Oxford: Yeşil enerji 5 yılda AB’de Rus gazının yerini alabilir
10'ca Bilim Arasında'da bu hafta, Çin'in gizemli uzay cisimleri, kör örümceklerin ışığı farketse bile arkalarını dönmesi, Apple'ın saat satışlarını durdurmak zorunda kalması, enerji depolamada yeni yöntemler, yapay zekanın antibiyotik bulması var.
“10’ca bilim arasından” bültenine bu hafta yıldız savaşlarıyla, Çin ve ABD’nin gizemli uçak rekabetiyle başlıyoruz. Bir yanda ABD’nin bir türlü kalkış yapamayan X-37b’si, diğer yanda Çin’in 2020’den bu yana üçüncü kez kalkış yapan yeniden kullanılabilir uzay uçağı Shenlong’un yörüngeye bıraktığı gizemli altı cisim… Sonra savaşımıza dünyada, mağaralarda devam ediyoruz. Bu seferki savaş örümceklerin susuzluğa karşı mücadelesi. Zira hayatta kalmak için mağaranın nemli derinliklerinde kalmaları gerekiyor. Tabii bunun için de bir fedakârlık şart: Görme yetisini yitirmek. Örümceklerin savaşının ardından kendi iklim mücadelemize dönüyoruz. Dünyada yaşamın değişen iklim koşulları nedeniyle kötüleşmesini yavaşlatmak istiyorsak fosil yakıtları bırakıp yenilenebilir enerjiye geçmemiz gerekiyor. Peki ya güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan topladığımız enerjileri nerede saklayacağız? İşte bunun çok daha pratik ve az maliyetli yolu olabilir. Dördüncü savaşımız antibiyotik direnciyle. Her yeni salgınla durum daha da ciddiye biniyor ve biz yaklaşık 36 yıldır yeni bir antibiyotik sınıfı keşfedemedik. Ta ki yapay zeka hayatımıza girene kadar. Bu haftaki beşinci savaşımız Apple ve Masimo arasında. Konu patent ihlali. Detayları okumadan önce şu soruya cevap verebilir misiniz, sizce iki şirketten hangisi savaşı kazanmış olabilir? Eğer yanıtınız Apple ise yanılıyorsunuz. Apple’ın kaybettiği bu savaş Apple Watch’ların bazı sürümlerine mal olabilir. Son olarak tartışacağımız konu bir hacker’a verilmesi gereken en büyük cezanın ne olabileceği. Zira Lapsus$ lakaplı otizmli bir hacker, Rockstar Games’in çok merak edilen GTA VI oyunundan görüntüler sızdırdığı için müebbet hastane hapsine mahkum edildi.
Çin, 14 Aralık tarihinde yeniden kullanılabilir uzay uçağı Shenlong’u Gobi Çölü’nden yörüngeye fırlattı. Bu, uzay uçağının üçüncü görevi ve amacı yeniden kullanılabilir uzay uçağı teknolojisinin uygulanabilirliğini teyit etmek ve birtakım bilimsel deneyler yapmak. Ne var ki Shenlong fırlatıldığından beri onu yakından izleyen amatör astronom Scott Tilley’ye göre uzay aracı yörüngeye ulaştığında altı gizemli cisim bıraktı. Bunların ne olduğunu bilmiyoruz ama çeşitli sinyaller yayıyor gibiler. ABD Uzay Kuvvetleri de alarm vermiş, cisimleri yakından takip ediyor. Bu arada belirtelim, esasında Çin ve ABD gizemli uçakları yörüngeye fırlatma konusunda da bir rekabete tutuştu. ABD de X-37B uzay uçağını SpaceX’in Falcon 9’uyla fırlatmaya hazırlanıyordu ama işler pek istedikleri gibi gitmedi. Tarihler verildikçe hava şartları kötüleşti, her seferinde fırlatma ertelendi. Şimdi de 28 Aralık tarihinde havalanması bekleniyor.
ABD Savunma Bakanlığı ise bu cisimlere Object A, B, C, D, E, F gibi isimler vermiş. Space.com’a konuşan Tilley, Object A ya da yakınında salınan sinyalin daha eski Çin uzay uçağı “wingman”in sinyallerini çağrıştırdığını söylüyor. Amatör astronomun analizine göre Object B ise uzay uçağının kendisi olabilir çünkü Object A ve B benzer bir yörüngede, birbirine yakın hareket ediyor. Object D ve E ise herhangi bir veri taşımadan boş sinyaller yayıyor. Yörüngeleri hesaba katıldığında A, D ve E’nin birbirlerine birkaç kez yaklaşma ihtimali var.
Bu gizemli cisimler Çin’in sicilindeki ilk gizemli cisimler sayılmaz. Geçen yıl SpaceNews, ABD Uzay Kuvvetleri’nin Shenlong’un ikinci görevinde yörüngeye bıraktığı bir cismi izlediğini bildirmişti. Benzer bir şekilde Shenlong ilk kez fırlatıldığı 2020 yılında da yörüngeye cisim bırakmıştı. Bu cisim haftalar boyu S-bandında yayın yapmıştı. Bizim yapabileceğimiz tek şey tahmin yapmak. Bu cisimler uydu da olabilir, hizmet modülleri de.
Mağara deyince aklımıza gelen canlıları saymaya kalkışsak aklımıza ilk gelenlerden biri örümcekler olur. Zira bu etoburların binden fazla türü mağaralarda yaşıyor. Leptonetelalar da bu örümcek türlerinden biri. Çoğu örümcekte sekiz göz varken Leptonetelaların en fazla altı gözü oluyor. Çoğu örümceğin avını tespit etmek için kullandığı iki ön göz onlarda zamanla ortadan kaybolmuş çünkü. Birkaç Leptonetela türünde bu göz kaybı daha ileri aşamalarda. Mağaranın daha derinlerinde yaşayan bazı Leptonetelalar sadece ışığı ayırt edebilmelerini sağlayan basit gözlere sahip, bazılarında ise bu bile yok. Çünkü zaten besin açısından yetersiz bir ortam olan mağaralarda çok enerji harcatan karmaşık bir göz yapısını korumak epey zor bir iş. Olm semenderleri ve mağara balıkları bile bu sebepten görme yetilerini kaybetmiş durumda. Yine de görmeyen bazı türler ışığı algılama yetisini korumaya devam etmiş.
Cincinnati Üniversitesi’nde eklembacaklıların görme sistemleri üzerine çalışan Elke Buschbeck, “Pek çok organizma gözleri olmadan da ışığı algılayabiliyor. Örneğin bazı kör balıkların karanlık ortamda güvende kalmak için ışıktan kaçındıkları gözlemlenmiş. Ne var ki bu mağara canlıları etraflarında ne olup bittiğini kafalarında tam olarak görselleştiremiyorlar. Ortamdaki ışık seviyelerindeki değişiklikleri algılamak ile çevremizdeki yapıyı gerçekten görebilmek arasında büyük bir fark var” diyor.
Science Advances’da yayınlanan yeni bir araştırma, mağara örümceklerinin de gözleri olmasa bile ışığı algılayabildiğini gösteriyor. Çin’in Hubei Üniversitesi’nde örümcekler üzerinde çalışan evrimsel biyolog Jie Liu ve meslektaşları, gözsüz mağara örümceklerinin ışığı algılama yeteneğine sahip olup olmadığını öğrenmek için ülkenin Yunnan-Guizhou Platosu’ndaki mağaralardan 10 Leptonetela topladı. Topladıkları örümceklerden beşi mağara ağzının yakınındaki daha aydınlık “alacakaranlık bölgesi”nde yaşarken, geri kalanı mağaranın zifiri karanlık iç taraflarındaydı. İkinci gruptaki türlerden ikisi küçülmüş göz yapılarına sahipken diğer üçünün gözleri yoktu. Araştırmacılar her bir örümceğin ışığa nasıl tepki verdiğini görmek için davranışsal test uygulamış.
Örümcekleri aydınlık ve karanlık olmak üzere ikiye ayrılmış bir kaba yerleştirmişler. Sonra da her birinin tercihinin ne yönde olduğunu izlemişler. Örümceklerin gözlerinin bozukluğundan ya da olmamasından bağımsız olarak neredeyse tamamının mağaranın girişine yakın bir yere yerleştirildiklerinde kabın karanlık tarafında kalmayı tercih ettiği görülmüş. Araştırmacılar bu davranışı gözsüz Leptonetela örümceklerinin bile ışığı algılayarak bundan kaçtıkları şeklinde yorumladı.
Ayrıca örümceklerin genetik kodları da analiz edilmiş ve gözsüz örümceklerin de ışık seviyelerindeki değişiklikleri algılamalarına yardımcı olan fotoreseptif yetiyi kodlayan genlerin neredeyse tamamını koruduğunu görmüşler. Peki ya neden ışıktan kaçmak onlar için bu kadar önemli? Araştırmacılar bunu da öğrenmek için örümceklerden birkaçını mağara girişine yerleştirmiş ve bu canlıların mağara girişindeki kurak koşullara hızla yenik düştüğü görülmüş. Yani örümceklerin her şeye rağmen ışığı algılama yetilerini korumasının sebebi, mağaranın derinlerindeki nemli ortamda bulunarak hayatta kalabilmek.
Yaklaşık iki hafta önce yenilenebilir enerji üretimini üç katına çıkarma konusunda pek çok ülke anlaşmaya vardı. Türkiye’nin her ne kadar bu anlaşmada imzası olmasa da yenilenebilir enerjiye yatırım yapma sözlerini her fırsatta veriyor. Ne var ki güneş ve rüzgardan elde edilen ve günün saatine ve hava durumuna bağlı büyük farklılıklar gösteren bu gücü depolamanın sürdürülebilir bir yolunu henüz bulamadık. Devasa batarya takımlarına güvenmek son derece maliyetli olmasının yanı sıra birtakım güvenlik risklerini de beraberinde getiriyor, üstelik lityum gibi yenilenemeyen minerallerin çıkarılmasına dayanan bu süreç çevreye de zarar veriyor. Bu enerjiyi depolamanın daha basit alternatif bir yolu olabilir.
CNN International’ın haberine göre, Antora Energy adındaki yeni bir girişim, elektriği aşırı sıcak kayalardan yapılmış kutular içinde depolamanın yollarını arıyor. Girişimin kurucusu Andrew Ponec, “İnsanlar bazen ‘Bu kulağa çok basit geliyor’ sözleriyle bize hakaret ettiğini sanıyor. Biz de diyoruz ki, ‘Amacımız zaten o'” diye anlatıyor.
Peki süreç nasıl işliyor? Fotovoltaik güneş panellerini kullanarak Güneş ışınlarını toplayan şirket, kayaları 1600 dereceye (3000 Fahrenheit) kadar ısıtıyor. Güneş enerjisini fazla fazla emmek için depolama ortamı olarak büyük kayalar seçilmiş. Bunun bir ilk olmadığını not düşelim. Eritme tesislerindeki ekipmanların içindeki sıcak kayalar zaten dünyadaki tüm lityum-iyon pil depolarının yaklaşık 10 katı kadar enerji depoluyor ve fırınlardaki kalan ısıyı topluyor. Ponec, “Bu fırınlarda olmayan en kritik şey ısıyı dışarı atmanın bir yolu. Sistemin derinliklerinden gelen ışığın dışarı çıkmasını sağlayacak bazı boşluklar, ışığın istendiği zaman dışarı çıkmasını sağlayacak yalıtımlı kapılar ekledik” diyor. Şirketin amacı bu ışığı daha sonra buhar ve elektriğe dönüştürmek. Enerjinin bir kısmı çimento ve çelik üretiminde diğer ekipmanları ısıtmak için de kullanılabilir.
Antora, enerjiyi kayalarda depolamak isteyen birkaç girişimden sadece biri. Fikrin gerçekten tutup tutmayacağını, artan enerji taleplerimizi karşılayıp karşılamayacağını zaman gösterecek. Olur da işe yarar bir çözüm olursa yenilenebilir enerji önündeki engellerden biri kalkmış olacak.
Antibiyotik direnci, sağlığımız açısından en büyük düşmanlarımız arasında yer alıyor. 2019 yılında tahmini 1.27 milyon insan sırf bu direnç yüzünden hayatını kaybetmiş, yaklaşık 5 milyon kişinin ölümüne ise doğrudan olmasa da dolaylı yoldan etki etmiş. Covid-19 salgını sırasında bu sorun çok daha ciddileşti ama onlarca yıldır yeni bir antibiyotik sınıfı keşfedilememişti. Şimdiyse araştırmacılar yeni bir antibiyotik sınıfı keşfetmek için yapay zekadan faydalanmış. M.I.T’nin ve Harvard Üniversitesi’nin ortak Broad Enstitüsü’nden James Collins’in laboratuvarı, milyonlarca bileşiği antibiyotik etkisi açısından taramak için derin öğrenme dediğimiz bir yapay zeka türü kullandı. Taramalar sonucu 283 bileşik farelerde test edildi ve metisiline dirençli, öldürülmesi en zor patojenler arasında yer alan Staphylococcus aureus (MRSA) ve vankomisine dirençli enterokoklara karşı etkili birkaç bileşik bulundu.
Bu araştırmayı önemli kılan bir diğer şey ise, kullanılan yapay zeka modelinin mantığını takip etmek ve ardındaki biyokimyayı anlamanın kolay olması. Yani model anlaşılması zor “kara kutu gibi” değildi. Scientific American, yapay zekanın yeni antibiyotik sınıfının geliştirilmesindeki önemi hakkında Pensilvanya Üniversitesi Perelman Tıp Fakültesi’nde psikiyatri bölümünde yardımcı doçent olarak çalışan ve bu alanda çalışmalar yürüyen César de la Fuente ile görüşmüş. O görüşmenin ayrıntılarını buradan okuyabilirsiniz.
Apple, hafta başında akıllı saatlerinin satışlarını perşembe gününden itibaren hem internet hem de perakende satış noktalarında durdurulacağını duyurdu. Bunun sebebi ise şirketin iki ay önce, akıllı saatlerinin nabız hızını tespit etmek için kullandığı teknolojiyle ilgili patent davasını kaybetmiş olması. Uluslararası Ticaret Komisyonu, ekim ayında aldığı bir kararla Apple Watch’ların California’daki sağlık teknolojisi üzerine odaklanan bir şirket olan Masimo’ya ait patenti ihlal ettiğine hükmetti. Masimo, Apple’ın şirketin üst düzey yöneticilerini ve pek çok çalışanını kendi safına çektiğini, sonra da bizzat Masimo üzerine patentlenmiş nabız ölçme özelliğine sahip bir saati piyasaya sürdüğünü anlatmıştı. Eğer ki Apple davadan sonraki iki ay içinde Masimo ile bu nabız ölçme teknolojisini kullanmak için bir anlaşma imzalasaydı herhangi bir sorun çıkmayacaktı. Ama Apple lisanslama görüşmelerine başlamayıp, üstüne bir de komisyonun kararına karşı çıkması için Beyaz Saray’a başvurmuş. Süre de dolduğuna göre hukuken Apple’ın satışları durdurması gerekiyor. Dolayısıyla şirket Noel’in ardından Apple Watch Series 9 ve Watch Ultra 2’nin satışını tamamen durduracak. Finansal araştırma şirketi Bernstein Research’e göre Apple Watch, şirketin yıllık 383,29 dolarlık satışının yaklaşık 20 milyar dolarını oluşturuyor. Teknoloji araştırma şirketi Counterpoint Research’e göre Apple, dünyanın en büyük akıllı saat satıcısı ve tüm akıllı saat satışlarının yaklaşık üçte birini Apple Watch oluşturuyor.
Grand Theft Auto VI, kısaca GTA VI’nın görüntülerinin sızdırılmasında büyük bir rol oynayan 18 yaşındaki hacker Lapsus$ (gerçek adı Arion Kurtaj) ömür boyu hastane hapsine çarptırıldı. Yanlış okumadınız. Lapsus$ 10 yıldır beklenen bir oyundan 90 görüntü sızdırdığı için ÖMÜR BOYU hastanede hapis tutulacak. Kararı veren İngiliz yargıç, Kurtaj’ın siber suçlar işlemeye devam etmek istediği kanaatine vararak “kamu için yüksek risk oluşturduğuna” karar vermiş.
Kurtaj ve ekibinin GTA VI’nın geliştiricisi Rockstar Games ve aralarında Uber ile Nvidia’nın da olduğu bazı şirketlere karşı siber saldırı gerçekleştirdiği ağustos ayında tespit edilmişti. Nvidia suçlamalarından kefaletle kurtulan Kurtaj, Rockstar Games’den kaçamadı. Kurtaj otizmli bir birey olduğu için mahkemedeki jüriden söz konusu gencin bu eylemleri suç kastıyla yapıp yapmadığına değil, bu işleyip işlemediğine karar vermesi istenmişti. BBC’nin haberine göre perşembe günkü duruşmada mahkemede Kurtaj’ın “gözaltındayken şiddet eylemleri gerçekleştirdiği” belirtildi.
Buna göre Kurtaj bir otelde polis koruması altında tutulmasına rağmen odadaki Amazon Fire Stick ve “yenice satın aldığı akıllı telefon, klavye ve fareyi kullanarak” Rockstar Games’e bir saldırı daha gerçekleştirmiş. Psikolojik kontrolden geçen Kurtaj’ın “mümkün olan en kısa sürede siber suçlar işlemeye geri dönme” niyetini tekrarladığı söyleniyor.