WSJ: Lübnan Hizbullahı’nın ‘hayalet’ komutanını İsrail nasıl öldürdü?
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hizbullah ile yapılacak herhangi bir ateşkeste İsrail'in güvenliğini sağlama ve tehditleri etkisiz hale getirme konusundaki kararlılığının hayati olduğunu vurguladı.
İsrail’in güvenlik politikaları son haftalarda gergin bir dönemece girerken Başbakan Binyamin Netanyahu, Lübnan Hizbullahı ile olası bir ateşkesin koşullarına dair kritik açıklamalar yaptı. Batı Kudüs’te ABD Başkanı Joe Biden’ın danışmanı Amos Hochstein ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk ile görüşmesinin ardından basına yansıyan açıklamalarda Netanyahu’nun ateşkese dair dikkat çekici vurguları öne çıktı.
Netanyahu güvenlik tehdidine dair düşüncelerini şu sözlerle paylaştı: “Kağıt üzerinde sağlanacak anlaşma değil, önemli olan İsrail’in bu anlaşmayı uygulama ve Lübnan’dan güvenliğimize yönelik her türlü tehdidi engelleyebilme becerisi. Kuzeyde evlerini terk etmek zorunda kalan halkımız ancak bu sayede güvenle evlerine dönebilir.”
Geçen günlerde Netanyahu’nun Lübnan sınırındaki çatışmalara diplomatik bir çözüm bulma hedefiyle bakanlar ve üst düzey askeri yetkililerle yaptığı görüşmeler de dikkat çekmişti. İsrail’in kuzeyindeki sınır köylerinde yaşayan halk, Hizbullah’la süren çatışmalar nedeniyle haftalardır evlerini terk etmek zorunda kalmış durumda. Netanyahu bu belirsiz dönemi sonlandırmak adına askeri ve diplomatik adımları değerlendirdiklerini söyledi.
İsrailli bir yetkili de yerel medyaya yaptığı açıklamalarda İsrail ordusunun Lübnan’daki kara saldırılarını ‘1-2 hafta içinde sonlandırabileceğini’ öne sürdü. Yetkili ordunun ‘sona yaklaştığını’ iddia ederek çatışmaların seyrine dair beklentilerini kamuoyuyla paylaştı.
Öte yandan Lübnan Başbakanı Necib Mikati yerel bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada İsrail’le çatışmaların bölgesel istikrarı tehdit ettiğini belirtti. Mikati’nin sözleri bölgedeki gerginliğin ve ülkeler arası tansiyonun yüksek seyrettiğinin bir işaretiydi.
Bu gelişmeler ışığında Netanyahu’nun sözleri ve İsrail’in kuzeyindeki sınır hattındaki duruşu uluslararası arenada dikkatle takip ediliyor. Özellikle ABD ve Batı’nın gözü bölgede yaşanacak olası bir ateşkesin nasıl uygulanacağı ve iki tarafın bu süreci nasıl yöneteceğinde.
İsrail-Hizbullah arasındaki ateşkes konusu, bu kez ABD ve İsrail arasında kapsamlı bir görüşmenin odağına yerleşti. ABD Başkanı Joe Biden’ın kıdemli danışmanı Amos Hochstein ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelerek ateşkes anlaşmasının ayrıntılarını ve olası sonuçlarını masaya yatırdı.
Netanyahu ABD’li yetkililerle olan bu görüşmede İsrail’in güvenliğini sağlama konusundaki kararlılığını yinelerken, ateşkesin bir ön koşulunun Hizbullah’tan gelen tehditlerin tamamen son bulması olduğunu vurguladı. İsrail Başbakanlığı’ndan yapılan açıklamada Netanyahu’nun “İsrail’in kuzey sınırındaki tehdit sona ermedikçe ateşkesin kabul edilemeyeceği ve İsrail’in güvenliğine öncelik verecek tüm adımların atılacağı” dediği belirtildi.
Hochstein ve McGurk, Netanyahu’nun ardından İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile de bir araya geldi. Görüşmelerin içeriğinde ateşkes konusunun yanı sıra, Gazze’de esir alınan İsrailli vatandaşların geri getirilmesi de yer aldı. ABD’li yetkililerin İsrail’in güvenliğini sağlamaya yönelik tüm seçeneklere açık oldukları vurgulanırken, esir takasının nasıl gerçekleşeceği ve güvenlik önlemlerinin artırılması gerektiği tartışıldı.
İsrail ordusunun yeni subaylarının mezuniyet töreninde bir konuşma yapan Netanyahu, İsrail’in İran’a karşı son yıllarda çok daha geniş bir hareket özgürlüğüne sahip olduğunu söyledi. “İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemek ana hedefimizdir” diyen Netanyahu, İsrail’in bu doğrultuda planlarının hazır olduğunu, ancak güvenlik nedeniyle ayrıntı veremeyeceğini ifade etti.
Netanyahu, Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırılara dair net bir bitiş tarihi vermekten kaçındı ve stratejik hedeflere ulaşmanın zaman alabileceğini belirtti. Ayrıca Hizbullah’ın sınır bölgesindeki tünel ağlarının, roket kapasitelerinin ve lider kadrolarının hedef alınması gerektiğini, aksi takdirde ateşkesin uzun ömürlü olamayacağını savundu.
Netanyahu, ABD’nin İsrail’e verdiği desteğe minnettarlığını söylerken “İsrail’in güvenliği tehlikeye girdiğinde ABD’nin taleplerine hayır demekten çekinmem” dedi.
Lübnan’ın güneyindeki savaş ortamı gün geçtikçe daha da kötüleşiyor. İsrail ordusu 8 Ekim 2023’ten bu yana Lübnan’da düzenlediği yoğun hava saldırılarıyla bölgede derin bir insani kriz yarattı. Özellikle Bekaa ve Baalbek bölgeleri ile Lübnan’ın güney kentleri bombardımanın en ağır darbesini alan yerler oldu.
Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre bu saldırılarda şimdiye kadar 2 bin 500’den fazla kişi yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedenlerin 100’den fazlası çocuk, 200’den fazlası da kadın. Yaralı sayısı ise 11 bin 862’ye ulaştı. Bombardıman altında kalan bölgelerde sivillerin yaşam mücadelesi gittikçe zorlaşırken, yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bazıları Lübnan’ın kuzeyine, bazıları ise komşu ülkelere kaçtı. Lübnan hükümeti 486 binden fazla kişinin Suriye’ye göç ettiğini duyurdu. Evlerinden edilen insanlar güvensizlik ve korku içinde yeni bir hayat kurmaya çalışıyor.
Savaşın merkezindeki Hizbullah ise İsrail’e karşılık olarak roket ve füzelerle misilleme yapıyor. İsrail topraklarına düşen bu saldırılar çoğunlukla askeri üsleri hedef alıyor ancak büyük bir hasar rapor edilmedi. İki taraf arasındaki bu gerginlik bölgeyi bir felaketin eşiğine getirirken, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın 27 Eylül’deki bir hava saldırısında öldürülmesi savaşın gidişatını daha da belirsiz bir hale soktu.
Bölgedeki savaş ortamı sadece bir güç mücadelesinin çok ötesinde Lübnan halkı için büyük bir insani kriz anlamına geliyor. Göç eden yüz binlerce kişi hayatlarını kurtarmak için yeni bir güvenli liman ararken geride kalanlar saldırıların gölgesinde yaşamaya çalışıyor. İsrail’in son hamleleri ve Hizbullah’ın direnişi bu kriz sarmalının daha ne kadar devam edeceği sorusunu akıllara getiriyor.