Yılın her dönemi turist ordularını çeken büyük metropollerde olmanın cazibesini inkar edecek değiliz ama ana yoldan uzaklaşıp bilinmeyene doğru yolculuk yapmanın keyfi de bir başka doğrusu.
Pitoresk manzaralar, rengarenk köyler, büyüleyici kasabalar, korunmuş Orta Çağ şehirleri ya da yüzen evler… Avrupa’nın alışılmışın dışında kalan seyahat noktaları yeni keşifler peşinde koşan gezginleri memnun edecek hazinelerle dolu.
Budapeşte’ye arabayla 1 saat uzaklıktaki Bokod Gölü üzerinde bulunan bu köy muhteşem bir kaçış noktası. Evler, 1961’de Oroszlany Termik Enerji Şirketi tarafından yapılan Bokodi Gölü’nde, kazıklar üzerine inşa edilmiş. Yerel balıkçılara ait olan bazı evler ziyarete kapalı ama açık olanları da var ve her çekimin bir belgesel niteliğinde olacağına emin olabilirsiniz.
Büyüleyici vadiler, kanyonlar ve pitoresk göller… Slovakya ve Polonya arasında bulunan Tatra sıradağları, Karpatlar’ın en yüksek sıradağları olarak iki ülke arasında doğal bir sınır oluşturuyor ve muhteşem manzaralarıyla göz kamaştırıyor. Karpat dağlarının en yüksek zirvesi olan Gerlach ile ikinci en yüksek zirvesi Lomnica görenleri kendine hayran bırakıyor. Ayrıca astrofotoğrafçılar için önemli noktalardan biri.
Tuna Nehri kıyısında yer alan, Slovakya’nın başkenti ve en büyük şehri Bratislava, masalsı güzelliği ve zengin tarihiyle bir cazibe merkezi. Eski kentin Arnavut kaldırımlı sokakları renkli binalar ve şirin kafelerle süslenmiş. Şehrin en ikonik yapıları M.Ö 9’uncu yüzyılda inşa edilen Bratislava Kalesi, Aziz Elizabeth Kilisesi ile Aziz Martin Katedrali. Cicmany köyü ise koyu kahverengi ya da siyah kütükler üzerine işlenmiş beyaz geometrik desenlerin olduğu evleriyle ünlü ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Eski şehir merkezinde, rögardan çıkan bir işçiyi gösteren metal heykel Cumil’i mutlaka görün.
Otantik Hırvat yaşamını keşfedeceğiniz, Slunj kasabasında bulunan ve muhteşem Slunjcica Nehri ile adından söz ettiren bu güzel köy kesinlikle gizli kalmış bir mücevher. 1969 yılından bu yana ulusal anıt olarak koruma altında. Korana Nehri ile Plitvice Gölleri’ne bağlı olan Rastoke, tarihi 17’nci yüzyıla kadar uzanan su gücüyle çalışan mekanik değirmenleri ve 23 şelalesiyle görülmeye değer. Hatta birçok şelale değirmen sahiplerinin adını taşıyor.
Finlandiya’nın güneybatısındaki bu güzel şehir 15’nci yüzyılda kurulmuş. 1945 yılında Finlandiyalı yazar Tove Jansson tarafından yaratılan, bir tür su aygırı olan hayali karakter moominlere adanmış tema parkı Muumimaailma ile ünlü. Moominler olağanüstü güçlere sahip, tombul ve tüylü, hipopotamların burunlarına benzeyen büyük burunları olan sevimli bir aile. Eski şehir merkezi, Naantali Kilisesi ve Kultaranta Bahçesi şehrin ilgi çeken noktaları arasında.
Arnavut kaldırımlı güzel sokaklar ve hayran olacağınız bir mimari… Sokak sanatının güzel örneklerini bulacağınız Vilnius’ta tarihi mekanlara ev sahipliği yapan eski kent, Katedral Meydanı, Gotik mimarinin güzel örneklerinden Aziz Anne Kilisesi, Aziz Peter ve Paul Kilisesi, Şafak Kapısı, tarihi 15’inci yüzyıla kadar uzanan ve 19’uncu yüzyıldan bu yana müze olarak kullanılan Büyük Dük Sarayı, şirin kafelerin yer aldığı Stkliu Caddesi, Soykırım Mağdurları Müzesi, bohem mahalle Uzupis ile biraz soluklanmak isterseniz Bernardinai Bahçesi size hoş günler vadediyor.
İtalyan adalarının otantik güzelliğine ve sıcacık atmosferine tanık olacağınız, Napoli Körfezi’nde bulunan Procida, dar sokakları, rengarenk evleri ve marinasıyla dikkat çekiyor. Kültürel mirasa sahip kıyı kasabalarını keşfetmeyi seviyorsanız antik Roma dönemine uzanan geçmişiyle bu küçük ada hayli ilginizi çekecek. Özellikle Terra Murata bölgesinde bulunan tarihi yapılar radarınızda olmalı.
Tuna Nehri kıyısında, Bavyera sınırındaki Ulm, 14’ncü yüzyılda yapılarak Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan ve 768 basamakla çıkılan, dünyada en yüksek merkezi kuleye sahip Ulm Katedrali (Ulmer Munster) ile saygın bir yere sahip. Köln Katedrali’nden sonra Almanya’nın ikinci en büyük Gotik katedrali. Ulm aynı zamanda Albert Einstein’ın doğum yeri. Küçük ve büyük tur olarak iki seçenekle bu güzel şehri gezebilirsiniz. Dışındaki freskler ve astronomik saatiyle ünlü Ulm Belediye Sarayı (Rathaus), Gotik mimarinin güzel örneklerinden. Restore edilmiş yarı ahşap evleri ve dar sokaklarıyla Balıkçılar Mahallesi (Fischerviertel) ise sanat galerileri ve kafeleriyle şehrin en estetik noktalarından.
Hayran kalacağınız Gotik mimarisiyle keşfedilmeyi bekleyen gizli mücevherlerden biri, özellikle eski kent bölgesi, tarihi meydan Rynek ve yan yana sıralanan rengarenk evler… 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Breslau olarak bilinen bir Alman şehriyken savaş bitince Polonya’nın eline geçen Wroclaw’da muhteşem salonlarıyla Wroclaw Üniversitesi, Tumski Köprüsü, Opera Binası Wroclaw Katedrali ve Katedral Adası görülecekler listenizde olmalı.
Slovenya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Lübliyana, tarzların karışımı olan mimarisiyle dikkat çekiyor. Ana meydanı, Fransisken Müjde Kilisesi’ne de ev sahipliği yapan Preseren Meydanı. Lübliyana Kalesi, şehir merkezine hakim olan Castle Hill’in zirvesinde yer alan bir Orta Çağ yapısı. Şehir Meydanı’nda bulunan Gotik Belediye Binası’nın tarihi 15’inci yüzyıla kadar uzanıyor. Eski tarihi kentlerde dolaşın ve antik çağlardan Orta Çağ’a kadar geçmişin izlerini keşfedin.
Braşov, Güney Karpatlar ile çevrili, bir dönem Macaristan toprakları olan Transilvanya bölgesinin bir parçası olan harika bir Orta Çağ şehri. Geleneksellikle modern kent yaşamı kusursuz bir şekilde harmanlanmış. Estetik yapıları ve sanatsal atmosferiyle hayranlık uyandıran Braşov’da eski şehir merkezi, Siyah Kilise, Orta Çağ evleriyle çevrili şehrin kalbinin attığı meydan, Avrupa’nın en dar caddesi olan Strada Sforii, Trompet Kulesi, Kont Drakula’nın şatosu olarak ünlenen Bran Kalesi ve Raşnov Kalesi radarınızda olsun.
Çekya’nın Bohemya bölgesindeki Kutna Hora büyüleyici bir Orta Çağ şehri. Geç Gotik dönemin mücevheri St. Barbara Katedrali ve 18’nci yüzyılın başında restore edilen, insan kemiklerinden oluşturulmuş, ürkütücü ama bir o kadar da ilginç olan Sedlec Ossuary (Sedlec’in İskelet Kilisesi) Orta Avrupa mimarisini etkilemiş. Bu başyapıtlar bugün bazı konutlarla birlikte, iyi korunmuş bir Orta Çağ kentsel dokusunun bir parçasını oluşturuyor. 1995 yılında şehrin tarihi merkezi, St. Barbara Katedrali ve Meryem Ana Kilisesi UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış.