Bir zamanlar hanutçuluk turistik çarşılarda, sahil kasabalarında, yaz otellerinde görülürdü.
Otelin kapısında duran biri tanıdığı dükkâna müşteri yönlendirir, alışveriş yapılınca küçük bir pay alırdı.
Bir tür mahalle dayanışmasıydı, kimse yadırgamazdı.
Şimdi ise aynı sistem Nişantaşı’ndan Bodrum’a, güzellik merkezlerinden butiklere kadar her yerde karşımıza çıkıyor.
Otelin resepsiyon görevlisi tanıdığı butiğe turist gönderiyor, satış olursa payını alıyor.
Tekstilci kendi müşterisini başka bir markaya yönlendiriyor, oradan komisyon alıyor.
Kuaför cilt bakım merkezine, merkez başka bir kliniğe müşteri paslıyor, herkes birbirine görünmez iplerle bağlı.
Artık hanutçuluk sadece turistik bir alışkanlık değil, sektörler arası ortak bir düzen.
Hiç kimse bu işten rahatsız da değil.
Çünkü sistem öyle kurulmuş ki herkes kazanıyor.
Otel memnun çünkü misafirine özel bir hizmet sunmuş gibi oluyor.
Butik sahibi memnun çünkü satış yapıyor.
Aradaki kişi memnun çünkü emeğinin karşılığını alıyor.
Kimse kimseye “neden pay istedin” demiyor, herkesin beklentisi ortada.
Eskiden biri bir yere müşteri gönderince “ne güzel jest yaptı” denirdi.
Şimdi aynı şey için “kaç aldı acaba” diye soruluyor.
Ama kimse bu durumu kötü niyetle karşılamıyor artık.
Çünkü herkes biliyor ki hiçbir jest karşılıksız değil.
Dostluklar, ilişkiler, yönlendirmeler bile ekonomik bir çerçeveye oturdu.
Nişantaşı’ndaki butiğe uğrayan turist aslında bir resepsiyonistin ağıyla oraya geliyor.
O butiğin satışları bir otel masasından, bir WhatsApp mesajından, bir kahve sohbetinden akıyor.
Kimi zaman bu görünmez ağ bir şehrin nabzını tutuyor.
Kim kime yönlendiriyor, kim kimin müşterisini nereye taşıyor, hepsi sessiz ama çok sistemli bir denge içinde yürüyor.
Eskiden “iş paslamak” bir nezaket göstergesiydi, şimdi profesyonel bir alışveriş.
Kimi bunu ticari buluyor, kimi doğal karşılıyor ama sonuç aynı.
Kimse kimseye bila bedel bir şey yapmıyor.
Herkes emeğini, çevresini, bağlantısını bir değer haline getirmiş durumda.
Biri bilgiyle kazanıyor, biri insan ilişkisiyle, biri sadece doğru zamanda doğru kişiyi tanıyarak.
Bu yeni sistemin ilginç tarafı şu: Hanutçu artık kötü adam değil, aksine sektörü birbirine bağlayan gizli aracı.
O olmadan bilgi akmıyor, müşteri dolaşmıyor, bağlantılar kurulamıyor.
Bir nevi görünmez ekonominin arkasındaki sessiz güç haline geldi
Ve herkes bu oyunun kuralını biliyor.
Alan memnun, veren memnun.
Kimse kandırılmış hissetmiyor.
Herkes “herkes bir şekilde kazanıyor” fikrine alıştı.
Belki de hanutçuluk bu çağın en samimi gerçeği haline geldi.
Herkesin emeği bir biçimde diğerine karışıyor.
Kimse jest yapmıyor ama herkes sistemin jestini yaşıyor.
Ve sonunda ortaya çıkan şey, modern dünyanın yeni yüzü.
Birbirine bağlı çıkarların düzeni ama içinde tuhaf bir denge.
Ne kimse mağdur ne kimse masum.
Sadece hayat, herkesin bir yerinden kazandığı bir alışveriş gibi akıp gidiyor.
Artık jestin bile bir fiyatı var ama önemli olan oyunu nezaketle oynamak.