BOLU'DA BİR HAFTA BOYUNCA YAPILAN TRAFİK DENETİMLERİNDE, 2 BİN 224 ARAÇ VE SÜRÜCÜYE 6 MİLYON 859 BİN 44 LİRA İDARİ PARA CEZASI KESİLDİ, 166 ARAÇ İSE TRAFİKTEN MEN EDİLDİ. (ARŞİV) (EMRAH SAĞIT/BOLU-İHA) Kurallarla sorunlu bir ilişkim var. Benim müdahil olmadığım kurallara uymakta zorluk çekiyorum, bilinç altında direniyorum.
Hayatımı kolaylaştırmayan, açık bir mantığı ya da pratik bir amacı olmayan; daha çok düzenlemekten ziyade kısıtlamak için var olan kurallara karşı içgüdüsel olarak mesafeli duruyorum. Çoğu zaman sorguluyorum, kimi zaman da görmezden geliyorum.
Büyük ihtimalle bu konuda yalnız değilim. İnsanların önemli bir kısmı kurallara inandığı için değil, karşı gelmenin maliyeti yüksek olduğu için uyuyor.
Farklı ülkelerde yaşayıp çalıştıkça vardığım sonuç netleşiyor:
Kurallar, insanın kendi kendini denetleyemediği noktada devreye giriyor.
Herkesin güçlü bir iç ahlaki pusulayla hareket ettiği bir dünyada kurallara belki ihtiyaç olmazdı. Ama gerçek hayat daha karmaşık. İnsan sınırları zorluyor, esnetiyor, yeniden yorumluyor. Toplumlar da tam bu nedenle, bireysel disiplinin yetmediği yerde düzeni kurallarla sağlamaya çalışıyor.
İnsanların kurallara tepki göstermesinin nedeni çoğu zaman kuralın varlığı olmuyor; eşitsiz uygulanması oluyor.
Bir kural birine uygulanırken diğerine sessizce göz yumuluyorsa, burada sadece sinir bozucu bir durum oluşmuyor. Kurala uyan kişi kendini kandırılmış hissediyor. O anda toplumsal sözleşme sessizce aşınıyor. Güven zedeleniyor, öfke yerini umursamazlığa bırakıyor ve uyum, alaycı bir mesafeye dönüşüyor.
İnsanlar aptal yerine konduklarını düşündükleri anda, sisteme saygı duymayı bırakıyor. Düzensizlik de genellikle böyle başlıyor: gürültülü bir isyanla değil, sessiz bir kopuşla.
Tecrübe bana şunu gösteriyor:
Bir kural ancak herkes için geçerli olduğunda ve yaptırımla desteklendiğinde işliyor.
Yaptırımı olmayan kural, iyi niyetli bir temenniden ibaret kalıyor.
“Kurallar çiğnenmek içindir” anlayışının yaygın olduğu toplumlarda kısa vadede bir ferahlık hissi oluşuyor. Daha az engel, daha fazla alan varmış gibi geliyor. Ama orta vadede sonuç değişmiyor: karmaşa, verimsizlik ve ardından çürüme başlıyor.
Bu yaklaşım adaleti değil, kurnazlığı ödüllendiriyor. Kuralları aşabilen kazanıyor, uyan kendini enayi gibi hissediyor. Sistem de zamanla içten içe boşalıyor.
Düzen ise insanların kuralları sevmesinden değil, adil bulmasından doğuyor.
Almanya örneği bu durumu net biçimde gösteriyor. Yaklaşık beş milyon Türk orada yaşıyor. Türkiye’de kırmızı ışıkta geçebilen biri, Almanya’da bunu aklından bile geçirmiyor. Türkiye’de işe geç kalan biri, Almanya’da sabah dokuzda masasının başında oluyor.
Bunun nedeni insanların Almanya’da bir anda daha ahlaklı hale gelmesi değil. Sebep son derece açık:
Sonuçları var.
İngiltere’de de benzer bir tablo var. Kasada çalışan birine patron “Sana güveniyorum” diyor. Ama kasanın etrafı kameralarla çevrili. Mesaj net:
“Güven var, ama denetim de var.”
Bu noktada düzgün davranmak bir erdem olmaktan çok, rasyonel bir tercih haline geliyor.
Bunu birebir yaşıyorum. Paris’te diplomatken diplomatik plakayla araç kullanıyorum. Trafik ihlalleri çoğu zaman cezaya dönüşmüyor; dönüşse bile uygulanmıyor. Bir tür dokunulmazlık hissi oluşuyor.
Londra’ya taşındığımda aynı gevşekliği sürdürüyorum. Kısa süre içinde cezalar gelmeye başlıyor. Ne itiraz imkânı var ne istisna. Sistem katı ama son derece etkili çalışıyor.
Başta direniyorum. Alışkanlık kolay değişmiyor. Ama maliyet hissedilir hale geldikçe davranış da değişiyor. Bir anda daha disiplinli olduğum için değil; kurallara uymamanın artık somut bir bedeli olduğu için.
Burada önemli bir nokta var: Kuralların kendisi de mantıklı olmak zorunda. Keyfi, kötü tasarlanmış ya da sadece sembolik kurallar düzen üretmiyor; kaçak davranış üretiyor. İnsanlar bir kuralda adalet ve anlam göremediklerinde, sistemin meşruiyetini sorgulamaya başlıyor.
İnsanlar makul buldukları kurallara uymakta zorlanmıyor. Tepki, seçici ve tutarsız uygulamaya geliyor.
Rahatsız edici gerçek şu:
İnsanlar her zaman vicdanları sayesinde medeni kalmıyor.
Çoğu zaman davranışı hizaya sokan şey, yapı ve yaptırımın kesinliği oluyor.
Kurallar özgürlüğü boğmak için değil, sınırları tanımlamak için var. Ama bunu ancak istisnasız uygulandıklarında başarabiliyorlar.
Aksi hâlde düzen üretmiyorlar.
Kaos üretiyorlar.
Bu bir ahlak dersi değil.
Bu, hâlâ yaşanmakta olan bir hayat gözlemi.
30 Aralık 2025 - Kurallar Ancak Bedeli Olduğunda İşliyor
29 Aralık 2025 - Brigitte Bardot: Güzelliğiyle Değil, Vazgeçişiyle Efsane Kalan Kadın
28 Aralık 2025 - Ege ve Doğu Akdeniz’de Sessiz, Akıllı Ama Caydırıcı Karşılık Şart
27 Aralık 2025 - Başkasının Değeri, Sizin Değeriniz Olmayabilir
25 Aralık 2025 - Haklılık Yetmiyor: Sessiz ve Etkili Caydırıcılık Şart