Artık kimse eski benine dönmek istemiyor.
Bir şeyler değişti, sessizce ama köklü biçimde.
Ruhlar yoruldu, kalpler kabuk bağladı, zihinler hızdan, gürültüden, beklentiden bıktı.
Ve herkes kendi içinde küçük bir reform başlattı.
Adı konmamış bir devrim bu.
Bağırmadan, yıkmadan, gösterişsiz bir değişim.
Eskiden dış dünyayı düzeltmeye çalışırdık.
İlişkileri, işleri, şehirleri, evleri.
Şimdi herkes içeriyi onarmaya çalışıyor.
Yoga, terapi, meditasyon, sessizlik kampları…
Her biri aslında aynı çağrının yankısı.
Kendine dön, sadeleş, dur.
Ama ruhun reformu kolay olmuyor.
Çünkü önce yalanlarını görüyorsun.
Kendine söylediğin bahaneleri, sakladığın yüzleri.
Gerçek reform, tam da o an başlıyor.
Bir acı eşliğinde, bir farkındalık sarsıntısıyla.
Bu reformun lideri yok.
Vaat ettiği ödül de yok.
Ne statüyle ne kazançla ölçülüyor.
Ama bir insanın sessizce iyileşmesi,
bir toplumun gürültülü devrimlerinden daha etkili olabiliyor.
Çünkü iyileşen bir ruh, kırmadan sevebilmeyi öğreniyor.
Ve belki de dünya, tam da böyle düzeliyor.
Birinin kalbinde başlayan küçük bir değişimle.
Artık moda markalar değil, iç huzur koleksiyonları.
Artık en büyük statü sembolü, sakin kalabilmek.
Artık zenginlik, vicdan rahatlığıyla ölçülüyor.
Ruhun sessiz reformu, çağımızın en sessiz ama en güçlü hareketi.
Görünmez ama hissedilir.
Adını koymaz ama hayatı değiştirir.
Ve sonunda hepimize aynı gerçeği hatırlatır.
İyileşmek bir lüks değil, bir zorunluluk.