The Economist: Türkiye’de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul
Sekiz ülkeden katılımcılarla yapılan bir araştırmaya göre bir insana güvenme oranı o kişinin refah durumuyla da ilgili. Yani karşınızdaki kişinin zengin olduğunu bilmek o kişiye güveninizin artmasına neden olabiliyor.
Birinin ne kadar güvenilir olduğunu değerlendirmek için kriterleriniz neler? Aklınıza gelen şeyler arasında ekonomik statüsü var mı? Eğer sizin öyle dertleriniz yoksa bile uluslararası bir araştırmaya göre güven duygusu kişinin görünürdeki zenginliğinden büyük ölçüde etkileniyor. Sosyal psikolog Mélusine Boon-Falleur öncülüğünde sekiz ülkede yürütülen araştırma kültürden bağımsız olarak insanların varlıklı meslektaşlarını fakir meslektaşlarına göre daha güvenilir bulduğunu ortaya koydu.
Bir insanın ırkını belli eden dış görünüşü belli önyargıların oluşmasına neden olabilir. Ancak önceki araştırmalar zenginliğin ırktan bile daha önemli kriter olabileceğini gösteriyor. Boon-Falleur bu bağlamda Brezilya, Hindistan, Nijerya, Fransa, Birleşik Krallık ve Filipinler gibi kültür çeşitliliğin yaygın olduğu yerleri seçmiş. Sonuç olarak bu ülkelerin hepsinde katılımcıların daha varlıklı kişileri güvenilir görme olasılığının daha yüksek olduğunu görmüş.
Çalışmanın ilginç bir diğer sonucu da daha fakir kişilerin de zenginleri daha güvenilir algılaması. Yani insanlar kendisininkine benzer yaşam tarzına sahip bireylere daha fazla güveniyor diye bir genelleme yapamayız.
Deneyde katılımcılara bir oturma odasının fotoğrafı gösterildi. Sadece gördüklerine dayanarak o fotoğraftaki oturma odasında yaşayan kişileri hayal etmeleri istendi. Görüntüler, dünyanın dört bir yanındaki insanların gelirlerine göre yaşam koşullarını belgeleyen Dollar Street Database’den seçilmişti. Sonra da katılımcılardan hayal ettikleri kişilerin güvenilirliğini puanlamaları istendi. Bu sırada katılımcılara hiçbir şekilde zenginlik konusunu açmadılar.
Böylece yanıtlar katılımcıların kendi bilinç altlarına göre belirlenmesi sağlandı. Araştırmacı, ZME Science’a “İnsanlara doğrudan başkalarıyla ilgili algıları sorulduğunda yalan söylediklerinin farkında olmasalar bile gerçek düşüncelerini söylememe ihtimalleri yüksek” diye açıkladı.
Aslında çalışmanın sonucunun böyle olması bekleniyordu ancak farklı kültürler arasında bile böylesine tutarlı sonuçlar elde edildiğini görmek araştırmacıları şaşırtmış. Boon-Falleur “Çok çeşitli kültürler arasında böyle tutarlı sonuçlar elde etmemiz, bu türden önyargıların kültürel yapıların bir ürünü olmadığını olmadığını gösteriyor” dedi.
Bu bulgular sosyoekonomik ayrımcılığa dikkat çekilmesi açısından da önemli. Zira zenginliğin güvenilirlik getirdiği önyargısı farkında olmadan işe alım, terfi ve hatta sosyal politikalardaki kararları bile etkileyebilir. Boon-Falleur “Genel olarak şirketler ve kuruluşlar kadınlara ve beyaz olmayan kişilere ayrımcılık yapılmasını önlemek için çaba sarf etmek zorunda olduğu gibi daha fakir kişilere de ayrımcılık yapılabileceğini kabul etmeli ve bunun çözümüne yönelik programlar uygulamalı” diyor.