Ofiste çalışma gözden düşerken hibrit çalışmaya başvurular üç kat arttı
Bileğimizdeki akıllı saatler, bir yandan sürekli sağlık verilerimizi izlediği ve bazı durumlarda uyarıcı olduğu için çok iyi ama bir yandan da hepimizde sürekli bir sağlık endişesi yaratmıyorlar mı?
2017 yılında Beşiktaş’ın bir Şampiyonlar Ligi maçını tribünde izliyorum. Birden akıllı saatime bir bildirim geldi: “22.15 itibariyle 10 dakika boyunca aktif görünmediğiniz halde kalp atış hızınız 120 v/dk üzerine çıktı.”
Akıllı saatin belirttiği dakikalar Beşiktaş’ın gol atıp gol kaçırdığı heyecanlı dakikalardı. Saat diyordu ki sen hareketsizsin ama kalbin pır pır. Bunu Beşiktaşlılığımın bir nişanesi olarak görüp sosyal medyada gururla paylaştım tabii o dönem. Hani ‘damarımı kessen siyah beyaz akar’ söyleminin daha hakiki bir göstergesi olamazdı. 6 yıl sonra şimdi bile arada “biz böyle Beşiktaşlıyız kardeşim” anlarındaki en sağlam argümanım bu ekran görüntüsü.
Sonradan anladım ki bu bildirim işin sadece eğlenceli tarafıymış.
Birkaç yıl sonra memleketim Eskişehir’deyim. Hem şehri özlemenin vermiş olduğu telaşla hızla geziyorum hem de Eskişehir’de yaşayan annemlere yemeğe yetişmeye çalışıyorum.
Biraz dışarıda yediğim, ‘içtiğim’ şeyler, biraz da aşırı tempolu yürümeden olacak eve gelip oturduktan 10 dakika sonra aktif görünmediğim halde kalbimin hızlı attığı uyarısı yine geliyor.
Bildirimi yüksek sesle okuyunca hop annem tansiyon aletini dayıyor ve tansiyonum yüksek çıkıyor. Bir saat sonra tekrar ölçüm yine yüksek.
İstanbul’a döner dönmez check-up’a gitmek zorunda kalıyorum.
Geçtiğimiz mayıs ayının başında, işgüzar bir esnafın dükkanının önüne araba park etmesin diye neredeyse bilek hizasından gerdiği zincire takılıyorum, hooop burnum zeminle buluşuyor ve kırık nedeniyle ameliyata giden süreç başlıyor.
Olay anında yanımdaki arkadaşlarım burnumdan fışkıran kanı durdurmaya çalışırken, ben akıllı saatimden gelen neredeyse siren sesi yüksekliğinde bir sesle irkiliyor ve ‘düştüğünüz algılandı, yakınlarınıza haber verelim mi?’ tarzı bir bildirim ve geriye doğru sayan bir sayaç görüyorum.
Arama listesindeki yakınlarım telaşa düşmesin diye panikle uyarı sistemini kapatıyorum. Doğrusu siren, bu sırada çektiğim acıyı unutturan bir panik etkisi yaratıyor.
Geçen ay bir haftalık deniz tatilinin dönüşündeyim. Tatil iyi geçmiş, keyfim de yerinde sayılır. Eve dönüp uyandığım ilk sabah akıllı saatten telefona aktarılan veriler sonucu ilginç bir analizin bildirimi geliyor.
Tam tatilin başlangıç ve bitiş tarihleri işaretlenmiş ve ‘şu şu tarihler arasında, dinlenirken kalp atış hızınız ortalamanızın üzerine çıktı’ uyarısı yapıyordu. Yani özetle diyordu ki, “Ümit’cim tatilde biraz dağıttın.”
Bunu bilmesem de olurdu doğrusu. Zaten ne yaptığımın farkındaydım. Ancak şu an içinde bulunduğum bu yazın ikinci tatilinde, bir önceki tatilde gelen bildirimin etkisiyle her şeyi ölçülü yapmaya gayret ediyorum. Haliyle tatilin heyecanı azaldı. Resmen saatin öngördüğü disiplini sağlamaya çalışıyorum. Oysa tatil biraz da rutindeki kuralların dışına çıkmak değil miydi?
Akıllı saatimle yaşadığım tüm bu sağlıkla ilgili örnek olaylar kuşkusuz övgüyle anlatılabilir. Öyle ki böyle anlarda saatle çektiğim EKG’leri kardiyoloğumun incelemeye değer bulması bile beni şaşırttı.
Demek ki her şeye rağmen fikir verici nitelikleri vardı.
Ayrıca özellikle yalnız yaşayan ihtiyarlar için düşme algılama gibi teknolojiler hayat kurtarabilir.
Harekete, nefes egzersizlerine zorlaması da ayrı bir güzellik.
Ancak bu işin diğer yanında da endişe ver. Sağlıkla ilgili verileri bu derece yakından izlemek ve bunların tüm sistem tarafından bilinmesi, bizi daha endişeli ve savunmasız bireyler yapabilir mi?
İnsanın bir tatilin bile ritmine kapılıp gidememesi normal mi?
Dinlenme olarak algıladığımız tatillerin aslında vücutta nasıl bir yorgunluk yarattığını verileriyle birlikte bu kadar açık görmememiz gerekir mi?
Özellikle çeşitli belirtileri internetten aratıp kendilerine hastalık uyduran ‘Siberkondri’ hastalarının elinde bu akıllı saatler nasıl etki yaratır bilemiyorum?
Kuşkusuz sağlıkla ilgili faydaları ağır basacaktır ama yarattığı ve yaratacağı endişe de bir gerçek.
İnsan ister istemez bunun daha ileri aşamasını da düşünüyor. Yuval Noah Harari, “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” (Kolektif Kitap 2018, Orj: 21 Lessons for the 21st Century, Çev: Selin Siral) kitabında dikkat çekmişti:
“Gelecekte insanlık tarihinin en iyi sağlık hizmetini alacağımız bir sır değil. Vücudumuzun her organı sensörler yardımıyla izlenecek ve doktorlara bile gerek kalmadan robotlar yardımıyla her şeye anında müdahale edilecek. Bunun sonucunda kendinizi her daim bir sağlık sorunuyla uğraşırken bulacaksınız. Böyle yapmayı reddedersiniz, belki sağlık sigortanız iptal olacak, belki de patronunuz sizi işten atacak; sizin dik başlılığınızın cezasını niye onlar ödesin?”
İşte Harari’nin de söylediği gibi şimdilik sadece kendimizi ilgilendiren bu veriler, gelecekte başka türlü anlamlandırılabilir. İnsanları bir işe kabul ederken istenen sağlık raporlarının bile niteliği değişebilir.
Daha sağlıklı yaşama amacıyla her an bir sağlık sorunuyla uğraşmak ya da sürekli bir şeyler için endişelenmek aslen sağlıklı bir şey midir? Kararı size bırakıyorum ama tüm faydalarına rağmen akıllı saatimden bir şekilde kurtulmayı başaramazsam ayda bir check-up yaptırmak zorunda kalabilirim.
Üstelik girişte bahsettiğim örneğin üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen bir daha hiçbir maçta “kalbin pır pır atıyor” uyarısı almadım ve bu bende Beşiktaşlılığım sekteye mi uğradı endişesi yaratıyor.
Yeni sezonda yeni taşikardilerle buluşup Beşiktaşlılığımı yeniden ispat edeyim diyorum. Hayırlısı.