Yüksek maliyet ve faiz kıskacında sıkışan perakendeci çıkış yolu arıyor
Bugün daha da yukarı çıkması beklenen bu faiz ortamı kabul ediliyorsa önceden neden nas diye ısrar edildiğinin herhalde bir açıklaması var. Ancak gereksiz inatlaşma ve başarısız ekonomi yönetiminin uygulamalarının yarattığı ekonomik felaketin faturasını maalesef çoğunlukla halk ödüyor.
Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu geçen hafta eylül ayı faiz kararını açıkladı. Buna göre TCMB politika faizini 500 baz puan artışla yüzde 25’ten yüzde 30’a yükseltti. Piyasalarda ilk başlarda beklenti 500 puan şeklinde idiyse de son zamanlarda 750 puan artış yapılabileceği yönünde bir beklenti de oluşmuştu. Ancak bu gerçekleşmedi.
Merkez Bankası karar açıklamasında, “Kurul, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin devamına karar vermiştir” deniliyor. Ancak dezenflasyonun “en kısa sürede” sağlanması amaçlandığı söylenmekle birlikte yapılan faiz oranı artışının bunu sağlayacak düzeyde olmadığı açık.
Banka ayrıca, faiz artışlarının devam edeceğini “Enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir” diyerek ima etmekle birlikte “kademeli” diyerek bir rezerv koyuyor.
Yine raporda enflasyonun henüz kontrol altına alınamadığı ve yukarı yönlü baskının sürdüğü belirtilerek, tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceği ifadesiyle, açıkça söylenmese de yıl sonunda beklenenin üzerinde bir enflasyonla karşılaşılabileceği ima ediliyor.
Yine açıklamada “ücret ve kur kaynaklı maliyet yönlü baskılar ile vergi düzenlemelerinin enflasyona önemli ölçüde yansıdığı ve aylık enflasyonun ana eğiliminde düşüşün başlayacağı” söyleniyor. Ancak yaklaşan seçimle birlikte yılbaşında gerek yeni ücret düzenlemeleri gerekse de yeniden değerlemeye bağlı vergi artışlarının enflasyonda aynı baskıyı bir kez daha tekrarlayacağı dikkate alınmıyor görünüyor.
Yine açıklamada sadeleştirme sürecinin devam edeceği ve TL mevduat payının artırılmasına yönelik önlemlerden bahsediliyor. Ancak halen kur korumalı mevduat piyasada etkinliğini koruyor. Her ne kadar son dönemde küçük geri çekilmeler olsa bile bu hızla kur korumalı mevduattan kısa sürede ülkenin kurtulması mümkün görünmüyor. Kurul açıklamasında “Faiz artırımının yanı sıra parasal sıkılaştırma sürecini destekleyecek seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma kararları almayı sürdürecektir” deniliyor. Bu gerekli bir uygulama olmakla birlikte seçim öncesi dönemde ne ölçüde ve ne sürede devam ettirilebilir, şüpheli.
Toparlayacak olursak; Merkez Bankası’nın faiz artırım sürecini devam ettirmesi olumlu gibi görünmekle birlikte attığı adımların yeterliliği tartışılabilir. Üstelik yukarıda belirttiğimiz gibi karar açıklamasında yer alan ve olumlu gibi görünen bazı hususlar iyi niyetli fakat hem uygulamadaki yetersizlikler hem de geleceğe baktığımızda yine uygulanabilirliği konusundaki olası güçlükler nedeniyle sürdürülebilirliği soru işaretleri taşıyor.
Faiz artışının piyasalara nasıl etkisi olacak diye baktığımızda mevduat faizleri zaten yüzde 30 oranının üzerinde seyretmekteydi. Fakat daha düşük olan küçük mevduat müşterilerine uygulanan faiz oranlarında bir miktar yükselme yaratabilecek. Kredi faiz oranlarında bir yükseliş olanağı doğmuş olmakla birlikte zaten kredi kullanımının giderek zorlaştırıldığı bir ortamda bunun genelde yukarı doğru ciddi bir yukarı yönlü etkisi olmayabilir. Ancak DİBS faizlerinde ve REF’e bağlı değişken faizli banka kredilerinde yukarı yönlü bir hareket olacak.
Ayrıca 500 puanlık artış piyasalar üzerinde genelde önemli bir harekete yol açmayabilir. Nitekim faiz kararı açıklanması sonrası kurlarda ve borsadaki harekette bu görüldü. Normal koşullarda faiz artışı sonrası hem kurlarda hem de borsada bir düşüş kaydedilmesi gerekirken tersi durum gerçekleşti. Hem kurlarda yukarı yönlü hareket oldu hem de borsa ciddi yükseliş kaydetti. Bu durum, yapılan faiz artışının piyasada yeterli düzeyde olmadığının bir göstergesi.
Konuya farklı bir yönden bakacak olursak, bundan 6 ay önce “nas” söylemleri ile yüksek faiz uygulamasını yerden yere vururken, bugün ülke koşullarında her ne kadar yeterli düzeyde olmasa da kısa sürede dünyanın en yüksek faiz uygulayan ülkelerinden biri haline gelmemiz kaderin acı gerçeklerinden biri oldu. Bugün daha da yukarı çıkması beklenen bu faiz ortamı kabul ediliyorsa önceden neden nas diye ısrar edildiğinin herhalde bir açıklaması var. Ancak gereksiz inatlaşma ve başarısız ekonomi yönetiminin uygulamalarının yarattığı ekonomik felaketin faturasını bu kişiler değil maalesef çoğunlukla halk ödüyor.
Sonuçta Merkez Bankası bazı adımlar atma gayreti içinde, bu bir gerçek. Ancak ülkemizde enflasyonist süreç Merkez Bankası’nın uygulamaya çalıştığı ılımlı adımlarla kısa sürede kontrol altına alınabilecek durumun çok ötesinde görünüyor. Sıkı parasal önlemlerin yanında yapısal reformlar çok kısa sürede yapılmadığı takdirde başarı şansı ise çok düşük. Siyasetin yüksek faiz ortamına ne kadar izin vereceği belli değil. Belirli kesimlerin çok da uzun zaman geçmeden yüksek faiz ortamına tepki göstermeye başlayacağı da bir gerçek. O nedenle başarı kısa sürede elde edilmek zorunda. Ancak alınan önlemlerin düzeyi bunu sağlayabilecek gibi görünmüyor.