Kur korumalı mevduatın yıllık faturası 181,5 milyar TL
Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin 'Türkiye’de döviz kurlarında hangi seviyeyi söylesek önünde sonunda gerçekleşiyor. Çünkü mesele ekonomik olmaktan çok sosyopolitik. Sadece bir düşünce ve yaklaşım değişikliğiyle bundan kurtulmak mümkün' diyor.
Anayasa Mahkemesi’nin TİP milletvekili Can Atalay’ın tahliye edilmesine ilişkin kararına uyulmamasının üzerine bir de Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının yankıları devam ederken döviz kurları da her gün yeni bir rekorla yükselişini sürdürüyor. Birçok ekonomist bu kararın tam da yeni ekonomi yönetiminin yabancı yatırım ve sıcak para arayışlarının sürdüğü, aldıkları yeni kararlarla başta enflasyon ve döviz kurlarındaki yükseliş olmak üzere ekonomide sorunları çözmeye çabaladığı bir döneme denk gelmesinin yarattığı olumsuzlukları sık sık gündeme getiriyor. Topkapı Üniversitesi Rektörü ve ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin de X hesabından yaptığı paylaşımla, son günlerdeki gelişmelere dikkat çekip Türk Lirası’ndaki değer kaybının nedenlerini ortaya koydu.
“Türkiye’de döviz kurlarında hangi seviyeyi söylesek zaten önünde sonunda gerçekleşiyor. Çünkü mesele ekonomik olmaktan çok sosyopolitik” diyen Alkin, nedenini şu ifadelerle anlattı:
“Bir ülkede sürekli kanunlar değişiyor ise, bilimsel yaklaşımlardan çok iddia ve ısrar öne çıkmış ise, normalleşme yerine güvenlikçi politikalar öncelik haline gelmiş ise, alıcı ve satıcıların özgür iradeleriyle oluşan serbest piyasa uygulanmıyor ise, krediye ulaşmak zorlaşmış ise, döviz rezervlerimiz bize ait değil ise, sürekli anayasa, kanun ve sistem değişikliği için toplumsal huzur bozuluyor ise, adaletten çok ayrıcalık talep ediliyor ise o ülkenin parasının değer kazanması veya istikrarı imkansız hale gelir. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan okyanuslardaki ada devletlerine kadar her yerde bu durum geçerlidir. Ancak ümitsizliğe kapılmayalım: Sadece bir düşünce ve yaklaşım değişikliği ile bundan kurtulmak mümkün.”
Paylaşımında “Döviz mi yükseliyor, TL değer mi kaybediyor?” sorusunun yanıtını arayan Alkin, paylaşımında şunları söyledi:
“Bu soruyu sanırım Ağustos 1958’den beri her Türk vatandaşı soruyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en “haşmetli” devalüasyonu 4 ağustos 1958’de olmuş. Dolar 2.9 TL iken resmi olarak 9 TL’ye yükseltilmiş ama karaborsada 20 TL olmuş. Devalüasyonun büyüklüğünü o zamanki ekmek fiyatı ve gramajından anlamak mümkün. Yalın Alpay ile yazdığımız “Olaylarla Türkiye Ekonomisi” Kitabında 100 yılın tüm detayları var.
Tarihe geri dönüp bakınca Türkiye’de ulusal paranın değer kaybının iki ana sebepten ortaya çıktığını görüyoruz:
1. Olmayacak işleri “olacak” diye diretmekten
2. Ortaya çıkan sonucu görmezden gelmekten
Elbette uluslararası rezervlerin durumu, cari açık vs gibi kaynaklar var ama yönetici hataları en büyük etken. Sonuç ne olmuş hep ? Eldeki döviz tükenirken devalüasyon kararı alınmış.
Bugün ise yapılan iş “revalüasyon”. Yani TL’nin değerini piyasa şartları dışında sabit tutmaya ya da artırmaya çalışıyor ekonomi yönetimi. Dolayısıyla önünde sonunda döviz tekrar hızla yükselecek. Aradaki boşluğu alacak. Zaten her gün yükseliyor. Dolayısıyla devalüasyona gerek kalmıyor, piyasa ite kaka da olsa döviz kurlarını kendi değerine doğru ilerletiyor.
Şimdi bir başka tehlikeye bakalım: Döviz kurları yükselmesin diye kamunun üzerinde ciddi bir döviz riski oluştu. Hazine ve Merkez Bankası yaptıkları uygulamalarla muazzam bir yükün altına girdiler ancak faturasını vatandaş ödüyor. Bu durum bu kadar vahim hale gelmeden bir analistin yıllar önce “Dolar 15 TL olacak” dediğinde nasıl linç yediğini hatırlıyorum. Halbuki ortada kızacak bir şey yoktu. Türkiye’de hangi seviyeyi söylesek zaten önünde sonunda gerçekleşiyor. Çünkü mesele ekonomik olmaktan çok sosyopolitik.
Bir ülkede sürekli kanunlar değişiyor ise, bilimsel yaklaşımlardan çok iddia ve ısrar öne çıkmış ise, normalleşme yerine güvenlikçi politikalar öncelik haline gelmiş ise, alıcı ve satıcıların özgür iradeleriyle oluşan serbest piyasa uygulanmıyor ise, krediye ulaşmak zorlaşmış ise, döviz rezervlerimiz bize ait değil ise, sürekli anayasa, kanun ve sistem değişikliği için toplumsal huzur bozuluyor ise, adaletten çok ayrıcalık talep ediliyor ise o ülkenin parasının değer kazanması veya istikrarı imkansız hale gelir. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan okyanuslardaki ada devletlerine kadar her yerde bu durum geçerlidir. Ancak ümitsizliğe kapılmayalım: Sadece bir düşünce ve yaklaşım değişikliği ile bundan kurtulmak mümkün.
Ekonomide başarının merkeziyetçi karar mekanizmasından değil, devletin hakem rolü üstlenerek bireyleri ve kurumları eşit haklarla yarıştırmasından geçtiğini kabul edersek, her sabah resmi gazeteye korkuyla bakmasına gerek kalmayacak bir ortam yaratmak mümkün. Yatırımcılar sahip oldukları hakların bir anda ellerinden kayıp gitmeyeceğine, mal ve hizmet üretenler de başka sektörlerin kollanması sebebiyle maliyetlerinin yükselmeyeceğine emin olacaklar ki, güven sağlansın. Güven aynı zamanda aydınlık gelecek demektir. Tek taraflı değildir. Devlet de vatandaşına güvenecek. Peşin hükümlü olmayacak.
Bir ülkenin geleceğini aydınlık hale getirecek olan donanımlı vatandaşlarıdır. Liyakatlı insanlara inisiyatif vermek görev odaklı insanların işidir, eğer verilmiyor ise, mutlaka görevi verenin yaklaşımı ya görevlendirilenin nitelikleri uygun değildir. Her ikisi de aynı kapıya çıkar aslında.
Tekrar başlığa geri dönersek: Ulusal paranın değeri bir ülkenin medeni hayat ile ilgili yaklaşımlarına, diplomasi ve siyaset biçimine, bilim-sanat-spor üçlemesine saygısına, gerçekçiliğine, planlı çalışma becerisine ve nihayetinde evrensel değerlerini anlatabilmesine bağlıdır. Bunlar sağlanmadıkça döviz kurları için endişe ettiğimiz her seviye yarın, yılbaşında, seçimlerden sonra veya üç vakte kadar herhangi bir zaman gerçekleşecek. Daha önce böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak.
Şimdi doların ne olması gerektiğini değil de, TL’nin istikrara kavuşması için tam olarak neler olması gerektiğini bir düşünelim dostlar.”
“Döviz Mi Yükseliyor, TL Değer Mi Kaybediyor ?..”
Bu soruyu sanırım Ağustos 1958’den beri her Türk Vatandaşı soruyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en “haşmetli” devalüasyonu 4 ağustos 1958’de olmuş. Dolar 2.9 TL iken resmi olarak 9 TL’ye yükseltilmiş ama karaborsada 20 TL… pic.twitter.com/yXZEp2qT9z
— emre alkin (@emrealkin1969) November 15, 2023