Panaroma'nın Temmuz anketinde CHP yeniden 1,5 puan öne geçti, geçen ay AKP öndeydi. İşte bu durum Türk siyasetinin "Yeni normal"i. Artık bir büyük parti yok, iki büyük parti var. AKP'nin "Türkiye'nin en büyük partisiyim" kibirini bırakması lazım.
Türkiye’nin bazı kamuoyu araştırma şirketleri geleneksel olarak ağustos ayında sahaya çıkıp araştırma yapmıyor.
Dolayısıyla bu yazın son anketi temmuz araştırmasının sonuçları oluyor.
İlgiyle izlediğim araştırma şirketlerinden biri PANORAMA…
Şirketin Temmuz ayında sahaya çıkan elemanlarından gelen sonuçlar dün tamamlandı ve abonelerine gönderildi.
Anketin ayrıntılarına girmeyeceğim.
Ama herkesin in çok merak ettiği sonuçtan başlayayım.
Aynı kuruluşun Haziran ayı sonuçlarında CHP ile AKP başa baş görünüyordu. Hatta AKP yarım puan kadar öne bile geçmişti.
Bu ayki sonuçlarda CHP yine öne geçmiş.
Şu an için CHP, AKP’nin 1.5 puan üzerinde görünüyor.
Dün şirketin Araştırma Direktörü Osman Sert’le konuştum.
Bu sonuçları nasıl yorumladığını sordum.
Çok ilginç bir analiz yaptı:
“Temmuz ayı anketinin bizim açımızdan en çarpıcı sonucu şu:
Türkiye’nin Yeni Normal’i artık bu…”
Eminim siz de merak ettiniz nedir bu Yeni Normal denen şey diye…
“Bu ayki anket sonucu bize şunu gösterdi. Bugün itibariyle Türkiye siyasetinin genel tablosu şekillendi.
Siyasi yelpazenin en üstünde iki büyük parti var.
CHP ve AKP…
Yine bugün itibariyle CHP yüzde 30 bandına yerleşmiş durumda.
AKP de yüzde 28 bandında istikrar kazanıyor.”
Peki CHP birinci parti olarak konumunu sabitledi mi?
“Şu an için şunu söyleyebiliriz. CHP 31 Mart’taki başarısını ve performansınızı konsolide etti. Çünkü o günden bu yana ve özellikle de birincilik durumunu sürdürüyor.”
Peki bu ne ölçüde kalıcı?
“Hala yüksek bir kararsız oy oranı var. Kararsızlar arasında geçmişte AKP’ye oy verenler 6 puan, CHP’ye oy verenler ise 2 puan görünüyor. Bu AKP oylarının eski partilerine mi döneceği, yoksa sandığa mı gitmeyeceğine bağlı olarak birincilik ve ikincilik sırası değişebilir.”
Ancak görünen o ki, Türkiye’nin yeni normali artık yüzde 30 civarında konsolide olmuş iki büyük parti.
Bu durum tabii ki CHP açısından yukarı, AKP açısından ise geriye doğru bir gidiş anlamına geliyor.
Yani AKP’nin artık “CHP’ye “Beyaz Türk partisi,” “Bir avuç azınlık Laikçi” kibriyle bakma imkanı kalmadı.
Bu da 23 yıldan beri iktidarda bulunmanın verdiği duygusu yavaş yavaş devletin sahibi kibrine dönüşen AKP için artık daha mütevazı bir ruh haline bürünme zamanının geldiğini gösteriyor.
Bence AKP komisyonda “Nitelikli oy” prensibini kabul ederek bunun ilk adımını attı.
Bu AKP açısından bir zaaf değil, tam aksine gerçekçiliğe dönüş olarak kabul edilmeli.
Yoksa orada AKP’nin 21, CHP’nin 10 üyesi olacaktı ama bu parlamentonun şu anki halk sosyolojisini yansıtan bir fotoğraf olmayacaktı.
Yaz mevsiminin son anketinde artık istikrar kazanmaya başlayan başka sonuçlar da var.
(*) Maliye ve Hazine Bakanı hep iyimser demeçler veriyor ama, bunun halk nezdinde karşılığı yok.
Ankete göre halkın yüzde 80’i önümüzdeki dönemde harcama yapma eğiliminde değil.
Ekonominin daha kötüye gideceğine inanç iyileşeceğine dair inancın çok çok üstünde.
(*) Artık yerleşmeye hatta kesinleşmeye başlayan bir başka eğilim de şu.
“Ülkenin en büyük sorunu ne” sorusuna verilen cevaplarda 19 Mart’tan sonra “Adalet” diyenler ikinci sıraya çıkmıştı.
Adalete güvensizlik artık Türk halkının en büyük ikinci sorunu haline geldi.
19 Mart operasyonu ve seçilmiş belediye başkanlarına gazetecilere, sanatçılara, aydınlara karşı yürütülen yargı operasyonları adalete olan güvensizliği zirveye doğru taşıyor.
Üç aydır yükselen bir grafiği var bu eğilimin.
Bir ülke için üzerinde çok dikkat ve kaygıyla düşünülmesi gereken bir “Yeni Normal” bu.
(*) 19 Mart’ta başlayan operasyonların hukuki değil siyasal inancı beşinci ayın sonunda hala yüzde 60 civarında duruyor.
Ama bana göre “Yeni Normal’in ” bize anlattığı asıl yeni sosyoloji şu:
Türkiye’yi artık bugünkü güçlendirilmiş başkanlık sistemi ile yönetmek çok zorlaştı.
Çünkü oy dağılımındaki somut durum yüzde 51’le iktidara gelmiş bir kişinin Çin Komünist Partisi Genel Başkanında bulunmayan tek adam yetkileriyle yönetme hakkı verilse de yönetebilmesini imkansızlaştırıyor.
Çünkü bugün itibariyle dünyada hiçbir ülkede, hatta BAAS yönetimlerinde bile hesap vermeden bu kadar büyük yetki kullanımı söz konusu değil.
Ülkenin bütün kararlarının bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırılması 31 Mart sonrası ve özellikle de 19 Mart sonrası Türkiye’sinin realitesine uymuyor.
Bir adım daha ileri gidip şunu bile söyleyebilirim.
19 Mart itibariyle Türkiye’de Güçlendirilmiş Başkanlık Hükümeti sistemi fiilen imkansız bir yola girmiştir.
Bu rejimin 19 Mart operasyonu ve PKK’nın silah bırakması sürecini o eski yetkilerle yönetebilmesi artık çok zordur.
Biliyorum bu söylediklerim bazılarına çok ters gelecektir.
Çünkü çoğumuzda “Güçlendirilmiş Başkanlık sisteminin daha da güçlendiği” gibi bir izlenim var.
Hayır öyle değil.
Bu rejim “Devleti” yönetiyor.
Ama artık “Milleti yönetme” gücünü kaybediyor.
Yargı zorlamaları devam ettikçe bu süreç daha da hızlanacak.
Rejimin daha da sertleşerek, yargıyı daha da zorlayarak iktidarını korumaya çalışması mümkün.
Ama AKP bilmeli ki partiyi kurtaracak olan şey sertleşme, yargıyı zorlama, devleti ceberrutlaştırmak değil…
Tam aksine adaleti geri geri getirmek ve demokratikleşme.
Umarım komisyonun AKP’li üyeleri Türkiye’nin bu Yeni Normal’ini dikkate alarak çalışır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan için de siyasette en iyi “Exit,” “Çıkış” yolu budur.
Tabii gerisinde güzel bir imaj bırakmak istiyorsa…
5 Aralık 2025 - 19 Mart Silivri’sinden ilk kitap: En gözde iki şair kim?
4 Aralık 2025 - Silivri’ye giden ‘Cumhurbaşkanlığı’ antetli sürpriz ‘Üzgünüm’ mektubu
3 Aralık 2025 - İki başkanın yan yana sevinç sahnesi ve Fener stadında bir açılış devrimi
2 Aralık 2025 - Bugünlerde gece yolda dev bir tavşana rastlarsanız bilin ki gemi su alıyor
30 Kasım 2025 - Beş işaret: Bu yılbaşı İzmir ve Ege’de ilginç bir şeyler oluyor