Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature’ın hazırladığı son endeks açıklandı. Buna göre Çin, dünyadaki bütün uygulamalı bilim makalelerinin yüzde 56’sını üretiyor, Amerika ise sadece yüzde 10’unu. Çin’de alınan yapay zeka patent sayısı ABD’nin altı katı.
Dünya, 20. yüzyılı bir ‘Amerikan yüzyılı’ olarak yaşadı. Bunun belirgin sebepleri vardı:
Amerikan ekonomisi hem üretim gücü olarak hem de finansal olarak rakipsizdi. Bu ekonomi, özellikle 2. Dünya Savaşı ertesinden itibaren arkasına bilimsel ve teknolojik gelişmeyi de alarak çok büyüdü, dünyaya hakim oldu.
1960’lardan itibaren Amerikan üstünlüğünün motoru bilim ve teknoloji oldu.
Ama 21. yüzyıl, bu Amerikan üstünlüğünün giderek eridiğini ve üstünlüğün Çin’e geçmekte olduğunu gösteriyor.
Çin, Amerika’nın en övündüğü alan olan bilimde 2022 yılında Amerika’yı geride bıraktı ve birinciliğe yükseldi. Artık Çinli bilim insanları tarafından ve bu ülkede üretilen bilimsel makale sayısı, buluş sayısı Amerika’dan çok daha fazla.

Amerika’nın ve dünyanın en saygın bilimsel yayın organlarını bir araya getiren Nature dergi grubu, uzun yıllardır gerek ülkeleri gerekse üniversiteleri bilimsel çıktılarına göre değerlendiren endeksler hazırlıyor. Dergi, şimdi yeni bir endeks daha hazırladı. Bu endeks ülkeleri ve üniversiteleri uygulamalı bilimler alanındaki çıktılarıyla kıyaslıyor.
Uygulamalı bilimler genellikle mühendislik bilimleri olarak biliniyor ama aslında kapsama alanı çok daha geniş. İlaç geliştirmeden yiyecek endüstrisine kadar her alanı kapsıyor.
Derginin 2024 yılı için hazırladığı endekste Çin’in bütün dünyadaki uygulamalı bilim çıktısının yarıdan fazlasını, yüzde 56’sını tek başına yaptığı ortaya çıkıyor.
Çin’in en yakın rakibi Amerika’nın uygulamalı bilim çıktısı, dünyada o yıl üretilen makalelerin ancak yüzde 10’unu oluşturuyor.
Çin uygulamalı bilimlere ağırlık verirken temel bilimleri de boş bırakmıyor. Bu ülkenin toplam bilimsel çıktısının yarıdan biraz fazlasını uygulamalı bilimler oluşturuyor. Yani temel bilimlerde de aslında Çin dünyanın en fazla üretim yapan ülkesi.
Son yıllarda teknolojinin en uç alanı olan yapay zeka konusunda Amerika ile Çin arasında büyük bir rekamet devam ediyor ve Amerika bu alanda daha ileride olduğuna inanıyor ama bu da doğru değil. Çinli araştırmacıların ve mucitlerin yapay zeka konusunda aldıkları patent sayısı Amerikalıların altı katı.
Amerika, kurmaya çalıştığı yapay zeka veri merkezlerine nereden enerji bulacağını bilemez ve kömür madenlerini yeniden açıp termik santrallar kurmaya çalışırken Çin, dünya üzerinde yapılan yenilenebilir enerji yatırımlarının üçte birden fazlasını tek başına yapıyor.
Amerika yeniden içten yanmalı motorlu otomobiller üretmek için kapanan fabrikalarını açmaya ve kendi nüfusuna iş bulmaya çalışırken Çin, dünyadaki elektrikli araç üretiminin yüzde 70’ini karşılıyor.

Nature dergisinin sıralamasında Türkiye 21. sırada. İran’ın gerisindeyiz ama ilginç biçimde İsrail’in ilerisindeyiz.
Nature dergisinin uygulamalı bilim endeksiyle ilgili haberini tam metin çevirisiyle sunuyoruz:
Doğu ve Batı’daki kamu araştırma fonlarının nereye yönlendirileceği konusundaki farklı yaklaşımları, uygulamalı bilimler için ilk kez yapılan Nature Index sıralamasında açıkça ortaya konuyor.
Çin sıralamada başı çekiyor ve Güney Kore ve Singapur gibi diğer Asya ülkeleri, genel araştırma çıktılarının ölçeğine göre bu alanda olağanüstü bir performans sergiliyor. Ancak birçok Batı ülkesi için durum farklı; uygulamalı bilimlerde Nature Index çıktısı nispeten düşük.
Sıralama, bir ankette yaklaşık 4.200 araştırmacı tarafından “en önemli” çalışmalarını yayınlamak istedikleri yerler olarak adlandırılan 25 uygulamalı bilim dergisi ve konferansında geçen yıl yayınlanan araştırma makalelerine dayanıyor. Nature Index’e yeni eklenenler ve veritabanının doğa bilimleri bölümünde zaten bulunanlar da dahil olmak üzere bu yerler, mühendislik, bilgisayar bilimi ve gıda bilimi gibi alanları kapsıyor. Nature Index’in bir parçası olan çok disiplinli dergilerde (örneğin Nature ve Science) yayınlanan uygulamalı bilimler makaleleri de sonuçlara dahil edildi.
Sıralamaya dahil edilen uygulamalı bilimler çıktısının %56’sına Çin merkezli araştırmacılar katkıda bulundu ve bu oran 22.261’dir (Nature Index metriği olan Pay, araştırma makalelerinin yazarlıklarının kesirli bir sayımıdır). Amerika Birleşik Devletleri, 4.099’luk payla ikinci sırada yer alıyor ve bu da 2024 yılında uygulamalı bilimler araştırmalarının %10’unu temsil ediyor. Uygulamalı bilimlerde önde gelen on araştırma kurumu da Çin merkezli.

Güney Kore, Nature Index 2025 Araştırma Liderleri sıralamasında (veritabanını oluşturan 145 doğa ve sağlık bilimleri dergisinde 2024 yılında yayınlanan makalelere dayanarak) yedinci sırada yer alırken, uygulamalı bilimler sıralamasında 1.342 pay ile dördüncü sırada yer alıyor ve bu da 2024 yılındaki küresel çıktının %3,4’ünü temsil ediyor. Bu oran, 1.488 pay ile üçüncü sırada yer alan Almanya’nın hemen arkasında. Beşinci sırada yer alan Birleşik Krallık, 1.024 pay veya küresel çıktının %2,6’sı ile altıncı sıradaki Japonya ve yedinci sıradaki Hindistan’ın hemen önünde. Nature Index’in mevcut yapılanmasında önemli bir güç olan ve bu yılki Araştırma Liderleri sıralamasında genel olarak altıncı sırada yer alan Fransa, uygulamalı bilimlerde on ikinci sırada.
Uygulamalı bilimlerdeki bu belirgin Doğu-Batı ayrımı, verileri biraz farklı bir soruyu yanıtlamak için kullanırken de açıkça görülüyor: Yeni dergiler eklendikten sonra, bir ülkenin Nature Index’teki araştırma çıktısının ne kadarı uygulamalı bilimlerde yer alıyor? Malezya için bu oran neredeyse %90 olup, tabloda 31. sıraya ulaşmasına yardımcı oldu (Araştırma Liderleri ilk 50’ye girememiştir). Çin için bu rakam %52; Güney Kore için %53 ve Singapur için %49’dur. Bunu Almanya ile karşılaştıralım: Nature Index araştırmalarının sadece %27’si uygulamalı bilimler alanındadır. Birleşik Krallık için bu oran %23, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri için ise %18’in biraz altındadır.
Tokyo merkezli akademik danışmanlık firması Scholarly Intelligence’ın baş analisti Christos Petrou, Asya ülkelerinin uygulamalı bilimlerdeki performansının şaşırtıcı olmaması gerektiğini söylüyor. “Bu bir gecede elde edilen bir başarı öyküsü değil,” diyor. “Bunun yerine, hükümetlerin yakın vadede pratik yenilikler üretme olasılığı yüksek olarak belirledikleri bilimi teşvik etmek ve geliştirmek için kasıtlı ve koordineli bir çabanın sonucudur,” diyor Petrou. “Bunu birkaç yıldır yapıyorlar.”
Washington DC’de bulunan bir kamu politikası düşünce kuruluşu olan Bilgi Teknolojisi ve İnovasyon Vakfı’nın başkanı Rob Atkinson’a göre, bunun bir kısmı, bazı Asya ve Batı hükümetlerinin ulusal araştırma öncelikleri hakkındaki düşüncelerindeki temel bir farklılıktan kaynaklanıyor.
Atkinson, Amerika Birleşik Devletleri’ni, hükümetin takdire şayan, ancak yüce bir hedef olan, dünyaya fayda sağlayan bilgi üretme amacıyla temel araştırmalara öncelik verdiği bir “bilim toplumu” olarak tanımlıyor: bilim, bilim için bilim. Buna karşılık, Çin ve Güney Kore’yi, kamu parasının ileri teknoloji ve üretime ve stratejik olarak önemli kabul edilen endüstrileri destekleyecek bilgi üretmeye odaklandığı “mühendislik toplumları” olarak nitelendiriyor.
Özellikle Çin, teknoloji, bilişim ve yapay zeka için küresel bir merkez olmak gibi ekonomik hedeflerine uygun araştırmaları kasıtlı olarak destekliyor. Örneğin, ülke elektrikli otomobillerin geliştirilmesinde ana merkez haline geldi ve küresel üretimin %70’ini karşılıyor. 2014 ile 2023 yılları arasında Çin merkezli mucitler 38.000’den fazla üretken yapay zeka patenti başvurusunda bulundu; bu sayı, Amerika Birleşik Devletleri merkezli mucitlerin başvurusunun altı katı.

Petrou, “Bu, Çin’in stratejik uzun vadeli düşüncesinin bir sonucudur,” diyor. “Teknoloji alanında başarılı olarak küresel sahnede avantaj elde edersiniz.”
Bilim politikası dünyasındaki diğerleri ise bunun tam tersini savunarak, temel bilimin, özel firmaların yeni ürünler geliştirirken rutin olarak kullandığı verileri ve bilgiyi sağladığını söylüyor. Temel bilimsel araştırma, şirketlerin kendileri için çok pahalı ve riskli.
Daejeon’daki Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nde bilim ve teknoloji politikası araştırmacısı olan So Young Kim, “Temel bilimler, çeşitli uygulamaların çıkarılabileceği bir tür bilgi deposudur” diyor. Akademisyenlerin uzun zamandır temel bilimin “teknolojik yenilik, bilgi tabanlarının oluşturulması, yeni nesil bilim insanlarının ve mühendislerin yetiştirilmesi ve yeni araçların geliştirilmesi” şeklinde ekonomik büyümeye nasıl yol açtığını araştırdığını söylüyor.
Sovyetler Birliği ile Soğuk Savaş sırasında, ABD hükümeti uygulamalı bilimlere şimdi olduğundan daha aktif olarak dahil olmuştu. Atkinson’a göre, Ay’a insan indirmek gibi açık teknolojik hedefleri olan araştırma projelerini finanse ediyordu.
Ancak Moskova ve Washington arasındaki ilişkiler yumuşayınca, ABD federal araştırma harcamaları genel ekonominin büyüklüğüne göre azaldı ve uygulamalı bilim yerine temel bilim tercih edildi. Kim’e göre, temel bilim yoluyla bilgi yaratmanın, kimin fayda sağladığına bakılmaksızın, yalnızca iyi bir şey olabileceği ve endüstrinin isterse bu bilgiyi ürün yenilikleri için kullanabileceği fikri vardı.
Ancak Atkinson’a göre zaman değişti ve Batı’daki bilimin hegemonyası artık sorgusuz sualsiz değil. Ve bu, verilerde defalarca kanıtlandı. 2022’de Çin, Nature Index’te doğal bilimler araştırma çıktısında Amerika Birleşik Devletleri’ni geride bıraktı ve o zamandan beri bu liderliği genişletti.
Bu yılın başlarında, Uluslararası Enerji Ajansı’ndan gelen veriler, Çin’in küresel yenilenebilir enerji harcamalarının yaklaşık üçte birinden sorumlu olduğunu, Amerika Birleşik Devletleri’nin ise sadece %15’ini oluşturduğunu gösterdi. Ve Çin’deki ilaç şirketleri artık hem Amerika Birleşik Devletleri’ndeki hem de Avrupa Birliği’ndeki muadillerinden daha fazla klinik deneme başlatıyor. Nature Index’ten gelen uygulamalı bilimler verileri, bu hikayeyi anlatan en son verilerden sadece biri.
Atkinson’a göre, eğer Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batı ülkeleri bilimde lider kalmak istiyorlarsa, bu durum sürdürülemez bir durumdur.
“Batı’da çok fazla kibir var. Sistemin harika olduğunu düşünüyoruz, bu yüzden aynı şeyleri yapmaya devam edelim diyoruz. Bence biraz daha alçakgönüllülüğe ihtiyaç var,” diyor Atkinson. “Bazı değişiklikler yapabilir miyiz ve bu değişiklikler neye benziyor?”
Atkinson, Batı’nın Asya’nın bilim fonlamasına daha hedef odaklı yaklaşımından ders çıkarabileceğini savunuyor. Araştırmanın nasıl yürütüldüğünde her zaman özerklik olmalı, ancak özellikle ulusal çıkarlar için hayati önem taşıyan alanlarda fonlamada stratejik öncelikler belirleme konusunda daha büyük bir isteklilik olabilir, diyor. Bu, genellikle araştırmacıların neyi araştırmaya karar verdiklerini ve bunu nasıl yaptıklarını da içeren geniş bir akademik özgürlük anlayışına sahip olan ABD bilim camiasındaki tutumda bir değişikliği gerektirir. Atkinson, bu duruşun küresel rekabetin mevcut ortamında geçerliliğini yitirmiş olabileceğini söylüyor.
Bu nokta, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki birçok hükümetin yaşlanan nüfusun bütçe gerçekleriyle karşı karşıya kalmasıyla daha da önem kazanıyor. “Batı önümüzdeki 30 yıl boyunca bütçe krizi yaşayacak,” diyor, çünkü demografik yapı, artan sayıda emekliyi destekleyecek çalışma çağındaki insan sayısının azalması anlamına geliyor. Sonuç olarak, temel araştırmalar için kamu fonu elde etmek “daha zor olacak ve bence bilim insanlarının bunu anlaması gerekiyor”.
Atkinson, “İlginç ve havalı olan şeylerle ilgilenmek için her zaman araştırma fonlarından pay alma ihtiyacı olacaktır,” diyor. “Çinlileri tamamen kopyalamamız gerektiğini söylemiyorum, ancak geliştirmemiz ve önceliklendirmemiz gereken teknolojiler var.”