“Para biriktir, ev al, dövize yatır, tahvile dön, altın sat, petrole yönel, iş kur…”
Her gün kulağımıza fısıldanan nasihatlar bunlar.
Ama içimizde yükselen başka bir ses daha var:
“Peki bütün bunların meyvesini görecek kadar yaşayacak mıyız?”
Bu soru, sadece bireysel bir kaygının değil, toplumsal bir tükenişin yankısı aslında. Bugün herkes çabalıyor. En yoksulundan en zenginine herkes “geleceğini kurtarma” telaşında. Ama kimse bugünü yaşayamıyor bihakkın.
Ev alıyoruz ama içinde huzur bulamıyoruz.
İş kuruyoruz ama geceleri uyuyamıyoruz.
Dövize yatırım yapıyoruz ama zamanın dövizden daha hızlı eridiğini fark etmiyoruz.
Bir zamanlar yaşlılara aitti bu tür sorgulamalar. “Ahh gençliğimde…” diye başlayan cümlelerin ardından gelen pişmanlıklar. Ama artık gençler de bu cümlelerle yaşıyor.
Çünkü herkes gelecek kaygısıyla bugünü ipotek ediyor.
Hayat sadece birikim yapmak, mülk sahibi olmak, çocuklara miras bırakmak için yaşanmaz.
Hayat, anlar ile anlam kazanır:
Güneşte içilen bir çay,
Çocukla geçirilen bir sabah,
Sevdiklerine zaman ayırmak,
Ve bazen de hiçbir şey yapmadan durabilmek…
Ne zaman bu kadar hızlandık?
Ne zaman “yaşamak” fiilini sadece emekliliğe erteledik?
Evet, döviz kuru artabilir.
Evet, ev fiyatları uçabilir.
Ama bir gün geliyor ve doktor “geç kalmışız” diyor.
Bir gün geliyor, çocuklarımız büyümüş, biz onların çocukluğunu fark etmemişiz.
Bir gün geliyor, o çok beklenen emeklilik gelmiş ama bel fıtığına, göz kaybına, yalnızlığa denk gelmiş.
Elbette geleceği düşünmek zorundayız; hele bu belirsizlik ortamında. Ama bir gözümüz mutlaka bugünde olmalı.
Çünkü ne yatırım fonları ne metrekare fiyatları, yaşanmamış bir hayatın telafisi olamaz.
Bunun için şunları sormak gerek kendimize:
•Bu ay döviz hesabım arttı ama kaç kez güldüm?
•Yeni bir ev planlıyorum ama en son ne zaman sahilde yürüdüm?
•İşim büyüyor ama babamla ne zamandır çay içmedim?
•Gelecek için yaşıyorum ama bugünü yaşadım mı?
Para biriktir.
Ev al.
İş kur.
Ama kendini erteleme.
Çünkü hayatın kendisi bir yatırımdır. Ve bazı yatırımların getirisi zamanla değil, anlamla ölçülür.
Meyveleri görmek mi istiyorsun?
O zaman sadece ağacı dikme.
O ağacın altında biraz da otur.
Gölgesinde uyu.
Ve bazen de meyveyi o an koparıp ye.
Yarın çok geç olabilir.
Ama bugün hâlâ elimizde.
5 Aralık 2025 - “Bir Ömür Çeşme”: Nuri Ertan ile Ege’nin Hafızasına Yolculuk
4 Aralık 2025 - İran Neden Van’da Başkonsolosluk Açmak İstiyor?
3 Aralık 2025 - Saman Alevi Gibi Parlayan Programlar ve Türkiye’nin Gerçek İhtiyacı
2 Aralık 2025 - Kırmızı Çizgi Çekmek: Sessiz Olgunluğun En Güçlü Hâli
1 Aralık 2025 - Yeni Bir Korku Çağı: Savunma Sanayinde Patlayan Sipariş Defterleri ve Türkiye