Türkiye’nin ‘en güçlüler’i belli oldu
TEPAV Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, AYM tartışmasıyla hayali gündem yaratıldığını belirtip, '2008'den beri siyasetin ekonominin önüne geçmesiyle Türkiye rekabet gücünü kaybetti. Yapay zeka uzmanlarını en çok kaptıran ülkelerdeniz. Türk asrı olmaya aday 21. asrı kaybetme yolundayız' diyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak’a göre Türkiye geçen yüzyılın meseleleriyle uğraşırken dünya 21. yüzyılın sorunlarını konuşuyor. Sak’ın bu konuda güzel bir örneği de var: Can Atalay’la ilgili uygulanmayan Anayasa Mahkemesi kararı.
Dünyanın yapay zekayı konuşup uyguladığını hatırlatan Güven Sak, ‘Acaba’ diyor, ‘Robot hakimler daha mı iyi karar verir?’
TEPAV’da yayınlanan blog yazısında hızlı dijital dönüşüm sürecinde hiçbir ülkenin insan kaynaklarına gereken yatırımı yapmadığını, bu nedenle yetişmiş elemana olan talebin süratle arttığını vurgulayan Sak, “Dijital teknolojilerle gelen uzaktan çalışma imkanları talebi daha da katmerlendirdi. Türkiye bu nedenle de iyi üniversite mezunlarını süratle kaybediyor. Hayriye Hanım gibi her hadisede ‘Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey’ dedikçe, atı alan fezayı geçerken Türk asrı olmaya aday 21. asrı kaybetme yolundayız, haberiniz olsun. Bu işi de 2023 hedeflerine benzetmeyin, lütfen” dedi.
Sak’ın yazısı şöyle:
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi kararını takmama ve hatta Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararının nedeni ile ilgili bir sürü “rasyonel” açıklama okuduk. Ama malum, zırva tevil kaldırmaz.
Öncelikle hadise hukukla alakalı değil. Nedir? Hadise, hukuki değil insanidir. Ne oldu? Yargıtay kurallara uygun davranmadı; aynen geçmişte başka kurumların yapmış oldukları gibi “Can Atalay kararı” ile durumdan vazife çıkardı. Eski hastalıklarımız geri geldi. Doğrusu ben hadisenin içeriğinden bağımsız olarak okunması gerektiğini ve son derece “duygusal” insani nedenlerle alınmış olduğunu düşünüyorum.
Biz burada dünyanın normal tarafında mesele haline gelmeden çözülen meseleleri mesele haline getirirken, kasım ayının başında İngiltere’de Bletchley Park’ta yapılan toplantıda “Yapay zekayı (AI) ne yapacağız?” konusu tartışılıyordu. Sanki AI konusunda öncülük İngiltere’de kalmasın diye ekim ayının sonunda Beyaz Saray’da Amerikan Başkanı Biden, AI konusunda bir kararname (executive order) yayımladı. AI ile ilgili kamu düzenlemeleri tartışması gündeme yerleşti.
Önce ülkemizde Yargıtay’ın hukuki değil insani nedenlerle başlattığı itişmeye bir bakayım, sonra da acaba AI vasıtasıyla robo-hakimler Türkiye’de Yargıtay’ın yerini alabilir mi? diye sorayım. Acaba robo-hakimler dönemi bugünden farklı mı olur? Doğrusu otonom vasıtalar (OV) deneyimi bir yol gösteriyor ortadaki tartışmaya.
AI sürecinde ortaya çıkacak robo-hakimleri bugünkü hakimlere, onların verdikleri kararlara ve davranış biçimlerine bakarak eğitirsek sizce ortaya ne çıkar?
Azıcık anlatayım, aklınızda bulunsun.
Ama işin çerçevesini unutmamak lazım doğrusu. Önce neden bu tartışmaya geldiğimize ilişikin genel perspektif sunayım.
Türkiye, dün emeği ucuzlatarak bir sıçrama yaptı, sanayi Avrupa’dan Anadolu’ya doğru yürüdü. Şimdi daha yüksek teknolojili, katma değeri yüksek bir üretim kapasitesi istiyorsak öncelikle adaletin maliyetini ucuzlatmamız gerekiyor. Hak aramanın zor değil, kolay olması önem taşıyor. Türkiye’de iş yapma maliyetini ucuzlatmamız gerekiyor. Bunun için makroekonomik dalgalanmaları azaltmayı temel hedef olarak gören bir ekonomi yönetimi anlayışı gerekiyor. Türkiye’de iş yapma maliyetini azaltabilmek için yolsuzlukları da pahalılaştırmamız gerekiyor.
Seçimden sonra ortaya çıkan yeni politika çerçevesi, aslında tüm bu noktaları içeriyor bana sorarsanız. Uyuşturucu ve kara para aklama şebekeleri ile başlayan yoğun mücadeleyi, adalet sistemi içindeki yolsuzluklarla mücadele girişimini ben bu çerçevede görüyorum. Bunlar başarısız olursa istikrar arayışı, makul ekonomi politikalarına dönme arayışı da başarısız olur. Türkiye, OECD’nin gri listesinden çıkamaz. Ne olur? Ne yabancı ne yerli, Türkiye’de kimse yirmi yıl sonra getirisini almak üzere bugünden yatırım yapmaz. Aynı Rusya’da yapmadığı gibi.
Halbuki yapılacaklar ortada: Eğitimin maliyetini düşür, adaletin maliyetini düşür, yolsuzluk yapmanın maliyetini yükselt. Çok mu zor? Bana kolay geliyordu ama Yargıtay kararı ile başlayan tartışma zorlukları tek tek, isim isim tanımamıza olanak tanıdı, bana sorarsanız. Hayırlı oldu aslında. Zorluğu ve sıkıntının kaynaklarını gördük. Şimdi vazife ortada, bu durumu değiştiremezsek CDS risk primleri 200’ün altına inmez, enflasyon bekleyişleri 15’in altına gerilemez. Ne olur? Türkiye bu gidişle 2024’te Arjantin olur. Kötü olur.
AI ile ilgili tartışmalar bugün bir dizi anekdot üzerinden yürüyor aslında. Genellikle kendi kendine hareket eden, kendi kendine karar veren, önüne çıkan engelleri kendi kendine aşıp hedefine doğru yürüyebilen, “düşünen” robotların, makinelerin olduğu bir sürecin olası dinamiklerini ve tehlikelerini tartışıyoruz.
Neden tartışıyoruz? Çünkü zaten aramızdalar ve süratle yaygınlaşıyor yeni teknoloji. Bu nedenle Avrupa Birliği, AI kullanımını ve robotları dikkate alarak ürün standartlarını yeniden tanımlama yolunda çalışmalar yapıyor. Neden? Yeni teknolojinin yol açabileceği tehlikeleri sınırlandırmak için elbette.
Peki, AI söz konusu olduğunda “düşünen” robotlar nasıl öğreniyor? Farklı şirketlerin farklı yöntemleri var. 27 Ekim tarihli İngiliz Financial Times gazetesinde Gillian Tett, “Robotları kötü alışkanlıklarımızla eğitmeyin” (Don’t train robots with bad human habits) yazısında konuyu çok güzel anlatıyordu, öneririm.
Waymo, Alphabet’in sahip olduğu bir OV şirketi. Waymo’nun otonom vasıtaları Phoneix, Arizona’da yaklaşık iki yıldır trafikte zaten. Waymo, araçları yöneten robotu “karayolları trafik yönetmeliği” ile eğitiyor. Kural seti ile yani. OV, bu çerçevede, her kırmızı ışıkta duruyor. Her dönüş öncesinde sinyal veriyor. Aracın arkasından gelen insan-şoförleri sinir edebiliyor robo-şoförler.
Halbuki Amerika’da 2022 yılında yaklaşık 4,4 milyon Amerikalı insan-şoför kırmızı ışığı takmayıp geçmiş. Durumdan vazife çıkaran insan-şoförlerin kırmızı ışıkta durmayarak yol açtığı trafik kazalarında 2008-2021 arasında 11,000 kişi hayatını kaybetmiş. Türkiye rakamlarını arayınca bulamadım. Şimdilik Amerikan rakamları ile idare edin. Şimdilerde robo-şoförler sayesinde Phoenix’te insan-şoförlerin de trafik kurallarına daha dikkatli uydukları söyleniyor. Bu robo-şoförlere bakarak edinilen bir davranış değişikliği mi göreceğiz?
Ama Waymo robo-şoförlerine kural setini öğretirken Elon Musk’ın Tesla’sı robo-şoförlerine insan-şoförlerin “doğru” kararlarına dayalı bir eğitim veriyormuş. Musk’ın kendisine sorsanız amaç kırmızı ışıkta durmak değil, trafik güvenliği diyebilir tabii. Böyle bakınca her ışıkta ille de durmak gerekmeyebilir, duruma bağlı. İnsani aslında bu durum. İnsani derken vicdan, cüzdan, akraba, eş, dost, “Anayasayı bir kere delmekten bir şey çıkmaz” anlamında insani işte. Robo-şoförleri hangi doğruya dayalı olarak eğittiğiniz, doğrunun ne olduğu bu açıdan önemli. Geçen iki haftanın AI tartışmaları da burada doğrunun ne olduğuna odaklanmış görünüyor.
Şimdi hadiseye şöyle bakalım: Hukuk alanında, AI kullanımı hızla yaygınlaşıyor. Hakimlerin verdikleri kararları gözden geçiren robo-hakimler dönemine uzak değiliz. Ne olacak? Önce adalet bakanlıklarında ve bana kalırsa Yargıtay benzeri kurumlarda uygulama yaygınlaşacak. Başladı bile bazı yerlerde yapılmışı var: Hakimlerin verdikleri kararları tetkik işini robo-hakimler üstleniyor. Etik amaçla, yolsuzlukla mücadele için işe başlayacaklar. Sonra zamanla, insan-hakimlerin verdikleri kararları düzeltme işinde onları kullanacağız. Nerede? Yargıtay’da tabii ki. Böylece Yargıtay’ın iş yükü mesela çok hafifleyecek.
Soru nedir? AI sürecinde, tetkik işini üstlenen, yolsuzlukla mücadele eden robo-hakimleri nasıl eğiteceğiz? Eğer robo-hakimler kötü insan-hakimlerin veri seti kullanılarak eğitilecekse, aynı şartlarda erilen farklı kararları filan hep öğreneceklerse, zaten bugünkü hataların devamlılığını sağlayacaklar. Burada robo-hakimlerin eğitimi için kullanılacak verilerdeki iyi ile kötüye kim karar verecek? Robo-hakimler bugünkü hakimlerin veri seti doğru kabul edilerek eğitilirse sonuçta ne olur? Yine bu Yargıtay kararı olabilir. Girdi neyse çıktı da öyle olur. Malum, makine aslında bizim bildiğimiz anlamda düşünmüyor.
Aslında giderek daha fazla memleketin bu hayali gündeminin bir nevi “cambaza bak cambaza” numarası olduğunu düşünüyorum doğrusu. Hani eskiden kurulan panayır yerlerinde, yankesiciler “cambaza bak cambaza, yahu nasıl yapıyor, şimdi düşecek” diye yanına yaklaştıklarının cüzdanını çalarlarmış. Vaziyet ayniyle vaki.
Bugün tek bir grafik koyayım buraya siz bakın. Grafik ülke ülke yurt dışına göç eden yapay zeka uzmanlarını gösteriyor. Kaybedenler arasında Türkiye ilk sıralarda. Siz anayasa mahkemesi ile Yargıtay arasındaki itişmenin memleketin en önemli meselesi olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama ben öyle düşünmüyorum.
2008’den beri siyaset ekonominin önüne geçti ve Türkiye reform yapma azmi ile birlikte uluslararası rekabet gücünü de kaybetmeye başladı. Bu hızlı dönüşüm sürecinde hiçbir ülke insan kaynaklarına gereken yatırımı yapmadı. Dijital dönüşüm beklenenden daha hızlı olunca, yetişmiş elemana olan talep süratle arttı, dijital teknolojilerle gelen uzaktan çalışma imkanları talebi daha da katmerlendirdi. Türkiye, bu nedenle de iyi üniversite mezunlarını süratle kaybediyor.
Kötü değil bu, iyi. Gitsinler öğrensinler, yine gelirler, nasıl olsa annelerinin yemekleri burada. Kötü olan, bu çocukların mezun olduğu üniversitelerde kötü yönetimden kaynaklanan yıkımın etkileri görünür hale geldiğinde çok geç olacak. Şimdi bile bu mezunların bir bölümü ile burada yeniden yapılanan değer zincirlerine entegre olmamızı sağlayacak adımlar atabiliriz ama yöneticilerimiz birbirleriyle ilgilenmekten memleketin meselelerine odaklanamıyorlar doğrusu.
Sonra yine LG, Koç ve Ford ile yapacağı batarya fabrikası işinden neden vazgeçti, neden geçen yıl Polonya’daki yatırımın kapasitesini iki katına çıkardılar filan diye şaşırıyoruz? Biz daha çok şaşırırız canım.
Biz burada kendi içimizde Hayriye Hanım gibi her hadisede “Aman ağzımızın tadı bozulmasın, Ali Rıza Bey” dedikçe, atı alan fezayı geçerken Türk asrı olmaya aday 21. asrı kaybetme yolundayız, haberiniz olsun. Bu işi de 2023 hedeflerine benzetmeyin, lütfen.