İsrail hedef alınca, Batı ülkeleri BM üzerinden yardımları kesmeye başladı
Cumhubaşkanı Erdoğan Filistin konulu konferansta hem İsrail tehlikesinden hem de Lübnan'daki BM askerlerinin İsrail'in saldırılarına uğramasından bahsetti. Erdoğan "Kafasında 'UN' yazılı mavi kask olan askere uzanan elleri kıramayan BM..." dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bugün Dış İlişkiler Başkanlığı ve İnsan Hakları Başkanlıkları tarafından düzenlenen Filistin’in Geleceği Konferansı’na katıldı. Normal şartlarda da her fırsatta Gazze’den bahseden Erdoğan, bu etkinlikte hem Gazze’deki gelişmelerden, hem Lübnan’daki Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı barış gücü askerleri UNIFIL’in İsrail tarafından hedef alınmasına, hem de Türkiye’ye olası bir saldırı endişesinden bahsetti.
Konuşmasına başsağlığı dilekleriyle başlayan Erdoğan “Gazze’den sonra şimdi de Lübnan’a uzanan İsrail’in soykırım politikası, insanlığın siyonizmin gerçek yüzüyle tanışmasına da vesile oldu. Yine bu süreçte siyonist lobinin küresel güçleri ve sistemi nasıl kontrol ettiğini, ekonomiyi, ticareti, medyayı, sinema sektörünü, sanatın her dalını, akademiyi, üniversiteleri, hatta bazı ülkelerde devleti, askeri ve sivil bürokrasiyi nasıl baskı altında tuttuğunu hepimiz çok yakından gördük” dedi.
BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) bir yılı aşkın süredir devam eden savaşta tek bir caydırıcı adım bile atamamasına da değinen Erdoğan “Uluslararası örgütlerin İsrail’in şımarıklıkları karşısında nasıl büyük bir acze düştüklerini yine hep beraber yüzümüz kızararak takip ettik” diye konuştu. BM sadece Gazze ve Lübnan’da sivil halka uygulanan şiddete ses çıkarmamakla kalmadı, Lübnan’da faaliyet gösteren BM barış gücü askerlerinin hedef alındığı saldırıları sadece kınamakla kaldı. Şimdiye kadar hiç olmazsa dört BM askeri, İsrail’in saldırılarında yaralandı. En önemlisi de İsrail’in doğrudan UNIFIL’i hedef aldığı saldırılar. Mesela pazar gecesi Lübnan’ın güneyindeki UNIFIL üssüne tanklarla zorla girildi.
BMGK’nın daimi üyelerinden şimdiye kadar net bir tepki vermemesinin en az saldırılar kadar vahim bir durum olduğunu söyleyen Erdoğan “Soruyorum; kendi personelinin hakkını korumayan bir Birleşmiş Milletler başkalarının hakkını nasıl savunacak? Kafasında ‘UN’ yazılı mavi kask olan askere uzanan elleri kıramayan Birleşmiş Milletler Gazzelilere, Lübnanlılara uzanan kirli elleri nasıl engelleyecek? Her gün itibar kaybeden Birleşmiş Milletleri içine düştüğü bu utanç girdabından kim çekip alacak? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bölgemizin kan deryasına dönmesini daha ne kadar seyredecek” diye konıştu.
Biraz da tarih dersine giren Erdoğan “2002 yılında inşasına başladığı ayrım duvarıyla İsrail, Filistin topraklarındaki apartheid rejimini kurumsallaştırmıştır. Batı Şeria’da yaşayan milyonlarca Filistinli bu ayrım duvarı sebebiyle Filistin toprağı olan Kudüs dahil birçok bölgeye artık gidemiyor. 7 Ekim soykırımından önce Gazze zaten 17 yıl boyunca abluka altındaydı. İki milyonu aşkın Gazzeli 17 yıl süresince açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum edildi. Aslında İsrail’in ırkçı, faşizan politikalarının mağduru sadece Filistin halkı da değildi. Farklı kökenden, özellikle de Afrika kökenli Museviler de apartheid uygulamalarıyla karşılaşmaktadır” dedi.
Kısa tarih dersinin ardından İsrail’in sınırlarının neresi olduğu sorusuna hâlâ bir yanıt alamadıklarını söyledi. İsrailli yetkililerin bu konuda çok çeşitli haritaları öne sürdüğünü söyleyen Erdoğan “Netanyahu’nun kabine üyeleri, asıl gayelerinin ne olduğunu, gözlerini nerelere diktiklerini, işgal politikalarını nereye kadar uzatmak istediklerini, yaptıkları her yeni açıklamayla deşifre ediyor. Burada şunu da vurgulamak durumundayım; giderek şımaran, giderek azgınlaşan İsrail durdurulmadığı takdirde, bu yayılmacılığın nereye uzanacağını tahmin edebiliyoruz. Ülkemizde yaklaşan tehlikeyi göremeyen idrak yoksunu kimi şahsiyetler varsa da biz riski görüyor ve her türlü tedbiri alıyoruz” dedi.
Gerek Erdoğan, gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son günlerde çok daha sık dile getirdiği endişelerden biri İsrail’in Türkiye’yi vurma ihtimali. Peki Türkiye’yi tam olarak korkutan ne? Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta Büyük Yahudi Devleti’nden yani “vadedilmiş topraklar”dan, bu toprakların Lübnan, Suriye, Irak, Mısır, Ürdün, İran, Kuveyt ve Türkiye’nin bir kısmını içerdiğinden bahsedilir. İsrail basınında özellikle The Jerusalem Post’ta Lübnan işgaline atıfla vadedilmiş topraklarla ilgili bir de yazı yazılınca endişe daha da tetiklendi. Gerçi yazı daha sonra kaldırıldı ama bu yazıldığı gerçeğini değiştirmiyor.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog Türkiye’nin endişeleriyle ilgili olarak en son “Türkiye liderinin İsrail’i Türkiye’ye karşı planlar yapmakla suçladığına dair birkaç şey gördüm. Aksine, Türk halkına büyük saygı duyuyoruz ve onlar da İsrail halkına büyük saygı duyuyor. Halklarımız arasında uzun yıllara dayanan ilişkilerimiz var ve halklarımız dostluğa ve yan yana yaşamaya itiraz eden tüm sesleri bastıracaktır” yanıtı verdi. Ne var ki İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich tüm Filistin topraklarını ve Suriye’nin başkenti Şam dahil komşu toprakları kapsayacak bir Yahudi devletinin kurulmasını savundu. Arte belgeseli “İsrail: İktidardaki Radikaller”deki konuşmasında bakanın “Kudüs’ün geleceğinde Şam’a kadar genişlemek yazılıdır” dediği aktarıldı.
Ancak İsrail’in Türkiye’ye girmesi o kadar kolay değil. Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO’nun beşinci maddesi üye herhangi bir ülkeye yapılan saldırının diğer üyelere yapılmış saldırı olarak kabul edilmesini ve ona göre topyekun karşılık verilmesini gerektiriyor. Bu bağlamda İsrail Türkiye’ye saldırırsa anlaşma gereği diğer 31 üyenin de savaş modunu açması gerekiyor. Ne var ki Ankara savaş söylemlerini sıklaştırdıktan kısa süre sonra 100 bin kredi limiti olanlardan, krediyi kullansalar da kullanmasalar da 750 TL savunma vergisi ödemelerini zorunlu kılacak bir kararı gündeme getirdi.