Hollanda Kralı’ndan kölelik özrü
Hollanda'da İslam karşıtı politikalarıyla bilinen Özgürlük Partisi'nin kilit ismi Geert Wilders'ın sağ kolu Van Klaveren Müslüman olma hikayesini anlattı. Hayatını kitaplığından düşen Kuran'ın açık kalan sayfası değiştirmiş.
Hollanda geçen aylarda oldukça gündemimizdeydi. Nedeni de İslam karşıtı aşırı sağcı politikacı Geert Wilders’ın Hollanda seçimlerinde sandıktan başarıyla çıkmasıydı. Wilders daha önce de ülkede İslamı ve Kuran-ı Kerim’i yasaklama, camileri kapatma gibi söylemleriyle bilinen bir isimdi. Ortadoğu’dan Avrupa’ya mülteci akını ve Hamas’ın İsrail’e yönelik 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu’nun tetiklediği İslamofobi’nin arttığı bir dönemde seçimleri kazansa da, Wilders koalisyon kurmayı başaramamıştı.
Wilders’ın İslam ile ilgili bir zamanlar aynı görüşe sahip sağ kolu Joram Van Klaveren’den bahsedeceğiz size. Konumuz bu hikayenin kahramanı Klaveren’in İslam karşıtlığından Müslümanlığa geçiş süreci. Joram Van Klaveren, Geert Wilders’in Özgürlük Partisi’nde yıllar boyunca önemli bir rol oynadı, dediğimiz gibi Wilders’ın sağ koluydu hatta. Şimdi ise İslam’a karşı verdiği negatif mesajların tam aksine bir çalışma içinde. Nedeni artık Müslüman olması.
Kendisi bir zamanlar Geert Wilders’in sağ kolu olarak Özgürlük Partisi’nin (PVV) İslam’ı “yalan” olarak tanımlayan propaganda mesajlarını hazırlıyor, Hollanda’da Kur’an ve camilerin yasaklanması için baskı yapıyordu. Bu çalışmalar ve söylemlerinden tam on yıl sonra artık bambaşka biri Joram van Klaveren. Müslüman olarak Özgürlük Partisi çatısı altında bir zamanlar kurduğu mitleri yıkmak için mesai harcıyor. Klaveren’in bu İslam karşıtı parti içinde sonradan Müslüman olan ikinci kişi olduğunu söyleyelim ve hikayesini anlatmaya devam edelim.
Wilders ile yıllar önce yollarını ayırdığında hala İslam karşıtı olan Klaveren kendi partisini kurdu, ancak ulusal seçimlerde tek bir sandalye dahi elde edemedi. Bunun üzerine siyaseti bıraktı ve yıllar önce yazmaya başladığı kitabını bitirmeye odaklandı. Kitabı İslam’ın yarattığı “tehdidi” açıkça ortaya koyacak akademik bir kitap olarak nitelendiriyordu. Ne var ki kitabını yazarken İslamla ilgili yeni şeyler öğrendikçe dine ilgisinin arttığını fark etti. Bir yandan evanjelik bir radyo istasyonunda çalışırken İslam’a artan ilgisi onu muhafazakar Hıristiyanların sesi olduğu işinde derin bir karmaşaya itiyordu. Böyle bir git gel yaşadığı dönemde kitabını yazmayı bıraktı Klaveren ve İslam’a ilgisini artıran kitapları da kütüphanesinde göremeyeceği raflara kaldırdı.
Bir gün kitaplığının çökmesiyle hayatının değiştiğini anlattı Klaveren The Guardian’a. O günü “Kulağa masal gibi geliyor ama gerçekten oldu” diye nitelendiriyor. Kütüphanesinin çöktüğü gün düşen kitaplar arasında bir Kur’an-ı Kerim olduğunu ve açık kalan sayfanın dikkatini çektiğini söylüyor: “Çeviride şöyle yazıyordu: ‘Gözler değil, kalpler kördür.”
Bu cümleyi okuduktan sonra “Evet, ‘bu gerçekten benim sorunum’ diye düşündüm” diyor Klaveren. Oturduğu bölgedeki bir imamın teşvikiyle 2019’da din değiştirdi ve bunu kamuoyuna da duyurdu. Klaveren din değiştirirken yanında olan imamın kendisine “Bu durumu düzeltmek için bir fırsat. Senin de sorumluluğun var. Çünkü bir bakıma nefreti kışkırttın” dediğini anlatıyor.
Klaveren’in din değiştirdiği haberleri ülke çapında manşetlere taşındı. Muhabirler Özgürlük Partisi liderine konuyla ilgili görüşlerini sordu. Wilders, Van Klaveren’in kararını “bir vejetaryenin mezbahada çalışmasına” benzeterek “Bunun olacağını tahmin etmemiştim” dedi.
Van Klaveren’in destekçileri onun din değiştirmesini “derin ihanet” olarak adlandırdı. Süreci şöyle anlatıyor Van Klaveren: “Bazı insanlar son derece düşmanca davrandı. İki binin üstünde ölüm tehdidi aldım. Gerçekten aşırıydı. Eşime tecavüz edeceklerini, çocuklarımı öldüreceklerini söylediler, korkutmak için çocuğumun okulunun adresini gönderdiler bana.”
Haber gündemden düştükçe tehditler azaldı ve Van Klaveren için işler sakinleşti. Yaşadıkları Van Klaveren’e bir zamanlar ürettiği İslam karşıtlığına nasıl karşı çıkacağını düşünme fırsatı verdi ona. 2020’de İslam inancını ve tarihini tanıtmayı hedefleyen bir vakfın kuruluşuna katıldı. Vakıf 200’den fazla okulu ziyaret ettikten sonra Haziran ayında Rotterdam’da İslam Deneyim Merkezi adında bir müze açtı.
“Asıl amaç yanlış kanıları ortadan kaldırmak ve empatiyi teşvik etmektir” diyen Van Klaveren “Özgürlük Partisi’ndeyken hep İslam’ın bize yabancı olduğunu söylerdik; İslam’ın Avrupa ile hiçbir alakası yoktur. Ve tabii ki İspanya’ya, örneğin Endülüs’e baktığınızda bunun saçmalık olduğunu görüyoruz” diyor. Van Klaveren Özgürlük Partisi’nde çalıştığı süre boyunca yaptıklarından dolayı suçluluk mu yoksa pişmanlık mı hissettiği sorulduğunda da “Söylediklerimden dolayı elbette utanıyorum. Planlarım vardı ama Allah plan yapanların en hayırlısıdır ve hayatım başka bir yöne yöneldi” diyerek anlatıyor kendisindeki değişimi.
Van Klaveren Özgürlük Partisi’nin son seçimde kazandığı 37 sandalyenin yaklaşık 12’sinin İslam’a şiddetle karşı çıkışla bağlantılı olduğunu tahmin ediyor. Geriye kalanların motivasyonunun muhtemelen artan yaşam pahalılığı, refah düzeyinin düşmesi ve hızla artan konut fiyatlarıyla baş edememek, ana akım partilerince hayal kırıklığına uğratılmak olduğunu söylüyor. Van Klaveren “Gerçekten hiç paranız yoksa ve göçmen olsun ya da olmasın 10 yıldır satın almak için sırada olduğunuz bir evi başkasının aldığını görürseniz ‘Ben yeterince önemli değilim demek ki’ diye hissedersiniz” diyor.
Avrupa’da özellikle geçen sene hemen her gün bir Kur’an yakma eylemi yaşanmıştı. Van Klaveren “Ne zaman bir Kur’an yakılsa biz bin yeni Kur’an veriyoruz” deyip 12 yıl boyunca yaptığı İslam karşıtı propaganda için pişmanlığını dile getiriyor: “12 yıl boyunca İslam karşıtı siyasetin içindeydim. Bu nedenle tabiri caizse bunu telafi etmek için en az 12 yıl boyunca eski anlatıma karşı çıkmam gerekiyor.”
Amsterdam’da son derece dindar bir Protestan ailede büyüyen Van Klaveren İslam’a karşı başlangıçtaki ön yargısının kilisesinin etkisi olduğunu söylüyor. 11 Eylül saldırıları ve film yapımcısı Theo van Gogh’un kendisini cihatçı olarak tanımlayan bir adam tarafından öldürülmesinin ardından İslam karşıtı tavrı daha da sertleşmiş ve 2010 yılında bu nedenle Wilders’ın partisine katılmış.
Hızla da yukarılara tırmanmış. “Her şeyi yaptım. Camileri yasaklamaya çalıştım; Kur’an-ı Kerim’i yasaklamaya, İslami okulları kapatmaya, Arapçayı kamusal alanda yasaklamaya… O zamanlar bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm çünkü İslam’la savaşıyorduk.”
Van Klaveren, Wilders ile yollarını bir mitinginde “ülkede daha az Faslı” isteyip istemediklerini sormasının ardından ayırmış. “Bu kadarı da fazla” diyor Van Klaveren: “Artık etnik bir mesele haline gelen bu hareketten ayrılmam gerektiğini düşündüm.”
Eski partisine dair görüşleri sorulduğunda da “Onlara verdiğim şeyler hâlâ düşünce olarak orada. Onlara verdiğim araçları kullanıyorlar hâlâ. Benim uydurduğum şeyleri söylediklerini duyuyorum” diyor.