İsveç ve Türkiye Dışişleri Bakanları NATO üyeliğini ‘yakında’ görüşecek
Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliği için AB şartını sunması sürpriz olarak değerlendirildi. Çıkışın perde arkasında ise ‘ekonomik çıkmaz’ olduğu konuşuluyor. İş dünyası da AB ile yakınlaşmaya destek verme hazırlığında. Sadece TÜSİAD gibi sermaye temsilcileri değil işçi kesimi de süreci destekleyecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AB ile yakınlaşma için attığı sürpriz adımın rastlantısal olmadığı, bu girişimin sistemli biçimde devam ettirileceği tahmin ediliyor. İş dünyasının da, 2000’li yılların başında olduğu gibi, ortak bir AB kampanyasıyla sürece destek vermeye hazırlandığı belirtiliyor.
Hazırlıklarına başlandığını öğrendiğimiz bu ortak girişime sadece TÜSİAD, TOBB gibi sermaye temsilcisi kuruluşların değil, işçi sendikalarının da katılacağı öğrenildi. Böylece hükümetin bu konuda başlattığı girişime, “sivil toplum kuruluşları” olarak destek verileceği, çabalardan sonuç alınmasının güçlendirilmesine çalışılacağı kaydediliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’le ilgili kararın alınacağı NATO toplantısından önce “İsveç’in NATO’ya alınması ile Türkiye’nin AB’ye alınması” bağlantısını kurması, herkes için sürpriz oldu. ABD’den Türkiye AB ilişkilerini kolaylaştırmak konusunda destek istenmesi ise işin ilginç bir başka yönüydü. Bazı yorumcular 2000’li yılların başındaki, AB ile ilişkilerin canlandırıldığı dönemde, yine ABD’nin büyük rol oynadığını hatırlatarak, benzer bir sürecin başlatılmasının amaçlandığını söylüyorlar.
Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin AB’ye girişi stratejik önceliğidir” gibi bir çıkışı neden yaptı ve neden şimdi harekete geçti?
Konuştuğum yorumcular konunun yine asıl olarak “ekonomik çıkmaz”la ilgili olduğu görüşündeler. Türkiye’nin son dönemde ekonomide yapılan büyük hataların düzeltilip istikrar kazanmasının çok zor olacağının nihayet görüldüğü görüşü hakim. Bunun için Türkiye’nin, ABD piyasaları başta olmak üzere, asıl kaynağın temin edileceği Batı piyasalarına yeniden giriş yapması gerektiği, bunu kolaylaştıracak çözümler aranmaya başladığı belirtiliyor. Bu arada Körfez sermayesi ile ilgili çabaların da kısa dönem için belki çare olabileceği ama makro istikrarın sağlanması ve doğrudan yabancı sermaye çekilmesi için yeterli olmayacağı da ortada. Yanısıra Körfez sermayesinin de, aynı Batı sermayesi gibi, başta hukukun üstünlüğü olmak üzere, Türkiye’nin yatırım iklimiyle ilgili önemli kaygılar beslediği de son dönemde sıkça konuşulur olmaya başladı.
Ayrıca Körfez sermayesi için Türkiye’nin cazip olmasının en önemli nedeninin Batı içindeki konumu olduğu, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini canlandırmasının, Körfez’den çekmek istediği sermaye için de önemli bir koz olacağı görüşü hakim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişiminin zamanlaması ile ilgili bir başka unsur da AB’nin Türkiye ile ilgili yeni bir strateji hazırlığının içinde bulunması. TEPAV’ın AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp, kurumun internet sitesinde yer alan değerlendirme notunda, 29-30 Haziran’da yapılan AB zirvesi ve burada kararlaştırılan konulara dikkat çekiyor. Türkiye’nin “Doğu Akdeniz” başlığı altında yer aldığını kaydeden Eralp “Türkiye artık AB tarafından aday olarak görülmediği gibi demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konulara hiç değinilmemiş, Türkiye üçüncü bir ülke olarak değerlendirilmiştir” saptamasında bulunuyor. “Zirvenin Türkiye açısından esas önemi AB’nin Türkiye’ye dönük yeni bir strateji hazırlığının arefesinde olduğunu göstermesidir” diyen Eralp, AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Borrel’den, aynen 2021’de olduğu gibi, Türkiye -AB ilişkileri durumu üzerine bir rapor talep edildiğini hatırlattı. Nilgün Eralp, zirve sonuç belgesine göre söz konusu raporla, bundan sonra AB’nin Türkiye ile ilgili izleyeceği yol haritasının belirleneceğini söylüyor.
Özet olarak; AB’nin Türkiye ile ilgili yeni bir irade ortaya koymaya hazırlanmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiç ilgisiz gibi görünen bu süreçte AB kartını yeniden masaya getirmesinin başka bir nedeni olduğu belirtiliyor.
Uzmanlar, Türkiye ile AB ilişkilerinin 2000’li yılların başında olduğu kadar olumlu seyretmesinin zor olduğu görüşündeler. İlişkileri kilitleyen uzlaşmazlık konularının bu süreçte çözülebileceği ama Türkiye’nin yeniden AB üyelik perspektifini kazanmasının önünde büyük engeller bulunduğunu söylüyorlar.
Fransa’nın yeni AB güvenlik girişimi nedeniyle Türkiye ile ilişkilerin canlandırılması için çaba gösterebileceği belirtilirken, buna rağmen Türkiye ekonomisi için kritik öneme sahip gümrük birliği anlaşmasının yenilenmesi konusunda bile önemli aşama kaydetmenin zorluğuna dikkat çekiyorlar.
Kıbrıs konusunda iki taraftan da “iki ayrı devlet şartının yumuşatılması” konusunda demeçler duymaya başlandığını hatırlatan uzmanlar, yeniden canlanacak girişimlerin uzun soluklu olarak Kıbrıs konusunda çözüme doğru yol alması için de ciddi çabalar gerektiğini kaydediyorlar.
Bu arada Türkiye’nin istediği vize serbestisinin kısa dönem içinde gerçekleşmesinin zor olduğu, bunun yerine Türkiye’nin daha önce reddettiği AB’nin vize esnekliği yapılan ülkeler arasına girmesinin bu süreçte gündeme gelebileceği, yine konuşulanlar arasında.
Sonuç alınır mı bilinmez ama; Türkiye’nin AB ile sıcak günlerinin yeniden başladığı söylenebilir.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor