sazı ancak eline alabiliyor.
Son dönemin bir başka arıza noktası ise Yunus Akgün… Evet, dün skora fazlasıyla katkıda bulundu ama çoğu kez fazladan çalım atıyor, topu doğru noktalara, en boş pozisyondaki arkadaşına vermiyor ve geldiği ‘mahalle futbolu ruhu’na uygun kaleye vurmayı yeğliyor. Şimdilik işler yolunda gittiği için sorun yok tabii ki. Ama öte yandan Osimhen gibi özel bir değeri bezdiriyor, yanlış top atıyor, arkadaşını gereksizce yoruyor, pası doğru hedefe gitmeyince de kollarını kaldırıp isyan ediyor. Eni konu az biraz futbol oynayanlar için bu profil çok tanıdıktır; kendi hatalarını ört bas etmek isteyenler böyle davranır ve seyirci nezdinde kendisini temize çıkartmaya çalışır. Bir kere Osimhen bu tepkileri hak eden bir isim değil, ayrıca bu tür bir vücut dilinin ve davranış kültürünün ‘takım ruhu’ içinde yeri yok. Bu konuda Yunus’u uyarması gereken isim de elbette Okan Buruk’tur…
Öte yandan günümüzün modern futbolu ‘Kazanma kültürü’ üzerine kendini var etmiş bir organizma. Bu yüzden kazanmak adına her şey deneniyor. Ama ne olursa olsun yine bu oyunu ayakta tutan en önemli etmen oyuncular ve onların sağlığı. Dün mücadelenin sonuna doğru konuk ekip zamana oynarken ve Barış Alper korner çizgisi civarında topu saklamaya çalışırken Rej Manaj’ın insanlık dışı bir darbesine maruz kaldı. Sivasspor kariyerinde zaman zaman sakatlıklar yaşayan ve futboldan uzak duran bir oyuncunun böyle davranması zaten empati yoksunluğunu gösterir ama durum böyle olmasa da bu tür bir harekete soyunmak gerçekten insanlık suçu.
Ben ilke olarak hakem konusunu yazılarımdan uzak tutmaya çalışırım. Çünkü toplumsal hayatın diğer alanlarındaki adaletsizlikleri, aydınlara, gazetecilere, yazıp çizenlere, fikirlerini açıklamaya çalışanlara, emekçilere vs. karşı sağlanamayan adaleti hiç gündeme getirmeyenlerin iş futbola geldiğinde hak aramasına pek anlayamam! Ama onun ötesinde futbolumuzun ‘yapı’sal sorunlarını es geçip bütün sorunlu bölgeyi hakemlik kurumuna indirgemeyi de kendi bakış açıma, oyun kültürüme, sevdama ve tutkuma yediremem. ‘Resmi tarih’ açısından 1959’dan beri oynanan bir organizasyonun her daim kazananlarının kendilerine sürekli haksızlık yapıldığını iddia etmelerini de pek inandırıcı bulamam.
Peki hakemler iyi midir? Asla. Bu bir genel strüktürdür ve iskeletin bütün parçalarının problemleri vardır. Oyunun her unsuru gibi hakemler de bazen çizgi üstündedir ama genel olarak vasat ve vasat altıdır. Ama dünkü karşılaşmanın hakemi Turgut Doman ‘Manaj-Barış Alper vakası’nda gözünün önündeki vahşeti görmemiştir, VAR da “Tamam görmedin, gel kenara bir de buradan bak da olayı kavra” demiştir ama Doman buna rağmen suçluyu göz göre göre serbest bırakmıştır! Bence bu denli açık bir pozisyonda bile doğru kararı veremeyen kişinin bu türden bir mesleği sürdürmesinin anlamı yoktur, çünkü her şeyin ötesinde vermediği kırmızı kart fazlasıyla kaotik olan ortamı daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz hale getirecektir. Yeterince derdimiz varken yeni dertlere ne gerek var…
Toparlarsak dünkü galibiyetle Galatasaray büyük olasılıkla ilk yarıyı ‘Lider’ unvanıyla bitirmenin kapısını büyük ölçüde aralamıştır. Şimdi sırada Avrupa Ligi’ni de ‘İlk sekiz’de tamamlamanın son dönemeçlerinden Malmö maçı var, Sarı-Kırmızılılara “Kuzey’de başarılar” diyelim…