Fatih Birol: Nükleerden elektrik üretimi 2025-26’da en yüksek seviyeye çıkacak
Rüzgar ve güneş enerjisi ekipman maliyetlerinde 2014'ten beri görülen hızlı düşüş eğilimi, Covid-19 salgını sonrası tedarik zincirlerindeki bozulma ve küresel ekonomideki enflasyonist baskıların etkisiyle tersine döndü.
Temiz enerji dönüşümünün hızlanması ve yaygınlaşması gereken bu dönemde, yükselen yenilenebilir enerji ekipman maliyetleri temiz enerji talebindeki büyümeyi yavaşlatma riski oluşturuyor.
Covid-19 salgınının tedarik zincirinde neden olduğu aksamaların ardından, küresel ekonomik görünümdeki bozulma, yüksek enflasyon ve enflasyonu düşürmek için merkez bankalarının borçlanma maliyetlerini sert şekilde yükseltmesi, temiz enerji ekipman maliyetleri ve yatırımları olumsuz etkiliyor. Rüzgar türbini maliyetleri 2014-2019 arasında yüzde 40 gerilerken, bu oran güneş panellerinde yüzde 33 seviyesinde oldu.
Maliyetler, salgının etkilerinin başladığı 2020’nin başından itibaren yeniden artışa geçti. Rüzgar türbini maliyetleri, şu anda 2020 başındaki seviyeye göre yüzde 23, güneş paneli maliyetleri ise yüzde 20 daha yüksek.
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) Sürdürülebilir Araştırma Direktörü Emre Tiftik, rüzgar ve güneş enerjisi ekipman maliyetlerinde 2014-2019 dönemindeki yüzde 40’lık gerilemenin artık görülmediğini söyledi. Bu oranın yüzde 20’ye gerilediğini kaydeden Tiftik, “2020’nin başından beri fiyatlar artıyor. Covid-19’un tedarik zincirlerinde neden olduğu bozulma, Çin’deki aksaklıklar, temiz enerji dönüşümüne olan talep ve küresel ekonomideki sorunlar, bu artışları tetikliyor. Ekipman maliyetlerinde görülen yüzde 40’lık düşüş, yüzde 20 seviyesine geriledi” dedi.
Tiftik, temiz enerji talebindeki artış devam etmesine rağmen yüksek maliyetlerin talepteki artış hızını yavaşlattığına dikkati çekti. Daha önceki enerji dönüşüm dönemlerine bakıldığında bu süreçlerin 50-60 yılı bulduğunu kaydeden Tiftik, şöyle konuştu:
“Odundan kömüre geçiş, kömürden gaza ve petrole geçiş 50-60 yıllık süreçler. En azından 1850’li yıllardan beri dönüşümler bu şekilde. Bu enerji kaynakları, elektrik üretiminin yüzde 25’ine yaklaşırsa, o zaman bir ülkede fiyatlar düşüyor ve bu kaynakları o zaman ucuz enerji kaynağı olarak adlandırmak mümkün. Bu oranlar bugün birçok ülkede yok. Rüzgar ve güneşin elektrik üretimindeki toplam payı yüzde 25’e geldiğinde fiyatlar geriliyor çünkü bu gerekli altyapının, insan kaynağı, lojistik ve teknoloji anlamında hizmet veren sektörlerin oluştuğu anlamı taşıyor. Ancak bu orana ulaşana kadar, işler biraz zor ve devlet desteği şart. Temiz enerji dönüşümünü ne kadar hızlı şekilde gerçekleştirebilirsek, o kadar hızlı şekilde fiyatların düşmesini sağlayabiliriz. 2050’de ülkelerin net sıfır emisyona ulaşma taahhütleri var. Rüzgar ve güneşin payının bu dönemde yüzde 50’ye çıkması lazım. Ancak bu seviyeye ulaşacak bir yolda ilerlemiyoruz. Bu kaynakların kapasitesinde büyük bir artış olmasına rağmen, dönüşümün hızı gereken seviyede değil. Bunu başarmak için devlet desteği gerekli ama tüm ülkelerin bunu öncelikler listesine koyması gerekli. Küresel ekonomi o kadar da sağlıklı değil ve politik gerginlikler söz konusu. Bunlar enerji sektörünü yakından etkiliyor. Dolayısıyla zor bir süreç bizi bekliyor.”
Tiftik, Avrupa-ABD, Çin ve gelişmekte olan ülkelerde temiz enerji dönüşümüne ilişkin eğilimlerin farklılık gösterdiğini ifade etti. Gelişmekte olan ülkelerde, Çin haricinde, 2019’dan beri temiz enerji yatırımlarında büyüme olmadığını hatırlatan Tiftik, “Bu ülkelerde salgın kaynaklı sorunlar ve enflasyon etkileriyle öncelikler değişti. Gelişmekte olan ülkeleri, zaten gelişmiş ülkelerle karşılaştırırken dikkatli de olmak lazım. Avrupa’da bir kömür tesisini kapatmak kolay çünkü zaten yakın zamanda ömrü bitecek. Ama özellikle Asya’da bu tesisler yaşlı değil, bunların kapatılması enerji fiyatlarının artması ve işsizlik gibi sorunlara yol açabilir. O nedenle dönüşümün ülke bazında değerlendirilmesi lazım” yorumunu yaptı.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Sürdürülebilir Altyapı Grubu Avrasya, Orta Doğu ve Afrika Enerji Direktörü Aida Sitdikova, piyasalarda salgın dönemi dahil olmak üzere olağanüstü düşük faiz oranlarının görüldüğünü ancak enflasyonun rekor seviyeye ulaşmasının faiz oranlarında keskin artışları zorunlu kıldığını anlattı.
Enflasyonist baskılar ortadan kalkana kadar faiz oranlarının bir süre daha yüksek kalacağı yönünde ortak görüş olduğunu kaydeden Sitdikova, “Tüm bu faktörler, geleneksel enerji kaynaklarına yönelik fiyat dalgalanmalarına ve enerji güvenliği kaygılarına yol açan jeopolitik türbülansların yanı sıra EBRD’nin de faaliyet gösterdiği bölgelerde enerji dönüşümü için karmaşık bir zemin oluşturuyor” dedi.
Sitdikova, son üç yılda rüzgar ve güneş enerjisi projelerinin geliştiricilerinin büyük tedarik zinciri kesintileriyle, artan ekipman ve borç maliyetleriyle karşılaştığını dile getirdi.
Artan borçlanma maliyetinin proje maliyetlerinde de somut bir yükselişe yol açtığına dikkati çeken Sitdikova, “Yüksek faiz oranları kısa vadede yatırımcıların getirilerini etkileyen ve projeleri öz sermaye ağırlıklı hale getiren bir faktör olmaya devam edecek. Ancak özellikle ülkeler enerji güvenliğine ve yüzyılın ortasına kadar net sıfıra ulaşmak için iklim politikalarını daha geniş şekilde uygulamaya odaklandıkça, fosil yakıt kaynaklarındaki karbon fiyat veya atıl varlık riskini taşımayan yenilenebilir enerji kaynaklarının uzun vadeli rekabet gücü üstün gelecektir. Bu nedenle, yüksek faiz oranlarının kısa vadeli etkilerine rağmen yeşil enerji dönüşümünün artan bir hızla devam edeceğine inanıyoruz” diye konuştu. Sitdikova, her yıl mevcut zorlu piyasa koşullarına rağmen yenilenebilir enerjide önemli kapasite artışları gözlemlendiğini sözlerine ekledi.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre, bu yıl küresel enerji yatırımlarının 2,8 trilyon dolara ulaşması ve bunun 1,7 trilyon dolarının temiz enerji teknolojilerine yapılması bekleniyor.
Londra merkezli düşünce kuruluşu Ember verilerine göre ise rüzgar ve güneş enerjisinin küresel elektrik üretimindeki payı 2022 sonunda yüzde 12 ile rekor seviyeye ulaştı. Bu oran Türkiye’de yüzde 15,5’e çıktı.