125 bin yılın en sıcak yılını yaşamış olabiliriz
İklim değişikliğinin üstüne bir de El Nino etkisi gelince hayvanların düzeni de bozuldu. Leylekler göçmedi, ayılar uyumadı ve hatta toplu arı ölümleri yaşandı.
İklim değişikliğinin artık bir krize dönüştüğü, sağlık, ekonomik ve sosyal etkilerinin giderek daha çok hissedilir olduğu günümüzde hayvanlar da krizden nasibini alıyor. Üstelik El Nino’nun etkileriyle birleşince sonuçları daha ağır oluyor.
‘El Nino.’ İspanyolca ‘Yaramaz çocuk’ anlamına geliyor. Etkili olduğu dönemde küresel düzeyde iklimi birkaç yıllığına etkiliyor ve havaları ısıtıyor. AA hazırladığı dosyada geçen yıl başlayan ve bu yıl nisanda sona eren El Nino hava olayının biyolojik türler üstündeki etkisini ele aldı.
ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi tarafından 2014’te yayımlanan bir çalışmaya göre El Nino nedeniyle Güney Amerika’daki kışlama bölgelerinde bulunan göçmen kuşlar diğer yıllara oranla El Nino’nun etkili olduğu dönemlerde daha sıcak ve kuru çevre koşullarıyla karşılaşıyor.
Göç sırasında enerji ihtiyacı artan kuşlar alışılmadık habitatlarda yiyecek arayışı, yırtıcı hayvanlardan saklanma, tür içi ve türler arası rekabet ve yön bulma gibi zorluklarla karşılaşıyor. Yetersiz enerji deposuyla üreme dışı alanlardan ayrılan göçmen kuşlar yolda karşılaştıkları olumsuz hava koşullarına veya konaklama esnasında olası yiyecek kıtlığına karşı hazırlıklı olamıyor. Bunun sonucunda üreme ve kışlama gibi durağan dönemlerde yaşanan iklim olayları, göçmen kuşların ilkbahar göç başarısını etkileyebiliyor. Bilim insanları ilerleyen yıllarda El Nino hava olayında yaşanabilecek artışın kış aylarını Güney Amerika’da geçiren uzun mesafeli göçmen kuşların üreme, kışlama ve göç mola alanlarındaki habitat koşullarını önemli ölçüde değiştirebileceği uyarısı yapıyor.
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kılıç alışılmışın dışında meteorolojik olayların yağış, nem ve sıcaklık gibi parametrelerde yol açtığı değişimlerin hayvanların göç ve üreme dönemleri ile yavrularına besin arama faaliyetlerini etkilediğini söylüyor.
El Nino etkisinin Türkiye’de dolaylı ve doğrudan hissedildiğini belirten Kılıç “Diyarbakır’da göçmen türler olarak bilinen ve sayıları 100’den biraz fazla olan leylekler bu kış göç etmedi ki bu alışıldık bir durum değil. Bizim daha önce kışın burada göremediğimiz çeşitli su kuşları ve balıkçılar var. Onlar göç etmedi, bu çok ilginç” diyor.
Prof. Dr. Kılıç ayrıca kış uykusuna yatamayan ayıların yiyecek bulmak için şehirlere indiğine, bu durumun da hem insanlar hem hayvanlar için risk oluşturduğuna dikkati çekiyor.
Bu durumdan tozlaşma görevini yerine getirerek bitkilerin çoğalıp yayılmasını, yaban hayatının gelişmesini sağlayan arılar da etkileniyor. Arıların soğuk dönemde kovandan çıktıkları zaman çevrede hem sıcaklığın uygun olması hem de çiçeklenmenin olması gerektiğini hatırlatan Kılıç “Fakat arılar bir çıktı, çiçek, polen ve beslenebilecekleri bitki örtüsü yok. O zaman büyük kısmı telef oldu, toplu arı ölümleri gerçekleşti” diyor
Kılıç Türkiye’de kuraklık nedeniyle çok sayıda göl, dere ve çayın kuruması sonrası o noktalarda yaşayan, üreyen ve beslenen türlerin de yok olabileceği konusunda uyarıyor: “Bu türlerin büyük çoğunluğunu eğer yağış rejiminde olağanüstü bir değişiklik olmazsa herhalde birkaç yıl içinde kaybedebiliriz. Kar yağarsa o zaman oldukça iyi. Ama kar yağışı olmaz, yağmurlarda da böyle az devam ederse o zaman su türlerimizde, memeli hayvanlarımızda besin bulamamaktan dolayı ciddi azalma olacak.”
Kılıç biyolojik türlerin korunmasına yönelik alınabilecek önlemleri şu şekilde sıralıyor: “Özellikle koruma bölgelerini artırmamız lazım. Pek çok bölgemizde, ilimizde tabiatı koruma alanları ve milli parklar var. Yerleşim yerlerinde, şehirlerde, ilçelerde bu alanları artıracak olursak bu doğal türlerimizin barınabileceği deyim yerindeyse vahalar oluşur. Biyoçeşitlilik bir yerde fazlaysa orada salgın hastalıklar az olur. Bir diğer önemli husus özellikle şehirlerde ağaçlandırma ve çalı formunda bitkilerin ön plana çıkması lazım. Çim veya çiçekten vazgeçmemiz gerekiyor çünkü bunlar çok su istiyor ve biyoçeşitliliğe pek katkıları olmuyor. Halbuki ağaç ve çalı formlu bitkiler şehirde yoğun olarak bulunursa şehirlerde daha az su sarfiyatı olur. Bizim suyu da kirletmememiz lazım. Sanayide, evsel atıklarda arıtma olmadan asla bunların nehre, göle, denize bırakılmaması lazım. Biyolojik türlerimizi yaşatmak istiyorsak suyun kalitesinin bozulmaması lazım. Eğer su temiz olursa bu türler daha az sorunla karşılaşacaklardır.”