Siber değil ‘elektronik harp’: Kaçışı ise yok
İsrail ordusunun Gazze'nin kuzeyindeki Beyt Lahya'da onlarca Filistinli erkeği soyup elleri ve gözleri bağlı halde oturttuğu görüntüler infial yarattı. Savaşın karanlık yüzü Birinci İntifada'nın 36'ncı yılında bir kez daha kendisini gösteriyor.
İsrail ve Filistinli örgütler arasındaki savaş tüm hızıyla devam ederken takvimler Birinci İntifada’nın 36’ncı yıl dönümünü gösterdi. 7 Ekim’de Hamas tarafından düzenlenen Aksa Tufanı Operasyonu ardından başlayan savaşta on binlerce Filistinli katledildi. Dünyanın en uzun soluklu krizlerinden biri olan Filistin – İsrail mevzusunda Filistinlilerin sesinin bütün dünyada duyulmasına vesile olan Birinci İntifada’nın 36’ncı yılı. Birinci İntifada’nın üzerinden geçen 36 yıla rağmen bölgede akan kan da katliam da son bulmuş değil. İsrail’in Gazze’ye saldırılarının neden olduğu kayıpların da tarihte başka örneği yok. Tam 36 yıl önce yaşanan Birinci İntifada altı yıl sürmüş, sona erdiğinde 1162 Filistinli hayatını kaybetmişti. Bu son savaşta 64 günde katledilen Filistinli sayısı ise 17 bin 177 oldu. Üstelik bunun 7 bin 729’u çocuk. Gazze’de İsrail tarafından hedef alınan, hatta altında tüneller olduğu gerekçesiyle “meşru hedef” sayılması beklenen hastanelerde yardım çalışması giderek imkansızlaşıyor. Hem insani yardımların yetersizliği, hem de yüzde 206’ya ulaşan doluluk oranları hastanelerdeki tedavi sürecini negatif etkiliyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail saldırılarında yaralananların sayısı da 46 bine yükseldi. 7 bin 700 kişi de kayıp.
İsrail ordusunun Filistinlileri gözaltına aldığı görüntüler infial yarattı. Görüntülerde Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Lahya’da onlarca Filistinli erkek iç çamaşırına kadar soyulup elleri ve gözleri bağlı şekilde yerde oturtulmuş halde görünüyor. Aralarında çok sayıda sivil ve en az bir de gazeteci var.
Görüntülerin tarihleri belirsiz, ancak bazı tutukluların kimliği meslektaşları veya aile üyelerince doğrulandı. CNN’nin akrabalarından biriyle yaptığı görüşmeye ve bir medya çalışanının açıklamasına göre erkeklerin en azından bir kısmı herhangi bir grupla bağlantısı olmayan siviller. Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Monitörü bir gözaltı görüntüsünü yayınladı ve perşembe günü web sitesinde “İsrail ordusunun düzinelerce Filistinli sivili gözaltına aldığını ve ciddi şekilde istismar ettiğini” açıkladı.
İsrail medyası kaynak belirtmediği görüntüleri Hamas üyelerinin teslim olduğu şeklinde yansıttı. Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında bir gazeteci İsrail Savunma Güçleri (IDF) sözcüsü Daniel Hagari’ye bu görüntüleri sordu. Hagari’nin cevabı “IDF’nin kara harekatı sırasında yakaladığı çok sayıda Hamaslı teröristin görüntülerini gördük” oldu. Hagari, Hamas’la mücadelede “bölgede kalanların yavaş yavaş ortaya çıktığını” iddia etti. “Kimin Hamas’la bağlantısı olduğunu, kimin olmadığını araştırıp kontrol ediyoruz” diye de ekledi.
CNN fotoğraflardaki erkeklerden Hani al-Madhoun’un ABD’de yaşayan bir akrabası ile de görüştü. Görüşülen akraba fotoğraf ve videolarda Hamas’la ilgisi olmayan bir kuzeniyle kardeşini gördüğünü söyledi, “İsrail güçleri sokağa gelip bütün erkeklerin dışarı çıkmasını istemiş, hepsi buna uymuş. Bulundukları ev iki evimizin yıkılmasından sonra sığındıkları yerdi” dedi.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) Başkanı Christos Christou Batı Şeria’daki Filistinlilerin 7 Ekim’den sonra “daha ölümcül” yaralar aldığını söyledi. Christou “Geneva Solutions” internet sitesinin haberine göre MSF’nin Cenevre’deki merkezinde Batı Şeria’daki şiddete ve İsrail’in Gazze’ye saldırılarına ilişkin gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Christou Batı Şeria’daki Cenin Mülteci Kampı’na yaptığı ziyaret sırasında İsrail güçlerince düzenlenen baskına tanık olduğunu anlattı. Batı Şeria’da meslektaşlarının müdahalede bulunduğu yaralılarda bir değişiklik fark ettiğine dikkati çeken Christou, 7 Ekim’den önce Batı Şeria’daki Filistinlilerin genellikle kol ve bacaklarından vurulduğunu, ancak o tarihten sonra sağlık ekiplerinin karın ve kafada ateşli silahla oluşan daha ölümcül yaraları tedavi ettiklerini bildirdi. Christou uluslararası toplumun Batı Şeria’da yaşananlara “çok daha fazla ilgi göstermesi” gerektiğini belirterek Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları ile diğer uluslararası kurumları bölgedeki varlığını artırmaya çağırdı.
İsrail işgaline karşı 9 Aralık 1987’de başlayan Birinci İntifada’nın 36. yılında Filistinlilerin maruz kaldığı acılar canlılığını koruyor. Bu olay Filistin davasının en önemli aşamalarından biri olarak kabul ediliyor. ABD başta olmak üzere İsrail ve Batılı ülkelerin Filistin halkını tanıması ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nde Filistin Ulusal Yönetimi adlı özerk yapının kurulması İntifada’nın başarısı sayılıyor. Filistin yönetiminin esaslarını belirleyen Oslo Anlaşması İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını öngörüyordu. İsrail ise anlaşmaya uymaktan kaçındı. İsrail’in Filistin topraklarını işgalden vazgeçmemesi ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını reddetmesi 2000 yılının sonlarında İkinci İntifada’nın (El-Aksa İntifadası) başlamasına neden oldu ve İntifada 2005 yılına kadar sürdü.
Tarihi Filistin topraklarında 1948’de başlayan ve 1967’deki 6 Gün Savaşı ile yayılan işgal, 1987’ye kadar bu durumu pekiştirme süreci ve Filistinlilere yönelik artan baskıyla Filistin halkının ilk defa bir bütün olarak İsrail’e karşı sivil direniş başlatmasına neden oldu. İsrailli bir kamyon şoförünün 8 Aralık 1987’de Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Beyt Hanun (Erez) kontrol noktasında aracını Filistinli işçilerin üzerine sürerek dört kişiyi öldürmesi Taş İntifadası olarak isimlendirilen Birinci İntifada’nın fitilini ateşledi.
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı’nda olayı protesto eden Filistinliler ve İsrail güçleri arasında 9 Aralık 1987’de “kanlı” çatışmalar başladı ve sonra olaylar Gazze Şeridi ile Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün çeşitli bölgelerine yayıldı. Tarihçilere göre İsrail’in Filistinlilerin topraklarına elkoyması, Yahudi yerleşim yerleri inşa etme, vergi toplama, tutuklama ve abluka gibi ihlalleri bu gösterilerin patlak vermesi için güçlü bir etken oldu.
Filistinliler protestolarda sadece taş kullanmasına rağmen İsrail buna aşırı güç kullanarak karşılık verdi ve göstericilere ateş ederek 1000’den fazla kişinin ölümüne, on binlerce kişinin yaralanmasına neden oldu.
İsrail ayrıca “kemik kırma” olarak bilinen bir politika benimsedi. Dönemin Savunma Bakanı İzak Rabin’in kararını uygulayan İsrail askerleri taş atan çok sayıda Filistinlinin kol ve bacaklarını sopalarla vurarak kırdı.
Başkenti Kudüs olan bağımsız, egemen bir devlet kurarak kendi kaderlerini tayin hakkını talep eden Filistinliler İsrail’in 1967’den itibaren işgal altındaki Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te inşa ettiği tüm Yahudi yerleşim birimlerinin de boşaltılmasını istiyordu. Birinci İntifada’nın en önemli taleplerinden biri de İsrail’in kuruluş sürecinde zorunlu göçe tabi tutulan ve 1967’de mülteci konumuna düşen içerideki ve dışarıdaki tüm Filistinli mültecilerin kendi topraklarına koşulsuz dönüşünün sağlanmasıydı.
İsrail’den ayrı bağımsız bir ekonomi oluşturabilmek için Filistin ekonomisinin güçlendirilmesi talebinin de yükseldiği İntifada sürecinde İsrail cezaevlerindeki Filistinli ve diğer Arap tutukluların serbest bırakılması da istendi. Bu dönemde Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas da silahlı direnişiyle kendini gösterdi.
Resmi verilere göre “Taş İntifadası”nda İsrail’in saldırıları sonucu 241’i çocuk 1162 Filistinli hayatını kaybederken yaklaşık 90 bin kişi yaralandı. İsrail ile FKÖ arasında 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanmasıyla sona eren intifada altı yıl sürdü.