TÜİK verilerine ilişkin artan şüphe
Hazine ve Maliye Bakanı'nın dün anlattıkları Türkiye'nin geçmiş dönemde ne hale geldiğinin itirafı gibiydi. Şimşek ilk önceliğinin bitmiş döviz rezervini tamamlamak olduğunu, enflasyonla mücadelenin bu başarıldıktan sonra başladığını söyledi.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ı Hazine ve Maliye Bakanı olarak ekonominin başına geçirmesinden itibaren uygulamaya başladığı politikalar nedeniyle nasıl bir uçurumun kenarına geldiği, uzmanları ve piyasa oyuncuları tarafından çok iyi bilinen ama hiç konuşulmayan bir konu.
Tayyip Erdoğan iktidarının Türkiye’nin olmayan parasıyla büyümeci politikalara yönelmesi, Merkez Bankası’nın faizi düşürüp TL’yi bollaştırması bir yandan enflasyon ve hayat pahalılığına neden oldu, bir yandan bankalar aracılığıyla dağıtılan ucuz paraya ulaşabilen kesimlere servet transferi yarattı, bazı kesimler inanılmaz zenginleşti.
Yüksek enflasyonun ve ucuz TL’nin kaçınılmaz sonuçlarından biri döviz kurlarının hızla yükselmesi olunca iktidar bunu da piyasanın rasyonel kurallarına dönmek yerine Merkez Bankası rezervlerinden ‘tanzim satışı’ yaparak göğüslemeye kalkışınca umulmadık büyüklükte bir sorun ortaya çıktı, Türkiye belki 70’li yıllardan beri ilk kez ödemeler dengesi kriziyle karşı karşıya kalma, bırakın ithalat yapmayı dış yükümlülüklerini bile yerine getirememe tehlikesi yaşamaya başladı.
Özellikle 2021-22 döneminde döviz kurlarındaki artış enflasyonu, enflasyon döviz kurlarını arttırdı, geriye satacak döviz rezervi kalmayıp Merkez Bankası bilançosu eksi bakiyeye geçince bu kez ‘Kur Korumalı Mevduat Hesabı’ adı altında bir kategori yaratıldı, devlet vatandaşın dolarını kendi gündelik işlerinde kullanabilmek için onların kur riskini üstlendi, bu da yeni bir servet transferine neden oldu. Üstelik bu sefer mevduat sahibi 100 bin kişiye yapılan bu transfer devlet bütçesinden ödendi.
Bu politikalar 2023’teki 28 Mayıs seçimini kazanan Tayyip Erdoğan’ın kararıyla seçimin hemen ertesinde sona erdi, 2018’de iktidardan ve hükümetten tamamen dışlanan eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yeniden göreve çağrıldı, Hazine ve Maliye Bakanı olarak yeni dönem Erdoğan iktidarında önemli bir konuma geldi.
Şimşek’in ilk mesajlarından biri ‘Rasyonel ekonomiye döneceğiz’ oldu. Kamuoyunda genel beklenti Şimşek’in enflasyonu çok radikal önlemlerle daha ilk andan baskı altına almasıydı, ama böyle olmadı. Hem Merkez Bankası o sırada çok düşük seviyede olan politika faizini yavaş yavaş ve kademe kademe arttırdı, hem de kamu maliyesinde beklenen önlemler gecikerek alındı.
Şimşek esas önceliği Merkez Bankası’nın yeniden rezerv biriktirmesine ve Türkiye’nin olası ödemeler dengesi krizinden uzaklaşmasına verdiği anlaşılıyordu. Şimdi aradan 14 aydan fazla zaman geçtikten sonra Mehmet Şimşek ilk kez bu önceliklendirmeyi kendi ağzından da anlattı.
Dün CNN Türk yayınına konuk olan Mehmet Şimşek, ülkenin dış kırılganlığını azaltmanın birinci öncelikleri olduğunu belirtti. Geçen yıl Mayıs ayında Türkiye’nin cari açığı 57 milyar dolar seviyesindeydi. Bu rakamı 19 milyar dolara indirdiklerini söyleyen Şimşek bunun ‘önemli bir kazanım’ olarak değerlendirildiğini vurguladı.
Uluslararası rezervlerin de büyük bir iyileşme gösterdiğini, geçen yıl Mayıs ayında brüt rezervlerin 98.5 milyar dolar olduğunu, şu an 147 milyar dolara çıktığını söyledi. Net rezervlerin de 78 milyar dolardan 90 milyar dolara yükseldiğini belirterek bu iyileşmenin ülkenin kırılganlığını azalttığını ve uluslararası rezervlerin arttığını belirtti:
“Birincil önceliğimiz ülkenin dış kırılganlığını azaltmak. Bu bizim ana hedeflerimizden biriydi. İkinci başlığımız da enflasyonu kontrol altına almak. Geçen sene başlarken ‘makro finansal istikrar’ derken bunu kastettik.”
Şimşek risk priminin büyük bir düşüş gösterdiğini de aktardı. Ülkenin risk priminin Mayıs ayında 700 baz puanın üzerinde olduğunu, şu an ise 270 baz puanın altına düştüğünü söyledi. Risk primindeki bu iyileşmenin, benzer ülkelere göre çok daha iyi bir performansı gösterdiğini ancak hala yüksek olduğunu ifade etti. Ayrıca dış borçlanma maliyetlerinin düştüğünü ve bu durumun olumlu etkilerini gözlemlediklerini söyledi:
“Ülkemizin mayıs ayında risk primi çok yükselti. 700 baz puanın üzerindeydi. Şu an itibarıyla 270’in altına düştü. Risk primimizdeki düşüş bize benzer ülkelere göre çok daha iyi. 700 baz puandan 270 baz puanın altına düşürdük. Hala yüksek ama doğru yoldayız. Dış borçlanma maliyetimiz düştü.”
Bakan Şimşek Türkiye’nin gri listeden çıkarılmasının ‘büyük bir kazanım’ olduğunu belirtti. Gri listedeki ülkelerin vatandaşlarına ve şirketlerine özel incelemeler yapıldığını hatırlatarak ‘Türkiye’nin itibarı ve uluslararası güvenilirliğinin arttığını’ vurguladı. Bu değişikliğin dış kırılganlıkları azaltan ve ülkenin dayanıklılığını artıran bir unsur olduğunu aktardı.
Şimşek enflasyon konusuna da değindi. Enflasyonu kontrol altına almak için ilk yılı bir geçiş yılı olarak kabul ettiklerini belirtti. Enflasyonun geçen yıl ortalama yüzde 65 artış gösterdiğini, bu yıl ise yüzde 40 civarında arttığını söyledi.
Bu farkın fiyatların düştüğü anlamına gelmediğini ancak artış hızının yavaşladığını belirtti. Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmenin hedeflendiğini ve bunun zaman alacağını söyledi. Enflasyonun, özellikle hizmet sektöründe kalıcı bir sorun haline gelme riskinin bulunduğunu ve bunun düzeltilmesinin daha uzun süreceğini aktardı.
“En zorlu süreci geride bıraktık. Finansal riskleri yöneterek önemli bir eşiği aştık. Sıkıntıların farkındayız, vatandaşlarımız şikayette haklı. Markete pazara gidiyorum, geçen hafta eşim Esra hanım dedi ki, markete uğrayalım. Vatandaşlarımız geldi, şikayetleri doğru. Haklılar, bir geçim sıkıntımız var. Enflasyon en kötü ve en adaletsiz vergidir. Gelir dağılımını bozuyor. Ne yapıp edip kalıcı refah ve alım gücü için enflasyonu kontrol altına alıp aşağıya indirmemiz lazım. Enflasyonun 40 civarına inmesi fiyatların düştüğü anlamına gelmiyor. Enflasyon hızındaki düşüş geçen sene ortalama bir sepetin artışı yüzde 65 idi, bu sene ise yüzde 40 arttı. Fiyatlar artıyor ama daha yavaş artıyor. Şunun altını tekrar çizmek istiyorum. Vatandaşın dar gelirlinin çok etkilendiğinin farkındayız ama kestirme çözümler yok.
Türkiye’nin şu an en büyük problemi geçim sıkıntısı ve gelir dağılımının bozulmasıdır. Kalıcı refah artışı için enflasyonu tekrar tek haneye indireceğiz. AK Parti daha önce bunu başardı. 90’lı yıllarda ortalama enflasyon 70’lerin üzerinde. Kolay değildi. Ama biz 2003 sonrasında enflasyonu tek haneye düşürdük ve orada tuttuk. Hain darbe girişime kadar. 2025’in ikinci yarısında rahatlama çok belirgin bir şekilde hissedilecek. Fiyatlardaki artış hızı zaten yavaşladı. Genelde hizmet enflasyonu kemikleşir, katılaşır ve onu indirmek daha çok zaman alır.
Mal enflasyonunda çok büyük bir eşiği aşmak üzereyiz. Hizmet enflasyonu da düşecek. Zamana ihtiyacımız var, sabır gerekiyor. Biz bir şok terapi uygulamadık. O seçeneğin doğru olmadığını gördük. Bizim buradaki maksadımız, biz hayat pahalılığını kabul ediyoruz ve ilk yıl makro istikrarı öncelediğimizi söylüyorum. Rezerv bir sorun olmaktan çıkmıştır. Büyük riskleri azalttık. Sabra ve zamana ihtiyacımız var.”
Şimşek daha önce de benzer açıklamalar yaparak yine vatandaşlardan sabır ve zaman talep etmişti.
Vergi reformlarına da değinen Şimşek kurumlar vergisini artırdıklarını ve vergi istisnalarını kaldırdıklarını belirtti. Şirketlerden alınan vergi oranlarının artırıldığını ve çok uluslu şirketlere yönelik yeni düzenlemeler yapıldığını açıkladı. Ancak genel bir vergi artışı planı bulunmadığını ve KDV oranlarının artırılmayacağını vurguladı. Vergi adaletini sağlama çabalarının büyük bir öneme sahip olduğunu, eleştirilere açık olduğunu ancak sosyal medya üzerinden yapılan karalamaların doğru olmadığını ifade etti:
“Eleştirilere açığım. Son bir yıla birlikte bakalım, Kurumlar Vergisi’ni biz artırdık. Yani şirketler, kâr edenler ödüyor. Kurumlar vergisi yüzde 20 idi 25’e çıkardık. Kamu özel iş birliği şirketlerinden alınan kurumlar vergisini yüzde 30’a çıkardık. Çok uluslu şirketlere yüzde 15 kurumlar vergisi getirdik. KKM’de şirketlere vergi istisnası vardı, kaldırdık. Yatırım fonlarının istisnaları vardı, kaldırdık. TL mevduattan elde ettiğinizde sıfır vergi vardı. Vergi getirdik. Geçen sene KDV oranını artırdık, ÖTV oranını artırdık ancak ondan sonra vergide adalet için büyük bir çabaya girdik. Bunun da görülmesi lazım. Eleştiri konusu tabii ki çok kolay. Maalesef özellikle sosyal medya üzerinden ciddi bir karalama var. Önce program yok dediler, sonra kaynak gelmez dediler. Sürekli bir şekilde bir kutuplaşma var ve onun üzerinden programa ilişkin eleştiriler var.”
Şimşek IBAN kullanımı ile ilgili güvenlik risklerine de dikkat çekti. Gençlerin bilmedikleri kişilere kendi IBAN’larını kullanmalarının tehlikeli olabileceğini savundu. ‘Kara para aklama ve terör finansmanı’ gibi risklere karşı önlemler alındığını ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlere karşı titiz bir denetim yapıldığını söyledi. Ticari IBAN’ların sorun oluşturmadığını ancak şüpheli hesap hareketlerinin izlendiğini belirtti:
“IBAN’ın birkaç boyutu var. Gençlerimizin özellikle bilmedikleri şahıslara kendi ibanlarını kullandırmalarının ciddi tehlikeleri var. Gönderdiğiniz hesap, kara para aklıyor olabilir. Terörün finansmanında kullanılabilir. Bizdeki en önemli konu kayıt dışılık. Mesela gidiyorsunuz bir yere kredi kartı geçmiyor diyorlar. Bunu hiçbir müessese diyemez, çünkü yazar kasa ile pos makinesini birleştirdik. Ticari bir IBAN ise zaten sorun yok. Bizde çok sofistike yazılımlar var. Bakıyoruz bir akrabalık mı var yoksa ticari bir ilişki mi var? İlgisiz hesaplardan sürekli bir para akışı varsa o zaten şüpheli bir durumdur.”