İstanbul bu hafta sonu çok çarpıcı isimlerin katılacağı bir uluslararası toplantıya ev sahipliği yapacak, popüler kültürün dünya çapında önemli isimleri "gerçek" kavramını tartışacak. Ama tam bu tartışma öncesi kendi gerçeğimiz, çoğu sanatçı 19 kişiyi toplu halde gözaltına aldık.
Bana göre dünyanın en güzel dergilerinden biri Vanity Fair’dir…
O dergiyi 24 yıl boyunca yöneten Graydon Carter da en beğendiğim üç genel yayın yönetmeninden biridir.
Onunla ortak bir yönümüz var.
İkimiz de çizgi roman kahramanı “Bugs Bunny” hayranıyız.
Yani çizgi roman aleminin en arıza tavşanı…
Dün önüme aynı saatlerde gelen iki haberi okurken aklımda işte böyle bir tavşan vardı.
Dünyanın en pahalı tavşanı…
17 Eylül 2025 günü, Londra’da “Pauline Karpidas; The London Collection Auction” adlı bir müzayede yapıldı.
Bu müzayedede “Poodle” adlı bir eser de satışa çıkarıldı.
Başlangıçta 1.5 milyon İngiliz Poundu fiyatla satışa çıkarılan eser 2.3 milyon Pounda satıldı.
Amerikalı çağdaş sanatçı Jeff Koons’un eseriydi bu.
Neo-Pop Art akımının öncü sanatçılarından biri…
Dünyada eseri, daha hayattayken en pahalıya satılan sanatçı ünvanı onda.
“Rabbit” yani “Tavşan” adlı eser, 2019 yılında 91 milyon dolara satılmıştı.
“Rabbit” çocuk oyuncağına benzeyen, paslanmaz çelikten yapılmış bir balon tavşan.
Masumiyet’i anlatan bir eser.
İşte bu eserin, yani dünyada yaşayan en pahalı eseri yapan sanatçı Jeff Koons, bu Cumartesi İstanbul’da bir panelde konuşacak.
Alphan Eşeli ve Demet Müftüoğlu Eşeli’nin 15’inci yılına giren “İstanbul 74” etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen “İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali” bu Cumartesi başlıyor.
Türkiye’nin en başarılı küresel organizasyonlarından biridir.
Geçmişte kimler geldi kimler.
Dün çoğu sanatçı 19 kişi evlerinden alınıp Polise götürülürken önümde işte bu festivalin programı duruyordu.
Nedense o an gözümün önüne çocukluk yıllarımda işittiğim bir kavram geldi:
“Toplu komünist tevkifatı…”
Ama aynı anda bir başka duygu içindeydim.
İki Türk’ün böylesine bir festivali düzenlemesine, bu insanları İstanbul’da bir araya getirebilmesine şaşkınlıkla bakıyordum.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bir yandan ülkemde böylesine önemli ve ilginç isimlerin bir araya gelmesinden dolayı keyiflenirken bir yandan da kendi sanatçılarımızın 1940’lı yıllardaki “Toplu komünist tevkifat” görüntülerini hatırlatan biçimde ifadeye götürülmelerinin verdiği hüzünü ve karamsarlığı yaşadım.
İçimden “İnşallah hepsi bu büyük uluslararası toplantının başlayacağı Cuma gününden önce bırakılır da onun gölgesi toplantının üzerine düşmez” diye düşündüm.
Allahtan öyle oldu ve bırakıldılar.
Demek ki savcılar arasında da benim gibi düşünenler varmış diye avundum.
Bunu öğrenince daha rahatlıkla asıl konuma geçebilirim dedim
Önce şunu söyleyeyim.
Özel şirketler kolları sıvadı.
Mesela gelecek konuklar için Audi 25 gıcır gıcır araba tahsis etti.
Bu, neredeyse Cannes Film Festivalinde Renault veya Mercedes’in tahsis ettiği araba sayısı gibi.
Bir kısım misafirlerin uçak yolculuğunu TGA (Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı) sağladı.
Ağırlama işinin bir bölümünü Muzaffer Yıldırım’ın Stay Otelleri yüklendi.
Yani tam anlamıyla bir Türkiye işi oldu.

Şimdi geleyim asıl anlatmak istediğim şeye.
Önce bu büyük uluslararası buluşmanın ana konusunu söyleyeyim…
Türkiye açısından da dünya açısından da çok önemli bir konu:
“Gerçek, gerçekten nedir?”
Çağımız gerçeğin ortadan kalktığı kaotik bir dönemden geçiyor.
Popülist ve otoriter rejimler bütün dünyada “Gerçek” kavramını altüst etti.
Ülkemizde de “Fahrettin Altun hakikatı” gibi bir kavram çıktı.
Tek elden orkestra edilen bir medya ordusu…
Fotoğrafı ise A330 uçağının içindeki tablo.
Tabii sadece bizde değil. ABD’de yeni bir “Trump gerçeği” var.
İşte dünyanın her tarafından gelen sanatçılar, düşünce insanları, yazarlar, sinemacılar bu “Yeni gerçek” kavramını tartışacak.
En pahalı tavşanın sanatçısı da “Gerçek” üzerine konuşacak.

Açılış 10 Ekim günü yapılacak.
İlk oturum ise 11 Ekim Cumartesi günü.
İlk paneldeki ilk konuşmayı dünyanın en pahalı tavşanının sanatçısı Jeff Koons yapacak.
Konusu şu:
“Algoritma sonrasında sanat: Yüzey, Semboller ve Gerçek…”
Gerçeği artık sadece “Devlet”, “İktidar” ve onun aparatları değil, aynı zamanda “Algoritmalar” da belirliyor.
Benim mutlaka dinlemek istediğim bir sanatçı daha var aynı oturumda.
Stefan Sagmeister…
Rock’n Roll’un kült bazı albümlerinin kapağını tasarlayan sanatçı.
Mesela Rolling Stones’un “Bridges to Babylon” albümünün kapağı.
Lou Reed’in “Set The Twilight Reeling”, Talking Heads’in “Once In A Lifetime”, David Byrne’ün “Everything That Happens” albümleri…
Konusu;
“Albüm kapaklarından algoritmaya; Gerçeği Tasarımlamak…”

Aynı oturumda Lou Doillon var.
Fransa’da çok iyi bilinen bir şarkıcı, model, oyuncu ve şarkı yazarı.
Jane Birkin’in kızı.
İlk albümü “Places” Fransa’da altın plak aldı.
“Where To Start” şarkısını sevmiştim.
Onun konuşma konusu da ilginç:
“Şarkı ve sessizlik arasında; Performansın kırılgan gerçeği…”

Ama bu toplantının gençler açısından süper starı bir Hip hopçu olacak.
Kid Cudi…
Amerikan Hip Hop müziğinin entelektüel temsilcisi.
Şarkılarında bu çağın iç çatışmalarını, depresyonu, anksiyeteyi anlatıyor.
Travis Scott, Post Malone, Kanye West, Drake gibi hip hopun zirvesindeki isimleri etkileyen bir sanatçı…
İki Grammy ödülü var.
“Pursuit Of Hapiness” adlı şarkısı sadece Spotify’da 1 milyara yakın dinlenmiş.
Aynı şarkının bir farklı mix’i de 695 milyon kere dinlenmiş.
Mega bir sanatçı yani…
Onun konusu ise şu:
“Kelimelerle hayal kurmak…”
Çok ilgimi çekti.
Bir son dakika bilgisi.
Kid Cudi’nin konuşmasına genç kesimden çok büyük talep olunca toplantı yeri değiştirilmiş ve daha büyük bir oditoryuma alınmış.

Konuşmacılar arasında bir de Türk sanatçı var.
Gaye Su Akyol…
Konusu çok ilginç:
“Gerçek tutarlı fantezidir…”
Tabi kii, muhtemelen sizlerin de aklına J.R.R Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi”nde anlatılan evren geldi.
Tutarlı fantezi…
Onu da ilgiyle izleyeceğim…
Çok ilginç başka konular da var.
Ayrıca davetliler arasında çok önemli sanat dergileri yöneticileri, sanatçılar ve tasarımcılar gördüm.
İşte böyle Türkiye’ye gurur getirecek, sanat dünyasının gözlerini Türkiye’ye çevirecek bir programa bakıyordum ki;
Televizyon ekranında jandarma operasyonunda “Gözaltı olmayan gözaltına” götürülen sanatçıları seyretmeye başladım.
Hepsi tanıdığım, tanıdığınız insanlar.
Dün bazı muhalif ve solcu gazetecilerin konuşmalarında bir şeye takıldım.
Bu olayı bir magazin konusu gibi görüyorlardı.
Beyler bu insanlar sanatçı…
Gerçek sanatçı…
Siz hiç Demet Evgar filmi seyrettiniz mi…
Öteki sanatçıların çoğu Türkiye’nin dış dünyadaki yüzleri ve çok iyi sinema ve dizi sanatçısı her biri…
Lütfen bu lugatınızı biraz değiştirin.
Bu bir magazin olayı değil.
Eminim gelen sanatçıların en azından bir bölümü o Türk sanatçıları dünyanın her yerinde gösterilen Türk dizilerinden tanıyorlar.
O Türk sanatçılarına bakıyorum. Bazılarını şahsen tanıyorum.
Mesela Ziynet Sali…
Hayatında ağzına sigara koymamış bir kız.
Kızım dizi sektöründe olduğu için ondan dinliyorum bazılarının hikayelerini.
Bazıları çok disiplinli sanatçılar. Akşamları saat 18’den itibaren ağızlarına tek lokma koymayan, ertesi gün erkenden başlayan sete yetişmek için erken yatanlar var.
Dizi sektöründe küçük bir araştırma yapıyorum…
En az 5-6 dizinin çekim seti dağılmıştır.
Bu insanlar Türkiye’ye milyonlarca dolar döviz getiren sanatçılar.
Bir de gelen sanatçılara bakıyorum.
Hemen hepsi demokrasi ile yönetilen özgürlük ülkelerinden.
İstanbul’un böylesine gurur verici bir sanat buluşmasına hazırlandığı hafta 4 gün önce böyle görüntülere gerek var mıydı…
Sonra oturup kendi kendime sordum.
Vatanseverlik nedir?
Sadece bayrağa selam durmak mı…
Sadece “Mavi vatan” sloganları atmak mı…
İnsanın ülkesinin itibarını korumaya çalışmak da vatanseverlik değil midir…
Galiba hoyratlık artık bir güç gösterisi olarak algılanıyor.
Devletin gücünün sevgiyle, itibarla gösterilmesinin daha etkili olabileceğini nedense düşünmüyoruz artık.
Oysa devletlerin bir de “Soft Power”ı, yani “Yumuşak Gücü” var.
Türkiye’nin Yumuşak Gücü, dün işte böyle sabah evlerinden alınan sanatçıların oynadığı diziler, söyledikleri şarkılar.
Acaba devleti temsil ettiğini düşünen insanlar bir gün şunu öğrenebilecek mi?
Gücünü sanatçısına hoyratlıkla gösteren bir devlet güçlü değildir…
Herhalde devlet içinde de hala benim bu kaygılarımı paylaşan insanlar olmalı ki, akşam saatlerinde bütün sanatçılar bırakıldı.
Şuna emin olalım…
Silivri’deki bütün siyasi ve düşünce tutukluları, mahkumları serbest bırakıldığında Türk devlet çok daha güçlü olacaktır.
Ve İstanbul dünyanın en büyük cazibe merkezlerinden biri haline gelecek, böyle harika toplantıları izleyeceğiz.
Ve gelen sanatçılar da “Gerçekler” üzerinde daha rahat konuşacaklar.
5 Aralık 2025 - 19 Mart Silivri’sinden ilk kitap: En gözde iki şair kim?
4 Aralık 2025 - Silivri’ye giden ‘Cumhurbaşkanlığı’ antetli sürpriz ‘Üzgünüm’ mektubu
3 Aralık 2025 - İki başkanın yan yana sevinç sahnesi ve Fener stadında bir açılış devrimi
2 Aralık 2025 - Bugünlerde gece yolda dev bir tavşana rastlarsanız bilin ki gemi su alıyor
30 Kasım 2025 - Beş işaret: Bu yılbaşı İzmir ve Ege’de ilginç bir şeyler oluyor