Blinken diplomasinin meyvesini yedinci turda aldı, kuzeydeki Erez sınırı nihayet açıldı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anlaşmalarla yüklü Cezayir dönüşünde uçaktaki gazetecilerin sorularını yanıtladı. İsrail ile ilgili açıklamalarının yatırımcıları rahatsız edip etmeyeceği sorusuna Erdoğan, "Endişe duymuyoruz" yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye-Cezayir Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi İkinci Toplantısı için gittiği Cezayir’den dönüşte gazetecilere hem ziyaretinin bir değerlendirmesini yaptı hem de Gazze’de devam eden insani krizin boyutlarının İslam dünyasını nasıl etkileyeceğini değerlendirdi.
Erdoğan’ın Cezayir ziyaretinden çıkan sonuçlardan biri konseyin ismine “stratejik” ifadesinin eklenmesi oldu. Erdoğan bu kararlarını, “Münasebetlerimizi yeni bir boyuta taşımanın yanında, ilişkimizin ulaştığı seviyenin de bir sembolü” olarak yorumladı.50’yi aşkın Türk firmasının katıldığı İş Forumu’na da katıldığını belirten Erdoğan, bunun Cezayir ile 10 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefine ulaşılmasına yardımcı olmasını umduğunu da söyledi. Ayrıca ziyaretten BOTAŞ ve Sonatrach arasında nurtopu gibi bir doğal gaz sözleşmesi de imzalandı. Doğal gaz sözleşmesinin yanı sıra iki ülke arasında 12 yeni anlaşmanın daha imzalandığı belirtiliyor.
Erdoğan’ın Cezayir ziyareti nedeniyle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Riyad’da oluşturulan heyetin bir parçası olarak Çin ve Rusya’daki Gazze zirvelerini kaçırmıştı. Bakanlar kurulunun tamamının Erdoğan’a bu ziyaretinde eşlik etmesi, Türkiye’nin Cezayir ile ilişkilerine verdiği önemin bir göstergesi olarak yorumlandı. Malum Cezayir, Ukrayna savaşı sebebiyle Rusya’ya sırt çeviren Avrupa Birliği ülkelerinin fosil yakıt ihracatı için yüzünü döndüğü alternatif tedarikçilerden biri olması bakımından kritik ülkelerden biri haline geldi. Ancak Ukrayna savaşı, Cezayir’in Rusya ile ilişkilerini sonlandırmasına sebep olmadı, aksine Cezayir’in Rusya’ya silah tedariki de iki ülke arasında ortak tatbikatlar da devam ediyor.
Ayrıca Cezayir’in de İsrail’in Filistin’deki eylemlerine karşı tepki gösteren ülkelerden biri olması da Türkiye için önem taşıyor. Zira son dönemlerde İsrail’in eylemlerine karşı çok sert açıklamalarda bulunan Erdoğan hem İsrail’den hem de İsrail’in en büyük destekçileri arasında yer alan Almanya’dan büyük tepki aldı. Geçen hafta cumartesi günü Almanya’ya giden Erdoğan, burada Holokost’a değinerek, “Bizim Holokost geçmişimiz yok, dolayısıyla İsrail’e borcumuz da yok” sözleriyle dünya basınında büyük yankı uyandırmıştı. Ancak çok istediği EuroFighter için Almanya’dan izni koparamadan geri dönmek zorunda kalmıştı.
Cezayir dönüşünde gazetecilere konuşan Erdoğan, “Gazze’deki katliamlara da en üst seviyede tepki verdi. Türkiye’nin de bu konudaki duruşu ve tavrı bellidir. Filistinli kardeşlerimize yönelik mezalimin sona erdirilmesi, bölgenin barış ve istikrara kavuşturulması için Cezayir’le yakın temas ve işbirliği içerisinde olmaya devam edeceğiz. Cezayir’de yaptığımız tüm görüşmelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum” dedi.
Durum böyleyken gazeteciler, Erdoğan’ın sert İsrail açıklamaları nedeniyle Türkiye’ye yönelik fon akışının Yahudi lobisinin de etkisiyle zarar görüp göremeyeceğini sordu. Erdoğan ise Siyonizm ile Yahudiliğin birbirinden farklı şeyler olduğunu söyleyerek, bu ayrımı yapabilen yatırımcılarla sorun yaşayacaklarını düşünmediğini söyledi.
Türkiye’den “çocukların öldürülmesine karşı çıkmasını isteyen, barışı ve insan haklarını savunmasından rahatsız olan” sermaye sahiplerine, Türkiye’nin “böyle bir tutum sergilemesinin asla düşünülemeyeceği” yanıtını verdi. “Bu nedenle biz endişe duymuyoruz” diyen Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
“Dünya Türkiye’nin kıymetinin farkında, küresel yatırımcılar da farkında. Birkaç marjinalin dışında küresel yatırımcıların İsrail’in etkisiyle Türkiye gibi bir ülkeden yüz çevireceklerini düşünmüyorum. Küresel sermayeyi ülkemize çekmek için, kazan kazan ilkesiyle hareket etmeye de Türkiye’ye yakışır şekilde insani duruş sergilemeye de devam edeceğiz.”
İsrail’in Hamas’ı gerçekten Gazze’den silmesi durumunda nasıl bir senaryonun uygulanacağı konusu son zamanların en büyük tartışma konularından biri. Netanyahu, burada “kısa süreliğine” İsrail ordusunu tutacağını söylerken, ABD yönetimin Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi’ne geçmesine işaret ediyor, Almanya ise Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde bir Gazze kurulmasını istiyor. Gazeteciler, Erdoğan’a Türkiye’nin bu konudaki tutumunu sorduğunda Erdoğan doğrudan bu soruya cevap vermek yerine, Netanyahu’nun geleceğinin nasıl olabileceğini anlattı.
Gazze’deki mevcut durumun sonunda tüm dünyayı harekete geçirerek İsrail’e karşı tepki vermeye zorladığını belirten Erdoğan, İsraillilerin bile Netanyahu’ya tepkilerinin arttığını, İsrailli liderin istifasını isteyenlerin sayısının arttığını şu sözlerle anlattı:
“Gazze’de gerçekleşen işgal, bazı ülkelerin yönetimlerini sessizliğe gömse de toplumların vicdanlarını Allah’a hamdolsun harekete geçirdi. Sokaklarda Filistin’e destek olanların sayısı artıyor. İşte Almanya’ya bakın. Geçen oradaydım, aynı gün Berlin’de yürüyüşler oldu. İngiltere aynen bu şekilde. Amerika Birleşik Devletleri’nde Beyaz Saray’ın önünde neler olduğunu görüyorsunuz. Fransa’da, Latin Amerika ülkelerinde neler olduğunu görüyorsunuz. İnşallah çok kısa bir zamanda Netanyahu pılını pırtısını toparlayıp, buradan çekilecek. Zaten Netanyahu’nun mahkemelik bir durumu da var biliyorsunuz. Belki de oradan kurtulmak için böyle bir adımı atmış da olabilir. Fakat hangi yönde adım atarsa atsın, kurtulamayacak. Şu anda biliyorsunuz Filistin’de tutulan İsrailliler dahi ‘Bizi buraya sen mahkum ettin, bir an önce bu işten elini, eteğini çek. Biz de kurtulalım.’ deme noktasına geldiler.”
Erdoğan’ın bahsettiği, Netanyahu’nun davalık olma durumu iktidardayken rüşvet aldığı suçlamasından kaynaklanıyor. Netanyahu’nun özellikle kendisine açılan davalardan kurtulmak için yüksek mahkemenin yetkilerini sınırlandırırken, iktidarın yetkilerini artıracak yargı reformunu öne sürmüştü. Bu da tabii ülkede yılın başından bu yana büyük protestoların yaşanmasına neden olmuştu. Reform meclisten geçse de yüksek mahkeme kendisine karşı yapılan darbeyi kabul edip etmeme konusunu görüşmeye hazırlanıyordu. Ancak savaş patlak verince yargı reformuna yönelik tüm protestolar bir kenara bırakıldı ve daha ziyade rehinelerin serbest bırakılması için Netanyahu’nun hareket geçmesini isteyen kitleler bu konuda gösteriler yapmaya başladı.
Yargı reformu olduğu gibi kalırsa Netanyahu’nun kendisine yöneltilen suçlamalardan kurtulma ihtimali çok yüksek. Ancak 7 Ekim saldırısında istihbaratın başarısızlığı yüzünden sorumlu tutulursa iktidardan elini ayağını çekmesi gerekebilir. Ancak analistler buna da çok ihtimal vermiyor çünkü meclisin çoğunluğunu Netanyahu ve aşırı sağcı koalisyonu oluşturuyor. Yapılacak bir güven oylamasında Netanyahu’nun kendi ittifakı içinden de aleyhine oy alması gerekiyor.
Erdoğan, ilk olarak Almanya’da dile getirdiği Holokost lafını uçaktaki gazetecilere verdiği demeçlerde tekrardan değinerek, Batı’nın “doğru bir sınav veremediğini” söyledi. Müslüman, Hıristiyan, Musevi ayırt etmeksizin herkese “insan” gözüyle bakılması gerektiğine inandığını söyleyen Erdoğan, Batı’yı bir kez daha şu sözlerle eleştirdi:
“Holokost cenderesinde Batı toplumu doğru bir sınav veremedi, tarihin yanlış tarafında durdu. Bosna’da, Kosova’da yine aynı şekilde yaşanan katliamlar görmezden gelindi, sessiz kalındı. Irak’ta, Suriye’de yine utanç verici sessizlik hakimdi. Bu kez öyle olmadı. Ülkelerin yönetimleri yine bildiğiniz gibiydi ancak halklar artık ‘Yeter bunca zulüm’ diyor. Gazze’de öldürülen bebekleri görüyor, isyan ediyorlar. Sokaklardan yükselen ses bir vicdani haykırıştır.”
Halklarının seslerine kulak tıkayan liderlerin yakında “demokratik tepkiyle cevaplarını alacaklarını” vurgulayan Erdoğan, halklarının gözünde “soykırım destekçisi” durumuna düşen liderlerin “bir an önce yanlıştan dönmesi” çağrısını yaptı.
Gazetecilerden biri Erdoğan’ın yakın zamanda Mısır’a gitmeyi düşünüp düşünmediği, Refah Sınır Kapısı’nın durumuna ilişkin bir girişimlerinin olup olmadığını sordu. Gazze’deki kanser hastalarının ilk olarak 40’ının Türkiye’ye getirildiğini hatırlatan Erdoğan, bu sayının 88 hasta ve 67 refakatçiye yükseldiğini söyledi. “En kısa zamanda Mısır seyahati düzenleyebilirim” diyen Erdoğan, böyle bir durumda ağırlıklı gündeminin, “Ne gibi adımlar atabiliriz, hastaların tahliyesinin önünü nasıl açarız?” gibi konular olacağını söyledi.
Ancak İsrail’in ablukasını yalnızca bir iki ülkenin kıramayacağını söyleyen Erdoğan, özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’ne üye ülkelerin stratejileriyle bir şeylerin mümkün olabileceğini vurguladı. Bölgeye gönderilecek daha fazla yardımın yeterli olmayacağını belirten Erdoğan, özellikle BM zeminindeki ablukanın, halkların zihinlerindeki ablukaların kırılması gerektiğini şu sözlerle anlattı:
“‘Müslüman öldüğünde sorun yok, Hristiyan ya da Yahudi ölürse ancak problem vardır’ şeklindeki faşizan yaklaşımı darmadağın edip, ‘Ölen insansa orada sorun vardır’ kavrayışını hakim kılmalı ve bu sayede idraklerdeki ablukayı kırmalıyız. Filistin’in tarihsel sınırlarını, oradaki halkın kendi kaderini tayin hakkını, mülkiyet hakkını, yaşama hakkını, özgürlüklerini elinden alan siyonistlerin ve destekçilerinin, dünyanın dilini ve gözünü bağlayan tüm ablukalarını yok etmeliyiz. Ancak böyle kalıcı barışı sağlamak mümkün.”
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, savaşın başlarında bunun yalnızca 7 Ekim’le sınırlı olmadığını, 75 yıldır süren bir savaş olduğunu söyleyerek İsrail’i eleştiren bir üslup kullanmıştı. Hatta bu hareketiyle İsrailli yetkililerin epey tepkisini çeken Guterres’in istifa etmesi için baskı bile uygulanmıştı.
Avrupa’da İspanya Başbakanı Pedro Sanchez haricinde hiçbir Avrupa ülkesinin İsrail’in eylemlerini durdurmak için müdahalelerde bulunmadığını belirten Erdoğan, gelecek hafta Sanchez ile görüşeceğini söyledi. Sanchez, göreve geldiğinde önceliklerinden birinin Filistin Devleti’nin tanınması olacağını söylemişti. Ayrıca İspanyalı liderin ikinci dönem için seçildikten sonraki ilk ziyaretleri de İsrail ve Filistin’e olacak.
Erdoğan, İslam dünyasına da seslenerek, “İslam dünyasının da bu işgale sessiz kalmaması gerekir. Gazze’nin düşmesi demek, İslam dünyasının birlik ve beraberliğinin de derin yara alması anlamına gelir. İsrail’in pervasızca Gazze’yi işgal etmesi, uluslararası hukuk, insan hakları, etik değerleri tanımadan etrafa saldırması karşısında sessiz, tepkisiz kalmak bir utanç vesilesidir” sözlerini dile getirdi.
Bunun için de Riyad’daki zirvede alınan kararların arkasında durulması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, “Birlik ve beraberlik ruhuyla hareket etmeli ve tek yumruk olmalıdır. O yumruk masaya olanca gücüyle vurulduğunda, İsrail’in işgale devam etmesi de zulümlerini sürdürmesi de mümkün olmayacaktır” dedi. Riyad’da alınan kararları aşağıdaki linkteki haberimizden okuyabilirsiniz.