Küçükçekmece’de zincirleme metrobüs kazası
Arılar bu sene İstanbul'un bazı ilçelerini evleri olarak kabul etti. Ancak vatandaşlar ilk kez karşılaştıkları toplu arılardan tedirgin. Peki bu toplu arıları görenler ne yapmalı? Uzmanlar anlattı...
Arılar, dünyanın hemen her yerinde insanların yaşamsal faaliyetleriyle oldukça alakalı bulunuyor. Albert Einstein’ın “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır. Arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz” teorisi ise film sektörünü de domine etmiş ve bir dönem arıların yokluğunda yaşanabileceklere dair ütopik filmler peş peşe çekilmişti.
Türkiye’de de arı, arıcılık önem verilen bir konu öyle ki bal festivalleri dahi düzenleniyor ve en iyi ballar seçiliyor. Ancak kimi zaman arıların kentlerde bir köşeyi tutarak çoğalması tedirginlik de yaratıyor. İstanbul’da da böyle bir olay yaşandı ve kentliler bu tip durumları görmeye alışık olmadığından endişeye kapıldı. İlkbahar döneminde oğul veren arılar Küçükçekmece’de bir ağacın üzerinde, Bağcılar’da ise apartmanda toplandı. Vatandaşlar arı sokmalarına karşı alerjisi olanlar için bunun bir tehlike oluşturduğunu söylerken İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Fatih Dikmen, şehir içinde görülen arı kolonileri için kaygılanacak bir durumun olmadığını belirtti.
Başakşehir’de arıcılık yapan Ali Şahbenderoğlu da, ilkbaharda bunun yaşandığını ancak bu sene mevsim döngüsünün farklı olduğuna dikkat çekti ve “Bu sene arıcının en kötü olduğu sene. Vatandaşlar gördükleri zaman kimseyi bulamazlarsa İl Tarım Müdürlüğüne bildirsinler” diyerek çağrıda da bulundu.
Dr. Öğretim Üyesi Fatih Dikmen ise oğul verme döneminin normal olduğunu ancak bunun İstanbul içinde görülmesinin anormal olduğunu söyledi ve “Oğul verme de genelde arıcılık faaliyetinin yapıldığı yerlerde ve onun yakınlarına doğru oğul toplulukları oluşmaya başlar ama İstanbul çok kalabalıklaştı ve şehir büyüdüğü için hala kırsalda bu işi yapan insanlar olabiliyor. Bahçesi olan yerlerde, balkonunda arıcılık yapan insanlar olabiliyor. Bunlar normalde çevredeki insanlara zarar vermese bile zaman zaman oğul verme dönemlerinde oradan kaçıp, çeşitli evlerin bahçelerine, çatılarına, parklara, ağaçlara kümelenmiş oğullar şeklinde toplanabiliyorlar” dedi.
Dikmen, bunun zararlı olmadığını söyledi fakat tek bir şartla: “İnsanlar oğul vermiş arılara yaklaşmadığı sürece.” Bu arıların en kısa sürede de o bölgelerden kaldırılması gerektiğini belirten Dikmen, “Daha sonra o alan arı tarafından bir ev olarak benimsendiğinde arıların tipik olarak bir evini koruma davranışı vardır. Yaklaşan her canlıya sokmak suretiyle saldırmaya başlarlar” diye konuştu.
Arıcı Ali Şahbenderoğlu ise “Oğul verme süreci, doğal bir süreç. Her arı oğul vermez ama bazı ırklar oğula daha yatkındır. Kraliçe arı yaşlıysa, oğul verir. Gençse fazla oğul vermez. Arı kovanda çok sıkışıksa, kovanın içine sığmayacak şekilde sıkışıksa da oğul verir. Dışarı bir miktar arı çıkar, kendisini rahatlatır. Bazen haberin olmadan çıkar gider, başka yere konar. Bazen ağaç, mağara kovuğuna girer, orada kendisine yer yapar ve orada yaşamını sürdürür. İlk önce yakın çevreye konar. Kimse almazsa uçar gider. Kimse almazsa bir iki gün kalır ve orayı da terk ederler. Oradaki iki üç günlük bir oğul çünkü sakin duruyor, küme halinde duruyor. Çoğalmak için yapıyorlar” dedi.
Şahbenderoğlu, vatandaşları da bu arıları toplu halde gördüklerinde dokunmamaları konusunda uyardı ve “Çünkü yeni gelmiş arı bir şey yapmaz ama birkaç gün kalmışsa çok saldırgan olur. Alamıyorlarsa hiç el sürmesinler. Bir alerjisi varsa, penisilin iğnesine alerjisi olana arı da alerji yapıyor. Ölüme kadar götürür” diye konuştu.