Deutsche Bank: TL tahvillere 10 milyar doların üstünde giriş olabilir
İki hafta önce dünyada bizi de yakından ilgilendiren pek çok merkez bankasının faiz kararlarını açıklama haftasıydı. Kararların ortak noktası ise enflasyonu kontrol altına almak için faizi yüksek tutma kararlılığını tekrarlamış olmaları. Kritik soru şu: Ne kadar daha yüksek tutacaklar?
Dünya ekonomisinde gelişmeler hızlı bir şekilde devam ediyor. İki hafta önce dünyada bizi de yakından ilgilendiren pek çok merkez bankasının faiz kararlarını açıklama haftasıydı. Piyasaların merakla beklediği faiz kararları da birbiri ardına geldi.
-İlk olarak Avrupa Merkez Bankası (ECB), 3 temel politika faizini 25 baz puan artırma kararı aldıklarını açıkladı. Buna göre, refinansman faizi yüzde 4,50’ye, mevduat faizi yüzde 4’e ve marjinal fonlama faizi de yüzde 4,75’e yükseltildi. ECB’den yapılan açıklamada, euro bölgesinde enflasyonun çok uzun süre yüksek seyretmesinin beklendiği aktarılarak, ECB’nin, orta vadede yüzde 2 olan enflasyon hedefini yakalamakta kararlı olduğu belirtildi.
-ABD Merkez Bankası (Fed) fonlama faizini yüzde 5,25-5,50 aralığında sabit tutma kararı aldı. Ancak en az bu karar kadar önemli olan, Fed açıklamasında sonraki toplantılarda ek faiz artışına açık kapı bırakılmasıydı. Fed Başkanı Jerome Powell, uygun olması halinde faiz oranlarını daha da artırmaya hazır olduklarını belirtti. Enflasyonun sürdürülebilir bir şekilde düştüğünden emin olana kadar da para politikalarını kısıtlayıcı bir seviyede tutma niyetinde olduklarını ayrıca ifade etti.
-İngiltere Merkez Bankası ise politika faizini sabit bırakarak yüzde 5,25 seviyesinde tuttu. Beklentiler bir artış olacağı yönünde olmakla birlikte bu gerçekleşmedi.
-Japonya Merkez Bankası da faizleri sabit bırakanlar arasındaydı.
-Bunlar dışında bazı Avrupa ülkelerinde faiz artışlarına devam edildi.
Bu kararların ortak noktası ise dünyanın önde gelen merkez bankalarının, enflasyonu kontrol altına almak için faiz oranlarını yüksek tutma kararlılığını tekrarlamış olmaları. Merkez bankaları, faiz oranlarını artırarak, ekonomideki talebi ve dolayısıyla fiyatları düşürmeyi amaçlıyor. Ancak Rusya-Ukrayna savaşı ve tedarik zincirindeki sorunlar gibi küresel faktörler yanında son dönemde artan petrol fiyatları enflasyonun düşürülmesini zorlaştırıyor ve merkez bankaları için de enflasyon sorun olmayı sürdürüyor.
Merkez bankaları, enflasyonu kontrol altına almak için faiz oranlarını ne kadar yüksek tutacak? Bu soru, küresel ekonominin gidişatını belirleyecek en önemli faktörlerden biri. Ancak yukarıdaki gelişmeler faiz oranlarının uzun süre yüksek kalacağının işaretlerini oluşturuyor.
Merkez bankalarının dünya ekonomisinin geleceğini belirleyecek bu kararlarının yanında OECD tarafından “Küresel Ekonomik Görünüm” raporu da yayımlandı. Raporda dünya genelinde yükselen enflasyonlara bağlı bir yapay fiyatlama sorununun ortaya çıktığından söz ediliyor. Bunun yanında dünya ekonomisinde Çin’deki yavaşlamadan ve dünya genelindeki finansal koşulların zorluklarından kaynaklanan büyümede bir yavaşlama bekleniyor.
Diğer bir konu da Çin ekonomisindeki yavaşlamanın devam etmesi. Mevcut tahminler, Çin’in 2023’teki GSYİH büyümesinin önceki dönemlerde elde ettiği yüksek büyüme oranlarının da çok altında yüzde 5 seviyelerinde olacağı şeklinde. Bu durum Çin ekonomisinin zorlu bir döneme gireceğini gösteriyor. Çin ekonomisinin büyümesindeki gerilemede kendi dinamikleri yanında, ABD’nin Çin’e yönelik korumacı ticaret politikalarının da etkisi var. ABD’nin Çin’e yönelik korumacı ticaret uygulamaları ile 2017 başında Çin, ABD’nin mal ithalatından yaklaşık yüzde 22 pay alıyorken, Haziran 2023 itibarıyla bu oran yüzde 13 civarlarına düştü.
Bir başka söz edilmesi gereken konu da, Uluslararası Ticaret Merkezi (ITC) verilerine göre 2023 Haziran ayı itibarıyla küresel çapta ihracatın bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10 düşmesi. Bu düşüş içinde, gelişmiş ülkeler grubunun ihracatında azalış oranı yüzde 5,2 iken, gelişmekte olan ülkelerin ihracatındaki azalış yüzde 16 oranında.
Dünya ekonomisini ilgilendiren bir başka etkinlik, G20 ülkeleri liderler zirvesi. Zirvenin bizi de ilgilendiren en önemli konularından biri Hindistan’ı Orta Doğu ve Avrupa’ya ticari ve enerji kaynakları olarak bağlayacak çok uluslu bir demiryolu ve denizcilik projesi olan “Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” oldu. Projeye göre oluşturulacak koridor Hindistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne uzanacak, ardından Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’den geçerek Avrupa’ya bağlanacak. Bu proje Çin’in girişimlerine alternatif olarak oluşturan bir güzergah. Bizim açımızdan olumsuz yönü ve önemi ise Türkiye’nin geçiş güzergahı üzerinde bulunmaması yani dışarıda tutulması.
Ağustos ayının son haftasında Güney Afrika’da yapılan BRICS zirvesinde tartışılan konular arasında birliğe yeni üye kabulü konusu vardı. Bu kapsamda, Suudi Arabistan, İran, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Arjantin ve Etiyopya’nın 2024 başından itibaren birlik üyesi olmaları kabul edildi. Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkelerinden bazılarının birliğe üye olmasıyla BRICS’in uluslararası siyasi ve ekonomik gücünü artıracağı yorumları yapılmakla birlikte, üye ülkelerin kimler olduğuna baktığımızda, bu ülkelerin kendi aralarında nereye kadar anlaşma sağlayabileceği soru işareti.
Sonuçta özellikle gelişmiş ülkelerin enflasyon ve büyüme arasında kaldıkları dönem devam etmekte ancak enflasyona öncelik verdikleri görülüyor. Bununla birlikte OECD ve ITC raporlarına göre ülkelerin büyüme ve ihracatlarının düşüş eğilimini sürdüreceği tahminleri dikkate alındığında üretimde sıkıntılı bir dönem yaşanılacağı görülüyor. Çin’deki ekonomik sıkıntılar ise devam etmekte olup dünya ekonomisini tehdit eden en önemli faktörlerden birini oluşturuyor. Dünyada devam eden bu sıkıntılı ekonomik süreçlerin Türkiye ekonomisine de olumsuz yansıması kaçınılmaz.