Togg’da yeni model 2024’ün sonunda geliyor
Togg CEO’su Gürcan Karakaş’a göre otomotiv endüstrisinin önümüzdeki dönem şahit olacağı en büyük değişim otomobilin akıllı cihazlara dönüşümü. Karakaş "Özetle, bizim modelimize bakıldığında da işimiz otomobille değil. Bu dönüşen dünyanın otomobille alakası yok" diyor.
Geçen hafta elektrikli otomobilini pazara sunan ve kendini ‘mobilite şirketi’ olarak tanımlayan Togg’un bir numaralı yöneticisi Gürcan Karakaş, belki bugüne kadarki en kapsamlı söyleşisini verdi ve şirketiyle ilgili bilinmeyenleri anlattı.
Tasarım odaklı düşünmeyle birlikte çevik çalışma ve yalın hiyerarşiyi merkeze aldıklarını söyleyen Karakaş, bugün 1,500 kişilik ekibe ulaşmalarına rağmen bir organizasyon şeması olmadan, start-up mantığıyla çalışmaya devam ettiklerini anlatıyor. “Bugüne dek 300’e yakın start-up ile temas ettik. 20’siyle el sıkıştık, 40’ıyla da konseptin onayı konusunda işbirliği yapıyoruz. Yani ekosistem dediğimiz bu yapının çekirdeğini 40’a yakın start-up ile birlikte oluşturuyoruz” diyen Togg CEO’su M. Gürcan Karakaş, Harvard Business Review (HBR) dergisindeki söyleşide şirketin omurgasını “kullanıcı empati platformu” adını verdikleri bir yapı üzerine inşa ettiklerini anlatıyor.
Karakaş, HBR dergisinin Togg ile ilgili sorularını şöyle yanıtladı:
-Otomotivde büyük resimde nasıl bir değişim var?
Otomotiv endüstrisi son yıllarda bir dönüşüm içinde ancak bu sadece endüstriyi değil, tüm ekosistem ve oyunun kurallarını da değiştiren büyük bir dönüşüm haline geldi. Bugün birçok mega trend hayatımızı şekillendiriyor. Çoğu da teknoloji tabanlı. Dijital dönüşümle başladık, sonra araçların elektrifikasyonuna geldik. Nesnelerin internetiyle birçok nesnenin akıllı ve bağlantılı hale geldiğini görüyoruz. Akıllı cihazların sadece sayısal anlamda değil beceri ve yetenekler anlamında da çok geliştiğini görüyoruz.
Tüm bu gelişmelere bakıldığında otomotiv endüstrisinin önümüzdeki dönem şahit olacağı en büyük meydan okuma akıllı cihazlara dair dönüşüm olarak görünüyor. Bu dönüşüm sadece teknoloji tarafında gerçekleşmiyor, tüketici tarafında da büyük etkisi var. Bugün tüketiciler uzaktan devreye alınan sistemlerden mesajlaşmaya kadar her konuda beklenti içinde. Bu değişim çerçevesinde otomobil de akıllı bir cihaza dönüşüyor. Otomobil artık bir yaşam alanı ve evde, ofiste ne yapıyorsak otomobilde de yapılabilecek. Özellikle otonom sürüşle birlikte, yani otomobili idare etme zorunluluğu ortadan kalktıkça bu trend daha da baskın hale gelecek.
Bence otomotiv dünyasındaki en büyük dönüşüm, otomobilin artık A noktasından B noktasına ulaşmaya yarayan mekanik bir araç olmaktan çıkıp, entegre olan, bizim ifademizle “içinde internet olan değil, internetin içinde olan” bir akıllı cihaza dönüşmesi olacak. Akıllı olan her şeyle entegre olabilen ve sizin yaşam alanınıza değer katan bir akıllı cihaz.
-Burada önemli bir konu da kullanıcının beklentileri. Nasıl bir değişim var burada ve siz bu konuda neler öngörüyorsunuz?
Şirketin ilk kuruluşundan bu yana hâkim yaklaşımlardan biri de tasarım odaklı düşünme. Bunu en baştan ilke olarak belirledik ve daha sonra içini doldurmak için çalıştık. Öncelikle klasik araştırmalarla yola çıktık. Bu yeterli olmayınca kullanıcı merkezli yaklaşıma ağırlık verdik. Sıkıntı noktalarını analiz ettik, fırsat noktalarına baktık. Bir kullanıcı deneyimi yolcuğu haritası çıkardık. Burada da dünyanın en iyi tasarım odaklı düşünme şirketlerinden Ideo ile işbirliği yaptık. Biz zaten iş ortaklıklarımızda dünyada alanında ilk veya ikinci olanlarla çalışmayı tercih ediyoruz. Bunun nedeni de şu: Aslında herkes büyük resmi okuyor ve bir şeyler yapmak istiyor. Ama o bahsettiğimiz fırsat penceresi 2025’ten sonra daralmaya başlayacak. Bu zamana karşı yarışta hız önemli. O yüzden biz sanki maratonu 400 metre engelli gibi koşuyoruz.
Kullanıcı konusuna dönersek… Yaptığımız kullanıcı odaklı çalışmalar sonucunda hayatımıza değer katacak özellikler içinden yenilikçilik seviyesi yüksek olan 40 tanesini belirledik. Bunları kullanıcılar istiyor ama karşılığında ilave bir bedele katlanmayı kabul ederler mi? Bunların değeri nedir? Bunu da dünyanın en iyi fiyatlandırma danışmanlarından Simon-Kucher & Partners ile analiz ettik. Gördük ki hepsinin bir değeri var. Sonrasında bu 40 yaklaşımı hayata nasıl geçireceğimize baktık. Bu süreçte otomotiv sektöründe henüz hiçbiri olgunlaşmamış olan fintech, oyunlaştırma, blokzincir, yapay zeka gibi alanlara girmek gerektiğini gördük.
Bu çalışmalar sonucunda kullanıcı odaklı beklentilerde karşımıza çıkan ilk önemli konu bugün iç mekanda kullandığımız boydan boya ekrandı. Sürücü klasik bilgileri alırken araç içindeki diğer kullanıcıların da günlük hayattaki aktivitelerini yapmalarına izin verecek bir arayüz bu aslında. Bu özelleştirilebilir bir ekran. İster müzik uygulamanızı koyun, ister alışveriş uygulamanızı. Özetle, bizim modelimize bakıldığında işimiz otomobille değil. Bu dönüşen dünyanın da otomobille alakası yok. Ben şunu söylüyorum: “Biz akıllı cihaz yapıyoruz ama isterseniz otomobil olarak da kullanabilirsiniz.”
-Bu noktada işbirlikleri önem kazanıyor. Özellikle de bahsettiğiniz alanlarda sistem ve ürün geliştiren yapılarla… Burada nasıl bir ekosistem stratejisi kurguluyorsunuz?
Aslına bakarsanız bunlar start-up’ların dünyası. Bugüne dek 300’e yakın start-up ile temas ettik. Bunların yaklaşık yüzde 85’i Türkiye’de, geri kalanı yurt dışındaydı. İçlerinden 20’siyle el sıkıştık, 40’ıyla da konseptin onayı (proof-of-concept) konusunda işbirliği yapıyoruz. Yani ekosistem dediğimiz bu yapının çekirdeğini biz ve 40’a yakın start-up birlikte oluşturuyoruz.
Start-up’larla çalışmanın kendine has bir kültürü olmalı. Sonuçta start-up’lar 10 ila 20, hadi bilmediniz 50 kişilik organizasyonlar. Çoğu zaman büyük ölçekli şirketlerle işbirliği yapmaya çalıştıklarında o büyük yapının içinde kaybolup gidiyorlar. Pek çok fikir, her kafadan bir ses çıkınca start-up’lar da boğuluyorlar. Belki biraz mübalağa ederek anlatıyorum ama durum üç aşağı beş yukarı böyle. Büyük resmi gören herkes burada start-up’larla işbirliği içinde gitmek gerektiğini biliyor ama start-up’larla çalışmayı herkes beceremiyor. Burada organizasyon modelinin önemli olduğuna inanıyoruz. Start-up’larla aynı göz hizasında olmak için sizin de organizasyon modelinizi dönüştürmeniz gerek. Yani yalın, çevik ve etkin bir organizasyon olmanız önemli. Start-up’larda fonksiyonlar arası uzmanlık önem taşıyor. Zaten çoğunluğu, işin doğası gereği hiyerarşisi olamayan, merkeziyetsiz ve kendi kendine organize olabilen yapılar. Bunların karşısına “Dur bir patrona sorayım” diye çıkarsanız gözlerindeki o ışıltıyı söndürürsünüz. Bu nedenle biz de organizasyonumuzu kurarken çevik yapıya önem verdik. Yalınlığı ve etkinliği esas aldık.
Süreçte start-up’lar için de önemli bir değer oluşturuyoruz. Dünyanın önde gelen start-up platformlarından Plug and Play ile işbirliği yapıyoruz. Bu kapsamda bir akıllı şehirler dikeyi oluşturduk. Burası 30’dan fazla unicorn çıkaran bir yapı. Biz kuracağımız bu dikey alanla birlikte start-up’lar için bir sahne oluşturuyor ve dünyaya açılmalarına imkan tanıyoruz.
Burada bir avantajımız var. Şirketin bütününün yalın ve çevik bir yapıda olması kolay bir iş değil ancak biz organizasyonu sıfırdan kurduğumuz için en baştan itibaren yapıyı öyle kurguladık. Mesela bir organizasyon şemamız yok. Bunu duyanlar ilk başta şaşırıyor ama şemanın olmaması organize olmadığımız anlamına gelmiyor. Proje bazında uzmanların bir araya geldikleri bir karar sistemi uyguluyoruz. Organizasyon şemasından ziyade iş akışlarına odaklanıyoruz.
-Bu yapıyı sıfırdan kurarken ne tür sorunlar çıktı karşınıza? Özellikle nerelerde zorlandınız ve zorlanıyorsunuz?
Tam anlamıyla bir VUCA (volatility, uncertainty, complexity, ambiguity) dünyasındayız. Pandemi bitti derken Rusya-Ukrayna savaşı başladı örneğin. Biz 15 yıllık bir proje ile yola çıktık. Burada ilk karşılaştığımız konu uzaktan çalışma oldu. Uzaktan çalışma mantığı veya altyapısı konusunda bir sıkıntımız olmasa da süreç ilerledikçe ve fikir aşamasından prototipleme aşamasına geçince ortak akıl, fikir alışverişi daha da önemli hale geldi. İnsanlara dokunmayı, birlikte düşünmeyi gerektiren noktalarda zorlanmaya başladık. Bu noktada çalışma arkadaşlarımızı geri çağırdık ve fiziksel çalışmaya geçtik.
Bir diğer zorlayıcı unsur da Togg’un yeni kurulan bir şirket olmasından dolayı tanınmamasıydı. İşbirliği yapmak için dünyanın en büyüklerinin kapısını çalıyoruz ve haliyle “Siz kimsiniz?” diye soruyorlardı. Her seferinde vizyonumuzu, bu işe olan tutkumuzu ve bunu neden hayata geçirmek istediğimizi anlatmamız gerekiyordu.
Diğer bir konu ise insan kaynağıydı. Otomotivden, tüketici elektroniğinden, savunma sanayinden, yeni nesil üretimden ve daha birçok yetkinlik alanından çalışma arkadaşlarına ihtiyacımız olduğunu bilerek yola çıktık ve bu doğrultuda aramalarımıza başladık. Burada da öncelikle “Siz kimsiniz?” sorusu karşımıza çıktı. Bu doğaldı, zira sıfırdan bir şirket kurduğunuzda, olmayan bir şey yapmaya çalıştığınızda bu tür sorular karşınıza çıkar. Gördük ki bizim işimize uygun kişilik özellikleri ve beceri seti çeşitlilik arz eden ve değişken bir yapıda. Hemen bu özellikleri ve becerileri belirlemeye başladık. Sürekli öğrenmeye açık, cesaretli ve belirsizlikle mücadele edebilen arkadaşlara ihtiyacımız var. Eğer gelecek pazartesi ne yapacağınızı bilememekten stres duyuyorsanız bizim burası sizi tüketebilir. Bir de tecrübe faktörü var. Belli noktalarda tecrübe sahibi kişilere ihtiyacımız var ama bu kişilerin de zamanla ve kıdemleri gereği hayata bakışları farklı. Şimdi siz bu kişilere çevik çalışma, yalın hiyerarşi dediğimizde onlara çok anlam ifade etmeyebilir. Bizim yaklaşımımıza ve modelimize hazır olanlar kadar olmayanlar da var. Farklı kurum kültürlerinden hatta farklı ülkelerden gelenler var.
İlk etapta 300 kişi bulmayı umut ederken bu rakamın ancak üçte birine ulaşabildik. Ancak şunu da söylemem lazım ki bu az sayıda gibi görünen insanlar o kadar birbirlerine kenetlendiler, o kadar tutkuyla çalıştılar ki 300 kişinin çıkarabileceği işi çıkardılar. Şu anda bin 500 kişiye ulaştık ve bu azim aynı şekilde devam ediyor.
4,5 yılda geldiğimiz noktaya baktığımızda önce Togg’u kurduk. Bununla da kalmayarak şarj altyapısı için TruGo, Togg dışında 120 farklı ülke pazarı pazarı için batarya ve depolama çözümleri geliştirecek Siro, Ankara’da teknoloji merkezi, Almanya’da Togg Europe GmbH da kuruldu. Bu kadar kısa sürede bu kadar yapıyı ayağa kaldırırken bir yandan da sanki bu şirketler 5-10 yıldır varmış gibi hareket etmek zorundaydık. Hız ve karar verme sorumluluğunun baskısı da bir meydan okumaydı.
Bu noktada hissedarlarımızın bize güvenmeleri çok önemliydi. Bize sağladıkları özerklik önümüzü çok açtı. Destek ve güven bir araya geldiğinde işler de akıyor. İş dünyasında en büyük verimsizlik faktörü güvensizliktir. Size zaman ve kaynak kaybettirir. Kontrol mekanizmaları kurarak hantallaşırsınız.
-Togg’un otomobil değil bir platform olarak konumlandırılmasına yönelik model sizin tarafta net olsa da kullanıcı tarafında nasıl şekillendirilecek? Kullanıcının Togg’un değer önermesini doğru anlaması için inovatif bazı yaklaşımlar kurguluyor musunuz?
Burada en önemli avantajımız kullanıcının bize dokunduğu her noktayı haritalandırmak oldu. Kullanıcı merkezli ve empati temelli bir yaklaşım benimsedik. Tüm bu çalışmalarımızı kullanıcı empati platformu adını verdiğimiz bir platform üzerinde gerçekleştiriyoruz. Bu sadece bir haritalandırma çalışması değil. Her temas noktasından ve diğer kaynaklardan veriyi edinip işlemeyi gerektiren karmaşık bir süreç. Bu noktada dünya devi şirketlerin kapısını çaldık. Kimi “Ancak beş yılda yaparız” dedi, kimi milyonlarca dolar geliştirme maliyeti çıkardı, kimi elindeki standart çözümü bize satmaya çalıştı. Biz özel bir çözüme ihtiyaç duyuyorduk. Bu noktada fonksiyonlar arası tecrübesi olan, uluslararası projeler yapan ve start-up ruhunu koruyan bir şirketin kapısını çaldık ve bu platformu oluşturduk. Şu anda platform, ana omurgamız haline geldi. Bu platform daha sonra veriyle zenginleştiğinde kullanıcı bazında ve kategorik olarak özelleştirmeler yapmak ve yeni özelliklerle deneyimi zenginleştirmek mümkün olacak. Diyelim ki İstanbul’dan Bodrum’a gideceksiniz. Size benzer özelliklerdeki diğer kullanıcıların tercihlerine bakarak yol üzerinde bir restoran tavsiye edebileceğiz. On sene sonra dünya böyle çalışacak ve biz buna hazır olduğumuz için avantaj sağlayacağız. Şu anda dünyada bu yaklaşımı bu kadar derinlemesine benimseyen bir tek biz varız.
Bir diğer önemli açılım da kısa süre önce lanse ettiğimiz Trumore uygulamamız üzerinden gerçekleştirilecek. Trumore, sizi daha fazla gezmeye motive eden, daha fazla eğlendiren, daha fazla kazandıran ve üzerindeki sistemler ve ekosistem iş ortaklarıyla birlikte size daha fazla değer oluşturan bir uygulama. Çıktıktan hemen sonra kendi kategorisinde bir numaraya oturmuştu. Bu uygulama içerisinde konum merkezli bir sistem, bir dijital cüzdan var. Bu şu açıdan önemli: Biz bu akıllı cihazımızdaki verileri ve özellikleri bir dijital varlığa dönüştürebilmeyi arzu ediyoruz. Ekosistem içerisinde Türk Hava Yolları, Hopi, Shell gibi birçok büyük ölçekli iş ortağımız var. Örneğin Türk Hava Yolları ile yaptığımız işbirliği sayesinde dünyada ilk defa uçmadan, yerde giderken statü mili toplamanız mümkün olacak. Ya da diyelim ki Bodrum’a gidiyorsunuz, tüm kurallara uyduysanız, molalarınızı sağlıklı biçimde verdiyseniz buradan bir token kazanabilirsiniz ya da bir hediye alabilirsiniz. Bir noktada kullanıcıları belirli noktalarda doğru davranışlara yöneltmek ve teşvik etmek için de kullanılabilir. Burada olabileceklerin sonu yok. Özellikle akıllı kontratla üzerinden birçok farklı çözümün ve uygulamanın birbirine bağlanma imkanı oluşuyor. Biz de Ava Labs ve saklama konusunda Avrupa’da uzman İsviçre merkezli bir şirketle işbirliğimizi oluşturduk ve buna hazırlanıyoruz.
Bu yapının kullanıcıya sunulmasında ne tür modeller kurgulamayı planlıyorsunuz?
Şimdi gelin zamanı on yıl ileriye saralım. O zaman bu platformun kullanıcılarının yollardaki akıllı cihazımızın kullanıcılarından çok daha fazla olacağını kabul etmek zorundayız. Önemli ve olması gereken de bu. Dünya yeni bir noktaya giderken tek bir cihaza odaklanmamız yanlış olur. Örneğin bir kullanıcımız yemek yemeyi seviyorsa ona bir gurme rotası, bir diğeri tarih seviyorsa ona tarihi eserler rotası sunabiliriz. Ya da rota sigortası yapılabilir örneğin. Sadece gittiğiniz yol boyunca sigortalanırsınız. Insuretech şirketleri bu tür uygulamalara açık. Ya da bir alışveriş platformundan kazandığınız puanları şarj kredisi olarak kullanıp aracınızı şarj edebilirsiniz. Bunların hepsi teorik olarak mümkün. Hatta akıllı enerji şebekelerinde aracınız elektriğin pahalı olduğu saatlerde bataryasındaki enerjiyi şebekeye satıp ucuz olduğu saatlerde yeniden doldurarak arbitraj kazancı sağlayabilir. Bir diğer senaryo da teslimat. Yaptığınız bir alışverişin teslimatı çeşitli onay ve güvenlik süreçleri sonrasında doğrudan aracınızın bagajına yapılabilir. Biz tüm bunları işin başında kurgulamanın avantajına sahibiz. Bu konuda etkin bir çekirdek ekibimiz var ve sürekli fikir geliştirip bunları test etmek için çalışıyorlar.
Sürdürülebilirlik bu modelin neresinde konumlanıyor?
Temelinde, içinde, her yerinde… Öncelikle sıfır emisyonlu bir araç üretiyoruz. Tesisimiz de tamamen bu yaklaşımla sıfırdan kurgulandı. Hissedarlarımız dahil hepimiz bu konuya çok özen gösteriyoruz. Neden derseniz, şunun farkındayız: Kişisel, kurumsal ve toplumsal sorumluluklarımız her geçen gün daha da önemli hale geliyor. Buna inandığımız için öncülük etmek istiyoruz. Kuvvetle muhtemel dünyanın en temiz otomotiv üretim tesislerinden biriyiz. Boyahanemiz Avrupa’nın en temizi. Güneş enerjisi ve yenilenebilir enerji konusunda maksimum özen gösteriyoruz. Ayrıca şöyle bir taahhüdümüz de var ki burayı yüzde 100 yenilenebilir enerjiyle çalıştırmak için gerekirse offset kredisi de almayı düşünüyoruz. İkinci bir nokta ise şarj istasyonları. Trugo’da şarj eden herkese yüzde yüz yenilenebilir enerji vaat ediyoruz.
Daha da ötesine bakarsak sadece bizim sürdürülebilirliği odağa almamız yeterli değil. Çalıştığımız ekosistem ortaklarının da böyle olması önemli. Onların da bu yaklaşımda olduklarını görmek bizi mutlu ediyor. Yine bu alanda dünyanın en iyisi olduğunu düşündüğümüz çok uluslu bir danışmanlık şirketiyle yol haritamızı çıkardık.
Batarya ve depolama şirketimiz Siro’yu kurgularken dünyanın bu alandaki birçok dev şirketine gittik. Otuzdan fazla şirketle görüşmüşüzdür. En sonunda Farasis ismini taşıyan, Amerika’da kurulmuş, Çin’de büyümüş bir şirkette karar kıldık. Oldukça hızlı büyüyen ve kullandıkları teknoloji açısından birim hacme en fazla enerji yoğunluğu verebilen bir yapı. Büyük potansiyel sahibi olduğu için Mercedes keşfetmiş ve finansal ortaklık yapmış. Çin dışındaki en büyük operasyonları biziz ve ihtiyacımızın iki katı kapasitesinde bir yatırım yapılıyor. Burada geliştirilen her türlü fikri mülkiyet de Siro üzerinde olacak. Şirket 120 ülkeden sorumlu olacak. Yenilenebilir enerji depolama anlamında da ürünlerimiz hazırlanacak.
İlk akıllı cihazınız Togg T10X’i de piyasaya sundunuz. Kullanıcılar ne gibi özellikler ve fiyatlarla bu akıllı cihaza sahip olabilecekler? Bu konudaki hedefleriniz neler?
Evet, beş yıllık planlarımız doğrultusunda adım adım ilerleyerek, doğuştan elektrikli, doğuştan sürdürülebilir, doğuştan dijital ve doğuştan yeşil olarak tanımladığımız ilk akıllı cihazımız C-SUV’u, T10X adıyla pazara sunduk. İki donanım seviyesi ve iki batarya seçeneğiyle sunulan akıllı cihazımızın fiyatı ise 953 bin TL’den başlıyor. Veriyi işleyip yapay zekayla geliştirebilen T10X, daha çok kazandıran, gezdiren, eğlendiren ve sürekli gelişen bir akıllı cihaz olarak yollara çıkıyor. Siparişler bireysel kullanıcılar öncelikli olmak üzere yıl boyunca teslim edilecek. Bu noktada ilk günden itibaren, küresel boyutta rekabet edebilir bir akıllı cihaz sunmuş olmanın memnuniyetini yaşıyoruz. Amacımız kullanıcılarımıza bağlantılı bir akıllı cihazdan çok daha ötesini sunarak, konforlu ve sorunsuz bir mobilite deneyimi yaşatmak.