Fransız çimento devinin IŞİD davası: Dört eski yönetici hakim karşısına çıkıyor
Lahey'de görülen İsrail tarafından işgal edilen Filistin topraklarındaki duruma ilişkin duruşmaların ikinci gününde ülkeler mahkeme heyetine sunum yaptı. İsviçre Dışişleri yetkilisi "İsrail'in işgal ettiği toprakları sömüremez" dedi.
Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’in Filistinlilerin hak iddia ettiği toprakları işgaliyle ilgili tarihi duruşmaların dördüncü günü sona erdi. 52 ülkenin katılım gösterdiği duruşmada yıllardır çözümün arandığı ve 7 Ekim’de başlayan savaşla ayyuka çıkan İsrail-Filistin meselesi Birleşmiş Milletler’in (BM) BM en üst mahkemesindeki dava dosyalarıyla tarihe geçeceğe benziyor.
Duruşmalarda İsviçre adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Hukuk Dairesi Başkanı Franz Perrez, “Filistin halkı barış içinde yaşamak amacıyla kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir” dedi. İsrail’in askeri ve insani gereklilikler arasında bir denge gözetmesi gerektiğini ifade eden Perrez, işgal altındaki toprakların statüsünün değiştirilmesinin asla kabul edilemeyeceğini ifade etti.
İsviçre temsilcisi, İsrail’in işgalci güç olduğu topraklarda statükoyu korumak ve sosyal, ekonomik ve demografik özelliklerini değiştirmeye yönelik eylemlerde bulunmaması gerektiğini belirtti. Perrez, Tel Aviv yönetiminin hem uluslararası insancıl hukuk hem de uluslararası insan hakları hukukuna uymakla yükümlü olduğunu, bu iki hukuki rejimin işgal edilen topraklarda uygulanması gerektiğini dile getirdi.
İsrail’in Filistin halkını işgal ettiği topraklardan zorla yerinden etmeye yönelik eylemlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Perrez “İsrail yerleşimlerin oluşturulmasını teşvik ederek bölgesel ve demografik statükoyu değiştirmenin yanı sıra nüfusun refahını aşırı derecede etkileyen ayrımcı yerleşim politikalarını güvenlik gereklilikleri altında haklı gösteremez.” ifadelerini kullandı.
Perrez, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ederek işgal bölgelerinin gelişmesini ve bu topraklardaki insanların mal ve ihtiyaçlarına erişimini engellediğine vurgu yaparak “İşgalci güç olarak İsrail, kendi yetki alanında yaşayan kişiler için insan onuruna uygun yaşama koşulları sağlama yükümlülüğü altındadır” dedi.
İsrail’in Filistin halkına ait olan doğal kaynakları “kendi menfaati için sömürmesinin” uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Perrez, İsrail’in işgal ettiği topraklardaki insanların yaşam hakkı başta olmak üzere tüm insan haklarını korumakla yükümlü olduğunun altını çizdi.
İngiltere adına söz alan İngiltere Dışişleri Bakanlığı Hukuk Genel Direktörü ve UAD nezdindeki temsilcisi Sally Langrish, ülkesinin İsrail-Filistin meselesindeki tutumunun uzun zamandır bilindiğini söyleyerek, “Müzakere edilmiş iki devletli çözümün Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmesini sağlayacak ve İsrail’in kimliğini ve güvenliğini koruyacak tek çözüm olduğuna inanıyoruz” dedi.
Langrish, “İngiltere, Gazze’deki çatışmaların derhal durdurulmasını ve ardından sürdürülebilir ve kalıcı ateşkese doğru ilerlenmesini istiyor” diye konuştu. Konuşmasında 7 Ekim 2023’ten sonra Gazze’deki insani duruma işaret eden Langrish “Filistinliler şu anda Gazze’de umutsuz bir insani krizle karşı karşıya” ifadesini kullandı.
İngiltere anlaşmazlıkların “UAD’nin danışma işlevi kullanılarak çözülmemesi gerektiğini” savundu. Londra adına söz alan Oxford Üniversitesi Uluslararası Hukuku Profesörü Dan Sarooshi de Divanın vereceği danışma görüşüyle devletlerin rızasına dayalı yargı yetki müessesinin altını boşaltmaması gerektiğini savundu.
Sarooshi, “Mahkeme, istişari yargı yetkisini kullanarak taraflar arasındaki ihtilafları da çözmemelidir. Bunun yerine, mahkemelerin danışma işlevi, görüş talep eden BM organlarına hukuki tavsiye sunmaktır” diye konuştu. Divanın danışma görüşünde istenen soruların mevcut halinin, İsrail aleyhine durum oluşturacağını öne süren Sarooshi, bu durumda İsrail’in rızasının alınması gerektiğini savundu.
İngiliz akademisyen “Mahkeme BM Genel Kurulu’nun talebini formüle edildiği şekilde yanıtlarsa, esasen İsrail-Filistin arasındaki uyuşmazlığın ana noktaları hakkında karar vermiş olacaktır ve mahkeme şu anda formüle edildiği şekliyle bu talebi reddetmelidir” dedi.
Sarooshi, Filistin ve diğer devletlerin iddia ettiği üzere İsrail-Filistin arasındaki uyuşmazlığın çok taraflı olması ihtimalinde dahi verilecek danışma görüşünün, “İsrail’in sorumluluklarını ortaya koyması ve egemenliğine saygı gösterilmesi sebebiyle” Divan tarafından yanıtlanmaması gerektiğini öne sürdü.
Davanın esasına ilişkin herhangi görüş bildirmeyeceklerini söyleyen Sarooshi “Taraflar arasındaki anlaşmazlıkların UAD’nin danışma işlevi kullanılarak çözülmemesi gerektiğini” savundu. Sarooshi “Bu, güvenlik ve işgal altındaki Filistin topraklarından herhangi bir çekilmenin koşullarını ilgilendiren, ciddi hassasiyete sahip uzun süredir devam eden bir anlaşmazlıktır. BM Genel Kurulu tarafından formüle edildiği şekliyle görüş talebine cevap vermek, özel bir tür temel ikili anlaşmazlığın yargısal çözümü anlamına gelecektir” diye konuştu.
‘Eşdeğer toprak takaslarını içeren bir anlaşma yapılmalı’
Profesör Sarooshi’nin ardından tekrar söz alan Langrish, İngiltere’nin, uyuşmazlığın ikili müzakereler yoluyla çözülmesi ve Divan önünde getirilmemesi gerektiğini savunarak, Divandan iki tarafında nasıl müzakere etmesi gerektiği hususunda yol haritası çizmesinin gerekliliğine işaret etti.
Langrish sözlerini şöyle sürdürdü:
“İlk olarak, iki devletin sınırları konusunda 1967 sınırlarına dayanan ve taraflar arasında eşdeğer toprak takaslarını içeren bir anlaşma yapılmalıdır. İkinci olarak, Filistinliler için güvenlik düzenlemeleri egemenliklerine saygı göstermeli ve İsrail için de güvenliğini korumalıdır. Mülteci sorununa adil, uzlaşılmış ve gerçekçi çözüm getirilmelidir. Her iki tarafın da Kudüs’e yönelik arzuları, Kudüs’ün her iki devletin gelecekteki başkenti olarak statüsüne ilişkin müzakereler yoluyla yerine getirilmelidir.”
Langrish, verilecek danışma görüşünün iki devlet arasındaki barış sürecine zarar vermemesi gerektiği uyarısında bulunarak, bu görüşün, BM Genel Kurulu’nun, Filistin meselesindeki hukuki mevzuları anlamasına yardımcı olması gerektiğini bildirdi.
Mahkemenin, mümkün olan en erken fırsatta taraflara BM çerçevesinin uygulanması çağrısında bulunabileceğini kaydeden Langrish, mahkemeden, her iki tarafın da müzakere edilmiş çözüme ulaşılana kadar işgal altındaki toprakların statüsünü ya da bütünlüğünü değiştirecek herhangi bir adım atarak anlaşmazlığı tırmandırmama konusundaki mutabakatlarını hatırlatmasını istedi.
Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’in Filistinlilerin hak iddia ettiği toprakları işgaliyle ilgili tarihi duruşma iki gün önce başladı. Gazze son yılların en büyük bombardımanıyla karşı karşıyayken yıllardır çözüme kavuşamamış tartışma dünyanın çeşitli yerlerinden yargıçların oluşturduğu heyetin önüne taşınmış oldu.
Lahey’de altı gün sürecek duruşmaya 52 ülke katılıyor. Bu şimdiye kadar mahkeme tarihinde görülen diğer tüm davalardaki ülke sayısından daha fazla. Ayrıca Türkiye’nin de 26 Şubat’ta duruşmanın son oturumunda sunum yapması bekleniyor.
Dava Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 2022’deki danışma görüşü talebine dayanıyor. Mahkemedeki 15 yargıçtan “İsrail’in 1967’den beri işgal altına aldığı Filistin topraklarına yerleşmesi ve ilhakı nedeniyle Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını sürekli ihlal etmesinden kaynaklanan hukuki sonuçları” değerlendirmeleri isteniyor.
BM Genel Kurulu UAD’den Filistin topraklarıyla ilgili olarak ikinci kez danışma görüşü istemiş oldu. İlki Temmuz 2004’te İsrail’in Batı Şeria’da inşa ettiği tecrit duvarıyla ilgiliydi ve mahkeme o davada söz konusu duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğuna ve yıkılması gerektiğine hükmetmişti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkelerin anlaşmazlıkları çatışmadan çözebilmeleri için kurulan mahkemenin bir sonuca varması muhtemelen aylar sürecek. Ne var ki bir karara varsa bile UAD’nin görüşü tavsiye niteliğinde olacak, yani herhangi bir bağlayıcılığı yok.