Türkiye'de 2022 yılında obezitenin ekonomik yükünün 27 milyar 773 milyon 265 bin dolar olduğu hesaplanıyor. Yani Türkiye GSYİH'sının yüzde 3.06’sı kadar bir yükü omuzlamış bulunuyor.
‘Çocukluğundan bu yana hep fazla kiloluydu. Alaycı bakışlardan, sözlü tacizlerden bıkmıştı. İlk gençlik yıllarında da durum değişmemişti. Arkasından yalnızlık ve sosyal yaşamdan kopuş geldi. Sonra yaşam kalitesini düşüren diyabet hastalığıyla tanıştı. İş aramaya başladığında görüntüsünün bir engel olarak karşısına çıktığını gördü. Ailesinin çocukluğunda ‘tombik’, ardından ‘fazla kilolu’, daha sonra da ‘şişman’ diye önemsememeye çalıştığı durumu en büyük sorunuydu. Sonunda doktorun kapısını çaldı. Teşhis obeziteli olduğuydu. Bugünkü diyabet hastalığının ve gelecekte karşılaşmaya aday olduğu potansiyel hastalıklarının da nedeni olabilirdi obezite.’
Böyle bir öyküye artık dünyanın hemen hemen her ülkesinde ve her toplumsal tabakada rastlamak mümkün. Tıbbın “çağın hastalığı” olarak tanımladığı obezite, son yıllarda çok daha hızlı yaygınlaşıyor. Hızla değişen beslenme alışkanlıkları ve modern yaşamın getirdiği hareketsizlik, obezitenin en önemli nedenleri.
Ancak fazla kilolu her bireyi obez olarak tanımlamak da doğru değil. Hem beden hem de ruh sağlığını olumsuz etkileyen obezite için boy ve kilo dengesini gösteren vücut kitle indeksine (BMI) bakılıyor. Beden ağırlığının (kilogram) boy uzunluğunun (metre) karesine bölünmesiyle elde edilen indeks değerinin 18-25 arasından olması normal, 25-30 arası olması kilolu, 30 üzeri olması ise obez bireyi tanımlıyor. İndeks değerinin 40’ın üzerinde olduğu durumlarda kişi, cerrahi müdahale adayı morbid obez (yaşam süresini kısaltan obezite) sınıfına giriyor. Yine BMI’sı 35 ve üzeri diyabet gibi rahatsızlığı olan bireyler de son klinik kılavuzlara göre cerrahi müdahale adayı olarak kabul ediliyor.
Bilim insanlarına göre obezite yaşamı tehdit eden ve tedavi edilmezse yaşam süresini kısaltan bir hastalık. BMI arttıkça, yani kilo alındıkça yaşam süresi kısalıyor. Araştırmalar BMI’nın 30-35’ler civarı olması durumunda ortalama yaşam süresinin üç yıl kadar azaldığını, bunun üzerine çıkılması durumunda kısalan sürenin 8-10 yıl kadar olduğunu gösteriyor.
Obezite tek başına bir hastalık olmakla kalmayıp aynı zamanda birçok hastalığın da habercisi. Diyabet, damar sertliği, kalp hastalıkları, hipertansiyon, pek çok kemik hastalığı, safra kesesi sorunları, safra kesesi taşı ve bazı özel kanserler de obezitesi olanlarda daha çok görülüyor.
Türkiye, Avrupa’da obezite görülme sıklığı açısından birinci sırada. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi ülkelerde erişkin nüfusta obez nüfus oranı yaklaşık yüzde 19,5-20 civarında. Türkiye’de ise neredeyse her üç erişkinden biri obeziteli. Türkiye, obezitede dünyada ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından üçüncü sırada (obezitenin yüzde 60’lar gibi inanılmaz seviyelere ulaştığı Pasifik’teki adacıklarda kurulu devletçikler istisna tutulursa) yer alıyor.
Türkiye’de erişkin nüfusun 20 milyonu obeziteli. Aşırı kiloluların sayısı ise daha çok. Erişkin kadınlarda obeziteli ve aşırı kilolu birey sayısı erkeklere göre daha fazla. Kadınlarda bu oran yüzde 69,3, erkeklerde ise yüzde 64. Elli yıl öncesine göre Türkiye’de ortalama vücut ağırlığı erkeklerde yüzde 24, kadınlarda yüzde 20 daha yüksek. Türkiye’de son 40 yılda fazla kiloluların oranı yüzde 1,2 kat artmış.
Ancak Türkiye için iyi olan nokta şu: Obeziteliler içinde BMI’si 35 ve üstü olanların oranı, diğer ülkelere göre daha düşük. Bir diğer ifadeyle obeziteliyiz, ancak yaşamı tehdit eden seviyede olanlarımızın oranı daha düşük.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2016 verilerine göre obezite dünya genelinde 1975’ten bu yana 3 katına çıktı. Bugün itibarıyla dünyada 1,9 milyar fazla kilolu ve 650 milyon obeziteli yetişkin bulunuyor. 2030’a gelindiğinde ise dünya nüfusunun yüzde 11’inin obeziteli olacağı ön görülüyor.
Obezite artık yalnızca yetişkinlerin sorunu olmaktan çıktı. Vücut sağlığı ve fonksiyonları bozulacak ölçüde kilo alan çocukların sayısı da her geçen gün artıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre çocuklar için de durum parlak değil. Dünyada 5 yaşın altındaki 41 milyon çocuk fazla kilolu veya obeziteli. Önümüzdeki on yıl içinde, çocukluk çağı obezitesindeki artışın yüzde 60’a ulaşacağı ve dünya genelinde 250 milyon çocuğun obeziteli olacağı tahmin ediliyor.
Dünya Obezite Federasyonu’na göre önleme, tedavi ve desteğin artırılmamış durumunda dünya nüfusunun yüzde 51’i, 12 yıl içinde aşırı kilolu ya da obeziteli olacak.
Çocukluk çağı obezitesiyle ilgili Türkiye verileri de endişe verici. Çocukluk dönemlerinde de obeziteli ve fazla kilolu sayısı hızla artıyor. Obezite beş yaşından itibaren görülmeye başlanıyor. Veriler Türkiye’de altı yaşındaki çocukların yüzde 17,9’unun obeziteli ve aşırı kilolu olduğunu gösteriyor. 18 yaşına varıncaya kadar bu oran yüzde 20-21’e ulaşıyor. Kız çocuklarda dünya geneline benzer şekilde erkeklere göre obeziteyle karşılaşma ihtimali daha fazla.
Obezite ile ilişkili hastalıklar tüm dünyada her yıl 4.7 milyon insanın ölümüne neden oluyor, yani günde 13 bin kişi taşıdıkları fazla kiloların kurbanı oluyor. Ölenlerin yarısını da 70 yaşının altındaki insanlar oluşturuyor.
Obezite, insan ömrünü dramatik şekilde kısaltmasının yanı sıra yaşam kalitesini de olumsuz etkiliyor. Bu durumun Türkiye gibi her üç erişkinden birinin obeziteli olduğu bir ülkenin ekonomisine ciddi bir yük bindirmesi de kaçınılmaz. Nitekim öyle de oluyor. ECONİX araştırma şirketi kurucu ortağı ve yöneticisi Dr. Güvenç Koçkaya’nın ekibiyle birlikte yaptığı son çalışmanın verilerine göre, obezitenin Türkiye’ye ekonomik yükü 2022 yılı itibarıyla 27 milyar doları geçti. Uzmanların “çok önemli bir sosyoekonomik hastalık” olarak tanımladığı obezitenin ekonomik yükü, sağlıklı olarak geçirilen bir yılın kaybı olarak değerlendirilen ve Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan DALY (Yeti Yitimine Ayarlanmış Yaşam Yılları) ile ölçülüyor. DALY kavramı, çeşitli hastalıklar ve yaralanmaların neden olduğu erken ölümler ile ölümle sonuçlanmayan, ancak uzun süreli engellilik ve işlev kaybına neden olan sağlık durumlarının yol açtığı hastalık yükünün tek bir ölçütle değerlendirilmesini sağlıyor.
Türkiye 2010’da obeziteli bireyler nedeniyle 787 bin 184 yıl (DALY) kaybetti. Bunun 9 milyar 125 milyon 563 bin 88 dolar olan ekonomik yükü, o yılki Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 1,05’ini oluşturuyordu. Ancak yıllar içinde sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşmasına rağmen obezite cephesinde işlerin pek de iyi gitmediği görüldü. Koçkaya’nın Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2017 verileriyle yaptığı hesaplama, faturanın çok ciddi şekilde kabardığını gösteriyor. Buna göre Türkiye’nin 2018 yılı obezite DALY’si 2 milyon 146 bin 42 yıla çıkarken, ekonomik yükü ise 20 milyar 108 milyon 409 bin 716 dolar olarak gerçekleşti. Bu rakam, Türkiye’nin 2018 yılında birçok hastalığın obeziteyle ilişkili olduğu varsayılan bölümünün teşhisi, tedavisi, bireyin yaşam kalitesinde bu süreçte görülen düşüş ve işe devamsızlık gibi sıkıntıların faturası olarak her 100 TL’lik milli gelirin 2,61 TL’sini yüklendiğini gösteriyor. Bir sonraki yıla yani 2019 yılına ilişkin hesaplama da 2 milyon 447 bin 392’ye ulaşan obezite DALY’sinin 22 milyar 336 milyon 275 bin 808 dolarlık (GSYİH’nin yüzde 2.93’ü) fatura çıkarttığını gösterdi. Dr. Koçkaya’nın aynı konuda yaptığı daha önceki araştırmada da ekonomik yük 2004 yılında 4 milyar 802 milyon 985 bin 637 dolar (GSYH’nin yüzde 1,17’si), 2012 yılında ise 13 milyar 593 milyon 774 bin 432 dolar (GSYH’nin yüzde 1,73’ü) olarak hesaplanmıştı.
Süleyman Demirel Üniversitesi öğretim üyeleri Dr. Arzu Yiğit ve Doç. Dr. Vahit Yiğit de 2018 yılında Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi’nde yayınlanan Türkiye’de Obezite İlişkili Komorbiditelerin Ekonomik Yükü başlıklı makalelerinde, yine DALY metodolojisiyle obezitenin ekonomik yükünü tahmin etti. Buna göre, obezitenin ekonomik yükü 2004 yılında GSYİH’nin yüzde 1,2’sini oluşturan 4 milyar 692 milyon 233 bin 776 doları bulurken, bu rakam 2015 yılında 17 milyar 646 milyon 245 bin 880 dolara (GSYİH’nin yüzde 2,45’i) ulaşmış. Keza bu makalede de obez nüfusun artışı dikkate alındığında, obeziteye bağlı hastalıkların ekonomik yükünün ileriki yıllarda daha da artacağının düşünüldüğü ifade ediliyor.
Nitekim obezite ve obeziteye bağlık hastalıkların ekonomik yüküyle ilgili son hesaplama da bunu doğruluyor. Sağlık Bakanlığı’nın 2019`dan sonra herhangi bir DALY verisi yayınlamadığını belirten Dr. Koçkaya şunları söylüyor:
“Biz de geçen yıl için doğrusal regresyonla tahminleme yaptık. Kayıp DALY’i 2 milyon 606 bin 595 olarak bulduk. Bu durumda 2022 yılında obezitenin ekonomik yükü 27 milyar 773 milyon 265 bin dolar çıktı. Yani Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 3.06’sı kadar bir yükü omuzluyoruz’ diyor.
Yani Türkiye geçen yıl her 100 TL’lik milli gelirinin 3.06 TL’lik bölümünü obezite faturası olarak yüklenmiş. Dr. Koçkaya’nın bir önceki çalışmasındaki başka veriler de obezite konusundaki rahatsızlık verici gelişmeleri doğruluyor. Obezite DALY’si 2010’da 20 milyon 199 bin 253 olan toplam hastalık DALY’sinin 787 bin 184 yıllık bölümünü oluştururken, 2018’de yüzde 172’lik artışla 2 milyon 146 bin 42 yıla ulaşmış. Aynı dönemde sağlıktaki olumlu gelişmeler nedeniyle toplam DALY yüzde 4,6’lık düşüşle 19 milyon 269 bin 272 yıla gerilemiş. Dr. Koçkaya 2010-2018 döneminde toplam DALY’den obezite DALY’sinin çıkartılması durumunda elde edilen diğer hastalıkların DALY’sinde yüzde 12,5’lik bir düşüş olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Ancak obezite DALY’si söz konusu dönemde yüzde 172 gibi inanılmaz bir oranda arttığı için, toplam DALY’deki düşüş yüzde 4,6 ile sınırlı kaldı. Zaten 2010’da obezite DALY’sinin toplam DALY içinde yüzde 3,9 olan ağırlığının 2018’de yüzde 11,14’e çıkması olayın vahametini gösteriyor. 2018’den sonra da iyiye gidiş olduğunu söylemek mümkün değil”.
Verilere göre obezitenin ekonomik yükünün hesaplanmasında faturayı en çok yükselttiği düşünülen hastalıkların başında iskemik kalp hastalığı geliyor. Bunu sırasıyla diyabet, iskemik inme, hipertansiyon, eklem iltihabı, meme kanseri, kalın bağırsak ve rektum kanseri ile rahim kanseri izliyor.
OECD’nin Obezitenin Ağır Yükü adlı çalışmasına göre, aşırı kilolu ve obezitesi olan kişiler daha sık ve daha fazla sağlık hizmeti almak zorunda. Bu da OECD üyesi ülkelerde kişi başı sağlık harcamalarını yılda 209 dolar artırıyor. Üye ülkelerde önümüzdeki 30 yılda sağlık bütçesinin ortalama yüzde 8,4’ünün aşırı kilonun ve obezitenin neden olduğu hastalıkların tedavisinde kullanılacağı hesaplanıyor. Yine aynı çalışmada aşırı kilonun ve obezitenin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine de değinilmiş. Buna göre, aşırı kilolu çocuklar büyüdükleri zaman normal kilodaki akranlarına kıyasla eğitimde daha düşük kademelerde takılı kalıyorlar ve üniversite eğitimlerini tamamlama olasılıkları daha düşük.
Normal kilodaki kız ve erkek çocukların kilolu ve obez akranlarına göre okulda başarılı olma olasılıkları ortalama yüzde 13 daha fazla. Obezitesi olan kızların zorbalıkla karşılaşma olasılıkları normal kilodaki akranlarına göre üç, erkek çocukların ise 1,8 kat fazla. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, 12-19 yaş grubundaki obeziteli kız ve erkek çocukların okul devamsızlık oranı normal kilodaki akranlarına göre yüzde 3 daha yüksek. İşgücü ve insan sermayesinin verimliliğini azalttığı için, obezitenin ekonomi üzerinde önemli bir etkisi olduğu da raporda yer alıyor. Kronik hastalıklı bireylerin daha az istihdam edildiklerinin ve çalışanların da daha çok devamsızlık yaptıklarının belirtildiği raporda, şu noktaların da altı çiziliyor: “Çalıştıkları zaman sağlıklı bireylere göre daha verimsiz olabiliyorlar. Aşırı kilo, bu çalışmada incelenen 52 ülkede işgücünü her yıl 52 milyon kişi azaltıyor. Aşırı kilo ve obezite, OECD ülkeleriyle 28 AB üyesinde GSYİH’nin yüzde 3,3 oranında azalmasına neden oluyor.”
Çağımızın hastalığı obezitenin her geçen gün daha da arttığı ve yürütülen mücadeleye rağmen geleceğe yönelik tahminlerin de hayli karamsar olduğu görülüyor. OECD’ye göre, 2020-2050 döneminde obezitenin üye ülkelerin GSYİH’sini yüzde 3,3 oranında olumsuz etkileyecek. Bu oran G20 üyeleri için yüzde 3,5, Türkiye için ise yüzde 4,1-4,2 olacak. OECD ülkeleri, söz konusu dönemde fazla kilo ve obezitenin ilişkili olduğu hastalıkların tedavisi için sağlık bütçelerinin yüzde 8,4’ünü, G20 üyeleri yüzde 8,7’sini harcayacak. Türkiye ise her 100 TL’lik sağlık harcamasının 12 TL’sini bu amaçla kullanacak. Obezitenin yayılma hızına, ekonomik yüküne ve geleceğe ilişkin tahminlere bakıldığında, özellikle Türkiye’de bu konuda çok daha ciddi adımların atılması gerektiği ortaya çıkıyor.
Türkiye obeziteyi 2010 yılında hastalık olarak kabul etti. Avrupa’da bunu yapan az sayıda ülkeden biri olan Türkiye’de bu sayede devlet harekete geçti. Doktorlar obezitesi olanların kendilerine hasta denmesini istemediklerini belirterek şunları söylüyorlar:
“Obeziteyi hastalık olarak kabul etseniz bile o kişiler kendilerine hasta denmesini istemiyor. Bu mümkün mü? Mümkün. Hastalık olarak kabul edilmesi devleti devreye sokuyor; ki hem önlemde hem de tedavi olanaklarının hazırlanmasında buna çok ihtiyacımız var” diyorlar.
Avrupa Obezite Derneği’nin bir hasta grubu var ve sloganları şu: ‘Biz önce insanız.’ O nedenle konuşmalarımızda obezite hastası demiyoruz; obezitesi olan birey veya obezitesi olan kişi diyoruz. Toplantılarımızdaki prezantasyonlarda obezitesi olan insanların resimlerini göstermekten kaçınıyoruz. Bu da bir stigma. Bunu gidermenin yolu eğitimden geçiyor. Bunu becerebilirsek bu kişilerin tedavi almaları için sağlık kurumlarına başvurmalarının önünü açmış ve engelleri kaldırmış olacağız.”
ECONİX araştırma şirketi yöneticisi Dr. Güvenç Koçkaya çağın önemli hastalıklarından olan obezitenin Türkiye dahil birçok ülkeyi etkilediğini belirterek şunları söylüyor:
“Obezite çağımızın önemli bir hastalığıdır. Türkiye dahil birçok ülkeyi etkilemektedir. Basında genellikle ABD’nin obezite açısından riskli bir toplum olduğu söylenmektedir,
ancak Türkiye’de de durum son yıllarda pek farklı değildir. Hareketsiz yaşam ve işlenmiş gıdaların tüketilmesi ile her geçen gün obezitenin görülme sıklığı artmaktadır.
Son veriler, Türkiye’de sağlıkta dönüşüm ile başlayan reform sürecinden bugüne kadar geçen dönemde sağlık göstergelerindeki iyileşmelerin, toplam DALY’de de azalma sağladığını ortaya koymaktadır. Ancak genel sağlık göstergelerimiz iyileşirken ve toplam DALY azalırken, obezite bu eğilimin dışında hareket etmiştir. Açıkçası bu
durum, yapılan birçok politikaya rağmen düzelmenin istendiği gibi olmadığını göstermektedir.
Konuyu sağlık harcamaları açısından irdeleyelim: TÜİK verilerine göre, Türkiye 2018 yılında sağlığa toplamda 35 milyar dolar harcamış. Bu rakam kamu, özel sektör ve
vatandaşın cebinden doğrudan yaptığı toplam cari harcamaları kapsıyor. Ancak DALY açısından bakıldığında Türkiye`nin sağlık nedenleriyle işgücü kaybı gibi faktörler dahil ekonomik kaybı 2018 yılında toplam 180 milyar doları bulmuştur. Bunun yüzde 11’inin obezite kaynaklı olduğu düşünülürse, doğru orantı ile toplam cari sağlık harcaması içerisinde de obezite ve obeziteye bağlık hastalıklar için en az 3,8 milyar dolar sağlık harcaması yapıldığı söylenebilir. Bu rakam, Türkiye’nin sağlık harcamaları içerisinde en çok konuşulan ilaç harcamalarının neredeyse yarısına, tıbbi malzeme harcamalarının ise neredeyse tamamına denk gelmektedir. Dolayısıyla, toplum olarak farkındalığımız artmaz ve önlem alınmaz ise obezitenin hem toplum sağlığı hem de
sağlık harcamalarına etkisi artarak devam edecektir.”