ABD izin verdi, Ukrayna artık Rusya’yı uzun menzilli füzelerle vuruyor
Çok kutuplu dünya düzenine geçmeyi isteyen Rusya ve Çin öncülüğündeki BRICS yeni ülkelerle daha da büyümeye hazırlanıyor. Dışişleri Bakanı Fidan da birliğe katılmaya sıcak baktıklarını söyledi. Peki BRICS hakkında neler biliyoruz?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu makamda ilk kez gittiği Çin’de ziyaretinin ilk günü katıldığı Çin ve Globalleşme Merkezi adlı düşünce kuruluşunda “farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni işbirliği fırsatlarını aradıklarını” vurgulamış ve gelecek hafta Rusya’da düzenlenmesi beklenen BRICS toplantısına katılacağını açıklamıştı. Bunun üzerine Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov Türkiye’nin BRICS’e üye olmasına Rusya’nın sıcak bakacağını söylemişti.
Dünyanın en gelişmiş 20 ülkesinin oluşturduğu G20’ye tepki olarak Küresel Güney ülkelerini kapsayacak şekilde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika tarafından kurulan BRICS geçen yıl genişleme kararlarını açıkladıktan sonra şahlanır konuma geldi. Peki Fidan’ın “Türkiye olarak katılmaya hayır demeyiz” yaklaşımında olduğu, İran, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır gibi ülkeleri bünyesine katmaya hazırlanan BRICS’i çekici kılan ne?
BRICS aslında ilk olarak 2006’da Güney Afrika gelmeden önce “BRIC” ismiyle kuruldu. 2010’da Güney Afrika da gelince isme South Africa’nın S’si eklendi. Grup, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın zengin ülkelerinin siyasi ve ekonomik gücüne meydan okumak için gelişmekte olan ülkeleri bir araya getirmek üzere tasarlandı.
Çin ve Rusya; ABD ve Avrupa’ya kafa tutan ülkeler. Ukrayna’ya açtığı savaş nedeniyle Batı’nın yaptırımlarına uğrayan Rusya çok büyük ekonomik kayıplar vermedi. Savaş iki buçuk yıldır devam ediyor ve Rusya Batı’nın savaşta giderek artan ağırlığına rağmen geri adım atmak şöyle dursun savaşta ilerleme kaydediyor.
Öte yanda Çin, ürettiği mallarla Batı’nın başına bela olmuş durumda. Çin hükümeti özel sektöre destek verdiği için Çin malları yurt dışında rakiplerinden daha ucuza satış gerçekleştirebiliyor. Bu da hem Avrupa’yı hem de ABD’yi endişelendiriyor ve Çin’e karşı harekete geçmeye zorluyor. Çin ise Batı’nın itirazlarına göz yummayacağının işaretlerini veriyor.
BRICS’in üyeleri arasındaki Brezilya ve Güney Afrika’ya gelecek olursak; her iki ülkenin de kendi kıtalarında ağırlığı olan ülkeler olduğu söylenebilir. Aralarında bir tek Hindistan batı ve doğu bloğu arasında denge politikası izliyor.
Genişletilmiş grubun toplam nüfusu yaklaşık 3,5 milyar ediyor, yani dünya nüfusunun yüzde 45’ini kapsıyor. Zaten dünyanın en kalabalık iki ülkesi olan Hindistan ve Çin toplamda iki milyardan fazla nüfusa sahip. Ayrıca ülkelerin ekonomilerinin toplam değeri 28,5 trilyon dolar ediyor. Bu da küresel ekonominin yüzde 28’ine tekabül ediyor. İran, Suudi Arabistan ve BAE’nin de dahil olmasıyla BRICS ülkeleri dünyadaki ham petrolün yaklaşık yüzde 44’ünü üretiyor.
Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve BAE 1 Ocak 2024 tarihinde birliğe üye olmaya davet edildi. Suudi Arabistan üyelik konusunda henüz bir karar vermediğini söylüyor. Diğer dört ülkenin katılmasıyla birlik üye sayısını dokuza çıkaracak. Bu ülkelerin üyelikleri ekimde Rusya’nın Kazan bölgesinde yapılacak zirveyle resmiyete dökülecek. Arjantin de birliğe davet edilen ülkeler arasındaydı ama sonra anarko-kapitalist Başkan Javier Milei göreve geldikten sonra Aralık 2023’te daveti çekildi.
Kamerun, Pakistan, Sri Lanka, Suriye, Tayland, Venezuela ve Zimbabve de birliğe üye olmaya sıcak baktıklarını söyleyen ülkelerden.
Tıpkı G20’de olduğu gibi her yıl BRICS üyeleri de toplanıp birtakım kararlar alıyor. Üyeler sırayla bir yıllık başkanlık görevini devralıyor.
Batı bloğu hükümetlere borç veren Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi kurumlara sahip. Bu kurumlar ülkelere borç veriyor vermesine ama sonrasında borçların dolar cinsinden ödenmesini istiyor. Sorun şu ki hükümetlere verilen paranın nasıl harcandığı iyi bir denetimden geçmediği için yozlaşmış yöneticiler parayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanıp kalkınmaya ağırlık vermiyor. Sonrasında yönetim değişince ya da bir şekilde devrilince borcun yükünü çekmek ülke halkına ve yeni yönetime kalıyor. IMF ve Dünya Bankası Batılı ülkelerin tahakkümü altında olduğu için gelişmekte olan ekonomiler, bu kurumların müşterisi olarak daha görünür ve temsil edilmek istiyor.
İşte BRICS bu noktada öne çıkıyor. Grup 2014 yılında ülkelerin altyapılarını güçlendirmesi için borç vermek üzere Yeni Kalkınma Bankası’nı kurdu. Banka 2022 yılının sonuna kadar gelişmekte olan ülkelere yeni yollar, köprüler, demiryolları ve su temini projeleri için yaklaşık 32 milyar dolar yardım verdi. Yeni Kalkınma Bankası’nın gelişmekte olan ülkelere bir diğer güzelliği ise doların hakimiyetini azaltmak istemesi. Özellikle Brezilya ve Rusya dolara alternatif bir para birimi oluşturulmasını istiyor. Çin ve Rusya’nın kendi aralarında yaptıkları alışverişlerde yuan-ruble kullanmaya neredeyse geçti sayılır.
2023 zirvesinde alternatif para birimine geçme konusu detaylıca konuşulmadı. Ama uzmanlar BRICS ülkelerinin ekonomileri birbirinden çok büyük farklar taşıdığı için ortak para birimi yaratmanın kendileri için de pratik olmayacağını söylüyor. Bununla birlikte gruba dahil olan ülkelerle uluslararası ticarette ödemelerini yaparken yeni bir para birimine geçmeyi ya da kripto kullanmayı düşünmeleri de ihtimal dahilinde.
Uzun lafın kısası BRICS, Batı odaklı dünya sahnesinde Küresel Güney’e daha bağımsız kararlar almalarını sağlayacak bir kapı açıyor.
Türkiye’nin BRICS’e katılmaya ilgi duymasının nedenlerinin başında ekonomi geliyor. Ankara’nın esas amacı Avrupa Birliği’ne katılmak olsa da BRICS ülkeleri büyüme açısından muazzam bir potansiyele sahip. Bu da kalkınma alanında yeni işbirlikleri anlamına geliyor. Öte yandan Avrupa’da ekonomik büyüme yavaşlıyor. Ayrıca Avrupa Birliği 2030’daki genişlemeye Türkiye’yi dahil etmeyi düşünmüyor. Yayınladığı tüm raporlarda Türkiye’de sorunlara dikkat çekerek üyeliği düşünmek için erken olduğunu vurguluyor. BRICS’e katılmak Türkiye’ye Batı’nın yaptırımlarından kaçınmak için yeni bir kapı aralamak anlamına da geliyor.
Yani Ankara’nın BRICS’e katılma arzusu küresel ekonomi sahnesinde Batı’dan daha bağımsız bir zemin kazanma, gelişmekte olan ülkelerle işbirliğini geliştirme ve uzun vadede sürdürülebilir ekonomik kalkınma sağlama isteğini yansıtıyor.